Yâsin Sûresi 14. Ayet

اِذْ اَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ  ...

Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذْ
2 أَرْسَلْنَا biz gönderdik ر س ل
3 إِلَيْهِمُ onlara
4 اثْنَيْنِ iki (elçi) ث ن ي
5 فَكَذَّبُوهُمَا onları yalanladılar ك ذ ب
6 فَعَزَّزْنَا biz de destekledik ع ز ز
7 بِثَالِثٍ üçüncüsüyle ث ل ث
8 فَقَالُوا dediler ki ق و ل
9 إِنَّا biz elbette
10 إِلَيْكُمْ size
11 مُرْسَلُونَ gönderilen elçileriz ر س ل
 

اِذْ اَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ

 

اِذْ  zaman zarfı, önceki ayetteki  اِذْ ‘den bedel-i kül olup mahallen mansubdur. اَرْسَلْـنَٓا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Bedel-i kül: Bedel-i kül’deki amaç, öncesindeki kelimenin manasını açıklamak ve onu pekiştirmektir. Buna bedel denmesinin sebebi, öncesindeki kelimenin yerini tam olarak doldurabileceğinden dolayıdır. Bir cümlede öncesindeki kelimeyi kaldırarak onun yerine bedelini koyduğumuzda manada herhangi bir noksanlık meydana gelmez. Bedelli bir ifadede asıl maksat bedel olan kelime olup, öncesindeki kelime ise ona bir hazırlık olarak zikredilmektedir. Bedel-i küle “bedel-i mutabık” da denilmektedir. 

اَرْسَلْـنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْهِمُ  car  mecruru  اَرْسَلْـنَٓا  fiiline mütealliktir. 

اثْنَيْنِ  mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için  ي  ile mansubdur.

كَذَّبُوهُمَا  atıf harfi  فَ  ile  اَرْسَلْـنَٓا  fiiline matuftur. كَذَّبُو  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

عَزَّزْنَا  atıf harfi  فَ  ile كَذَّبُو  fiiline matuftur.  عَزَّزْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. بِثَالِثٍ  car mecruru  عَزَّزْنَا  fiiline mütealliktir. Muzâf mahzuftur. Takdiri; برسول ثالث (Üçüncü bir resul ile) şeklindedir. 

قَالُٓوا  atıf harfi  فَ  ile  عَزَّزْنَا  fiiline matuftur. قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اِلَيْكُمْ  car mecruru  مُرْسَلُونَ ‘e mütealliktir. 

مُرْسَلُونَ  kelimesi,  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ‘dır.Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

مُرْسَلُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.

اَرْسَلْـنَٓا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

عَزَّزْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  عزز ‘dir.

كَذَّبُو  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

اِذْ اَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ

 

Ayet fasılla gelmiştir. Zaman zarfı  اِذْ , önceki ayetteki  اَصْحَابَ ’den bedel-i iştimâl ya da  اِذْ ’den bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِذْ ’in muzâfun ileyhi olan  اَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Zaman ismi olan  اِذْ 'in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Hac/26)

فَكَذَّبُوهُمَا  cümlesi makabline  فَ  ile atfedilmiştir.  فَ  ile atfedilmesi inkârlarının zaman geçmeden gerçekleştiğini belirtir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupta gelen  فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ  cümlesi de  فَ  ile atfedilmiştir. Desteklemenin de zaman geçmeden olduğu anlaşılmaktadır. Her iki cümlenin de atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

اَرْسَلْـنَٓا  ve  عَزَّزْنَا  fiilleri azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir. 

Ayetin atıfla gelen son cümlesi  فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ  makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  اِلَيْكُمْ , ihtimam için amili olan  مُرْسَلُونَ ’ye takdim edilmiştir.

