وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُواًّ مُب۪يناً ١٠١
| Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
|---|---|---|---|
| 1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
| 2 | ضَرَبْتُمْ | sefere çıktığınız |
|
| 3 | فِي |
|
|
| 4 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
| 5 | فَلَيْسَ | yoktur |
|
| 6 | عَلَيْكُمْ | size |
|
| 7 | جُنَاحٌ | bir günah |
|
| 8 | أَنْ |
|
|
| 9 | تَقْصُرُوا | kısaltmanızdan ötürü |
|
| 10 | مِنَ | -dan |
|
| 11 | الصَّلَاةِ | namaz- |
|
| 12 | إِنْ | eğer |
|
| 13 | خِفْتُمْ | korkarsanız |
|
| 14 | أَنْ |
|
|
| 15 | يَفْتِنَكُمُ | size bir kötülük yapmalarından |
|
| 16 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
| 17 | كَفَرُوا | inkar eden(lerin) |
|
| 18 | إِنَّ | muhakkak ki |
|
| 19 | الْكَافِرِينَ | kafirler |
|
| 20 | كَانُوا |
|
|
| 21 | لَكُمْ | sizin |
|
| 22 | عَدُوًّا | düşmanınızdır |
|
| 23 | مُبِينًا | açık |
|
وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ
وَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. ضَرَبْتُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ضَرَبْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْاَرْضِ car mecruru ضَرَبْتُمْ fiiline mütealliktir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
لَيْسَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
عَلَیۡكُمۡ car mecruru لَیۡسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. جُنَاحٌ kelimesi لَيْسَ ’nin muahhar ismi olup damme ile merfûdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf في harf-i ceriyle mahzuf habere mütealliktir.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
تَقْصُرُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنَ الصَّلٰوةِ car mecruru تَقْصُرُوا fiiline mütealliktir.
لَيْس isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen لَيْسَ ’ nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harfi ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır.
c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خِفْتُمْ şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
يَفْتِنَكُمُ fetha ile mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, إن خفتم ... فاقصروا من الصلاة (Eğer …..dan korkarsanız ) şeklindedir.
Fiil-i muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُواًّ مُب۪يناً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanırlar. كَانَ ‘nin dahil olduğu cümle اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. لَكُمْ car mecruru عَدُوًّا ’in mahzuf haline mütealliktir. عَدُوًّا kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup fetha ile mansubdur. مُب۪ينًا kelimesi عَدُوًّا ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
مُب۪ينًا sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ
وَ istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Cümle şart üslubunda gelmiştir.
اِذَا şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.
Şart edatı اِذَا ‘ nın muzâfun ileyhi olan ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ şeklindeki şart cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Şart manalı zaman zarfı اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.
فَ karinesiyle gelen cevap olan فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ cümlesi, لَيْسَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. عَلَيْكُمْ car-mecruru لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. جُنَاحٌ , muahhar mübtedadır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِ cümlesi, masdar tevilinde takdir edilen في harf-i ceriyle birlikte جُنَاحٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Masdar-ı müevvel, menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
جُنَاحٌ ‘daki tenvin, “hiçbir” manasında kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, selbin umumuna işarettir.
Savaş veya yolculuğun وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ cümlesi ile ifade edilmesi, tecessüm sanatıyla yolculuk safhasını adım adım gözler önüne sermiştir. اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ [Namazı kısaltmanız.] dört rekatlı farz namazların iki rekat kılınmasından kinâyedir. Ayet-i kerime idmâc yoluyla düşmanla çarpışma sırasında namazın rekâtlarının kısaltılarak bir miktar ibadeti erteleme ruhsatı verirken aynı zamanda namaza verilen ehemmiyeti ortaya koymaktadır. Namaz, Allah katında o kadar önemli bir ibadettir ki savaşta silahların gölgesinde, can korkusu varken dahi bırakılmaz, ancak biraz kısaltılabilir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an,Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
الضَّرْبُ في الأرْضِ cümlesi yolculuk manasındaki السَّفَرُ anlamındadır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Şart üslubundaki terkipte خِفْتُمْ cümlesi şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Şartın, takdiri, إن خفتم ... فاقصروا من الصلاة (Eğer …den korkarsanız namazı kısaltın.) olan cevabı öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre mezkur şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkib, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا cümlesi, masdar teviliyle خِفْتُمْ fiilinin mef’ûlüdür. Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Fail konumunda olan cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Kâfirlerin ism-i mevsulle ifade edilmeleri onları tahkir içindir.
جُنَاحٌ - كَفَرُواۜ - يَفْتِنَكُمُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
“Eğer kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz.” şeklindeki şart cümlesinin cevabı, açık olarak zikredilmeyip hazf edilmiştir. Çünkü makabli ona delalet eder. Bunun anlamı şudur:
Eğer kâfirlerin size saldırmalarından veya başka türlü bir kötülük yapmalarından korkar veya endişe ederseniz namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur.
Bu şart (kâfirlerin kötülüklerinden endişe etmek), cemaatle kılınan korku namazı için muteberdir. Mutlak olarak namazın kısaltılması hakkında ise bu şart ittifakla muteber değildir. Çünkü bundan önce tafsilatıyla açıklandığı gibi sünnet, bu şart olmaksızın da onun meşruiyeti şeklinde tezahür etmiştir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Namazı kısaltmaya izin verilmesi, müşriklerin kendilerini ele geçirecekleri ve namazlarını bozacaklarından korkmaları halindeki şarta tahsis edilmiştir. Allah namazın kısaltılarak kılınmasına bu şartlarda mutmain bir şekilde kılınamayacağı için izin vermiştir. Dolayısıyla bu ayet, korku olduğu zaman namazı kısaltmaya mahsustur ve cemaat olarak nasıl kılınacağı da tarif edilmiştir. Bu İmam Malik’in görüşüdür. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُواًّ مُب۪يناً
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi sebebiyle tekit ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
اِنَّ ’nin haberi olan كَانُوا لَكُمْ عَدُواًّ مُب۪يناً cümlesi, كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَكُم car mecruru عَدُوًّا ’in mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Ragıb el-İsfehani كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
Allah Teâlâ kendi vasıflarını كَانَ ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiçbir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
مُب۪ينًا۟ kelimesi عَدُواًّ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Zamirle ifade etmek yerine zahir isimle kâfirlerin zikredilmesii dikkat çekmek, zihne yerleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
الْكَافِر۪ينَ - كَفَرُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.