Zümer Sûresi 45. Ayet

وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ  ...

Allah, bir tek (ilâh) olarak anıldığında ahirete inanmayanların kalpleri daralır. Allah’tan başkaları (ilâhları) anıldığında bakarsın sevinirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 ذُكِرَ anıldığı ذ ك ر
3 اللَّهُ Allah
4 وَحْدَهُ tek olarak و ح د
5 اشْمَأَزَّتْ ürker ش م ز
6 قُلُوبُ kalbleri ق ل ب
7 الَّذِينَ kimselerin
8 لَا
9 يُؤْمِنُونَ inanmayan(ların) ا م ن
10 بِالْاخِرَةِ ahirete ا خ ر
11 وَإِذَا ve zaman
12 ذُكِرَ anıldığı ذ ك ر
13 الَّذِينَ kimseler
14 مِنْ
15 دُونِهِ O’ndan başka د و ن
16 إِذَا hemen
17 هُمْ onlar
18 يَسْتَبْشِرُونَ sevinirler ب ش ر
 

Bâtıl da olsa geleneksel inançlardan, alışkanlıklardan kurtulmak zordur: Müşrik Araplar da atalarından gelen putperestlikle, çeşitli bâtıl inanç ve geleneklerle bütünleştikleri, bunları âdeta kişiliklerinin birer parçası olarak algıladıkları için kendi putlarının göz ardı edilerek yalnız Allah’ın isminin anılmasından nefret ediyor; Allah’ın ismiyle birlikte olsun veya olmasın, sözde tanrılarının anılmasından ise büyük bir sevinç duyuyorlardı. 45. âyette onların bu inkârcı tutumları hatırlatıldıktan sonra 46. âyette Hz. Peygamber’in şahsında müslümanlara, kendi doğru inançlarını nasıl dile getirecekleri öğretilmektedir. Bu ifadede Allah’ın özellikle yaratıcı kudretinin üstünlüğüne ve bilgisinin sınırsızlığına dikkat çekilmiştir. Çünkü yaratma kudreti olmayan veya –farzımuhal– böyle bir kudreti olsa bile neyi yaratacağını bilmeyen bir varlık için tanrılıktan söz edilemez. Hatta bazı İslâm bilginleri asıl ulûhiyyet sıfatlarının kudret ve ilimden ibaret olduğunu savunarak Allah’ın diğer sıfatlarını bu ikisi içinde değerlendirmişlerdir. 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 623
 

وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ

 

وَ  istînâfiyyedir. اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. 

(إِذَا) ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ذُكِرَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ذُكِرَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl naib-i fail olup lafzen merfûdur.  وَحْدَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اشْمَاَزَّتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  قُلُوبُ  fail olup lafzen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası لَا يُؤْمِنُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُؤْمِنُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِالْاٰخِرَةِۚ  car mecruru  لَا يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir.   

اشْمَاَزَّتْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil ifi’lâl babındadır. Sülâsîsi شمز ’dir.(Bazı kaynaklar bu kökü rubai olarak kabul etmişlerdir ve (ش م أ ز ) maddesi altında ele almıştır.

يُؤْمِنُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 


وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. 

ذُكِرَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  ذُكِرَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  مِنْ دُونِه۪ٓ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اِذَا  müfacee harfidir.  اِذَا  isim cümlesinin önüne geldiğinde ‘birdenbire, ansızın’ manasında müfacee harfi olur. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَسْتَبْشِرُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَسْتَبْشِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَسْتَبْشِرُونَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  بشر ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ 

 

وَ , istinafiyyedir.

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ , şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

وَحْدَهُ  müekked hal olarak ıtnâbtır. 

Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. Müekkid hal ise, cümleye yeni bir mana yüklemeyip sadece kendinden önceki failin, mef’ûlün ya da cümlenin manasını tekid eder. Müekkid hal ile medh, tazim, tahkir veya tehdit amaçlanır. (Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2017/3 yıl: 8 cilt: VIII sayı: 18 s.174)

ذُكِرَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

ف  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fail konumundaki  قُلُوبُ  için muzâfun ileyh olan  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası  لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

استبشار (yüzün gülmesi) ile اشْمِزَاز (yüzün kasılması) karşılıklı olarak kullanılmıştır; çünkü her iki kelime de kendi alanında en son noktayı ifade eder; zira  استبشار  kişinin kalbinin sevinçle dolması, bunun sonunda yüzünün derisinin açılması ve güler bir hal almasıdır. اشْمِزَاز  ise kalbin, kasılmanın etkisi yüze yansıyacak kadar gam, keder ve öfke ile dolmasıdır. (Keşşâf-Âşûr)

اشْمَاَزَّتْ  fiilinin  قُلُوبُ ‘ya isnad edilmesinde aklî mecaz vardır. Aynı zamanda cümlede tecessüm sanatı vardır.


وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ

 

 

وَ  atıftır. Aralarında lafzen mutabakat bulunan cümlelerin atıf sebebi tezattır. 

Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ , şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Naib-i fail konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası mahzuftur.  مِنْ دُونِه۪  bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  دُونِه۪  izafeti, gayrının tahkiri içindir.

دُونِه۪  tabirinin, Allah'tan gayrı ve Allah’la beraber olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı c. 8, s. 723)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

Şartın cevabı olan  اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümleye muzâf olan zaman zarfı  اِذَا , isim cümlesinin önüne geldiğinde mufacee harfi olur ve birdenbire, aniden manasına gelir.

Bu cümlenin haberi olan  يَسْتَبْشِرُونَ , muzari fiil olarak gelmiştir. Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.(Âşûr) 

Muzari fiil muhayyileyi harekete geçirerek muhatabı canlı tutar.  يَسْتَبْشِرُونَ  fiilinin استفعال  babında gelmesi ‘istemek’ manası katmıştır.

İlk mevsûl mef’ûl olarak nasb mahalde, ikincisi naib-i fail olarak merfû mahaldedir. Farklı kişileri temsil eden mevsûller arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اِذَا  ve  ذُكِرَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı,  يَسْتَبْشِرُونَ  ve  اشْمَاَزَّتْ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ [Allah tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalpleri tiksinir.]  ayetinde parlak bir mukabele sanatı vardır. Zira bundan sonra gelen  وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُون [Ama Allah'tan başkası anıldığı zaman hemen sevinirler.] bölümü ona mukabil zikredilmiştir. Yüce Allah, Allah'a karşılık putları, se­vince karşılıkta tiksintiyi zikretmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)