اَرْسَلْـنَٓا - مُرْسَلُونَ  kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

اثْنَيْنِ  ve  بِثَالِثٍ  kelimelerindeki tenvin tazim içindir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Kur'an-ı Kerim'in güzelliklerinden ve harika belâgatından biri de, kıssa ve haberleri kısaca ifade etmek ve kıssaların ruhuna ve sırrına işaret etmektir. Çünkü kıssalardan maksat, hatırlatma ve ibret almadır. Bunun içindir ki bu kıssada, ne beldenin, ne onları Allah'a çağıran şahsın ve ne de muhterem elçilerin ismi zikredilmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

Bu ayette önceki ayette geçen  جاءها  yerine,  أرسلنا إليهم  buyurulmuştur. Çünkü aslında  إرسال  (elçi gönderme) şehre değil, şehrin ahalisinedir. المجيء (Gelmek) ise şehre olur. Bu ifadede şehir kelimesi; içi boş bile olsa meskenleri, binaları ve arazileri yerine kullanılmıştır.

عززنا , destekledik demektir.  فعززناهما [O ikisini destekledik] şeklinde mef’ûl zikredilmeden sadece desteklediği zikredilmiştir. Çünkü burada maksat sadece bu iki resulü desteklemek değil, aynı zamanda onlarla gönderilen hakkı da desteklemektir. Kelime bu mutlak halinden çıkıp da o iki kişiyi mef’ûl alarak gelseydi, o zaman bu umumi mana kaybolurdu. Bir insanın bir şahsı desteklediği, ama onun fikrini desteklemediği veya aynı fikirde olan iki şahsın veya grubun birbirine düşman olduğu, savaş açtığı; bunların birbirini öldürdüğü görülebilir. Arkadan  فعززنا بثالث  [Biz de bir üçüncüyle (bunları) takviye etmiştik] buyurularak bu ikisinin ve davetlerinin umumi olarak desteklendiği ifade edilmiştir. Zemahşerî ve başka bir grup bu haziften maksadın sadece bu resullerle birlikte gönderilen hakkın desteklendiğini ifade etmek olduğunu söylemişlerdir. Doğrusu bize göre bizim anladığımız mana daha doğrudur, Allahu alem. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 74)

Hz. Îsa tarafından Hak dine davet etmek üzere Antakya halkına elçiler gönderilir. Başlangıçta iki kişi olan elçiler şehre varır ve Hz. Îsa’nın elçileri olduklarını söyleyerek herhangi bir tekid vasıtası kullanmaksızın zihinleri ve gönülleri boş olan (halu-zihn) halkı Hakka davet ederler. Fakat şehir halkı onların çağrılarına kulak vermez ve onları yalanlar. 

Bunun üzerine Allah Teâlâ onları üçüncü bir elçiyle destekler. Muhatapların durumlarını göz önünde bulunduran elçiler bu kez üslup değiştirerek  اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ [Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz.] (Yâsîn, 36/14) diyerek tekidli bir ifadeyle onları tasdik etmeye davet ederler.  (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı) 

Bu cümlede  فَقَالُٓوا [demişlerdi] fiili üçüne birden isnad edilmiştir, çünkü hepsi de aynı daveti yapmıştır, üçüncü rasul Allah'a davet konusunda ilk iki rasule dahil olmuştur.

Söyledikleri söz  اِنَّ  ile tekid edilmiştir Çünkü makam bu tekidi gerektirmiştir. Allah Teâlâ’nın  إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا [Biz o zaman kendilerine iki (elçi) göndermiştik de onları tekzîb etmişlerdi] şeklinde haber verdiği gibi şehir ashabı o iki resulü yalanlamıştır. Bunun için Allah Teâlâ o iki resulu üçüncüyle desteklemiştir. Kelam, yalanlamadan sonra üçüncü ile desteklemeyi ifade ederken tekide ihtiyaç duyulmuştur. Bu cümle yalanlamaktan ve desteklemekten sonra geldiği için  القول  fiili ve söyledikleri söz çoğul olarak gelmiştir.  (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.75)

Burada o elçilerin gönderilmesinin Allah'a isnat edilmesi, temsilin ikmali ve tesellinin tamamlayıcısı olarak, bunun da Allah'ın emriyle olduğuna binaendir. (Ebüssuûd)