وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِنِ | ve eğer |
|
2 | امْرَأَةٌ | bir kadın |
|
3 | خَافَتْ | korkarsa |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | بَعْلِهَا | kocasının |
|
6 | نُشُوزًا | huysuzluğundan |
|
7 | أَوْ | yahut |
|
8 | إِعْرَاضًا | yüz çevirmesinden |
|
9 | فَلَا | yoktur |
|
10 | جُنَاحَ | günah |
|
11 | عَلَيْهِمَا | ikisine de |
|
12 | أَنْ |
|
|
13 | يُصْلِحَا | düzeltmelerinde |
|
14 | بَيْنَهُمَا | aralarını |
|
15 | صُلْحًا | anlaşma ile |
|
16 | وَالصُّلْحُ | ve barış |
|
17 | خَيْرٌ | daima iyidir |
|
18 | وَأُحْضِرَتِ | ve hazırdır |
|
19 | الْأَنْفُسُ | nefisler |
|
20 | الشُّحَّ | cimriliğe |
|
21 | وَإِنْ | eğer |
|
22 | تُحْسِنُوا | güzel geçinir |
|
23 | وَتَتَّقُوا | ve sakınırsanız |
|
24 | فَإِنَّ | şüphesiz |
|
25 | اللَّهَ | Allah |
|
26 | كَانَ |
|
|
27 | بِمَا | şeyleri |
|
28 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız |
|
29 | خَبِيرًا | haber alır |
|
Şuh شحَّ : Adet haline getirilen hırsla birlikte olan cimrilik anlamındadır. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şûh kelimesi işari olarak bu kökü anımsatmaktadır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ
وَ istînâfiyyedir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. امْرَاَةٌ mahzuf fiilin faili olup damme ile merfûdur. Takdiri, خافت (Korkarsa) şeklindedir.
خَافَتْ şart fiili olup, fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
مِنْ بَعْلِهَا car mecruru نُشُوزًا ’in mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. نُشُوزًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. اِعْرَاضًا atıf harfi اَوْ ile نُشُوزًا ’e matuftur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
لَا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
جُنَاحَ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. عَلَيْهِمَا car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf في harfi ceriyle mahzuf habere mütealliktir.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
يُصْلِحَا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
بَيْنَهُمَا mekân zarfı, يُصْلِحَا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. صُلْحًا masdardan naib mef’ûlu mutlak olup damme ile merfûdur.
(اَوْ): Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُصْلِحَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi صلح ’dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ
İsim cümlesidir. وَ itiraziyyedir. الصُّلْحُ mübteda olup damme ile merfûdur. خَيْرٌ haber olup damme ile merfûdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُحْضِرَتِ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. الْاَنْفُسُ naib-i fail olup damme ile merfûdur. الشُّحَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اُحْضِرَتِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حضر ‘dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
خَيْرٌۜ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً
وَ atıf harfidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُحْسِنُوا şart fiili olup, نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. تَتَّقُوا fiili atıf harfi وَ ’la تُحْسِنُوا fiiline matuftur.
تَتَّقُوا şart fiili olup نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
ٱللَّهَ lafza-i celâl إِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. كَانَ ‘nin dahil olduğu cümle اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harfi ceriyle خَب۪يرًا ’e mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. خَب۪يرًا kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.
تَتَّقُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي ’dır. İftial babının fael fiili و ي ث olursa fael fiili ت harfine çevrilir. وقي fiili iftiâl babına girmiş, إوتقي olmuş, sonra و harfi ت 'ye dönüşmüş إتّقي olmuştur.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
خَب۪يرًا kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ
وَ istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. امْرَاَةٌ, mahzuf fiilin failidir. Takdiri, خَافَتْ (korkarsa)’dir.
خَافَتْ cümlesi fasılla gelmiş tefsiriyyedir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
مِنْ بَعْلِهَا car mecruru نُشُوزًا ’in mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
فَ karinesiyle gelen فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا şeklindeki cevap cümlesi, cinsini nefyeden nefy harfi لَا ’sının dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. جُنَاحَ kelimesi لَا ’nın ismidir. Sübut ve istimrar ifade eden cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır. عَلَيْهِمَا’ nin müteallakı olan لَا ’nın haberi mahzuftur.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا cümlesi, masdar tevili ile takdir edilen في harf-i ceriyle لَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
فَلَا جُنَاحَ ibaresi zahiren ibaha ifade eden bir sıygada gelmiştir. Bu, aralarında gelişen bir olaydan sonra sulh için eşlerin aralarında bir anlaşmaya varmalarına izin verildiğini gösterir. Bilindiği gibi caizlikten, sadece yasak zannedilen yerde bahsedilir. Dolayısıyla hul’ ile olan bir uzlaşma ile izin verilmek istenmektedir: Yani kadın tarafından verilecek herhangi bir maddi tazminat veya bazı haklarından feragat etmesi anlamındadır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
فَلا جُناحَ Barışı teşvik etmek için kullanılır. Yani barış ve iyi bir birliktelik kurarak işlerini uzlaştırmak anlamındadır. Günahın nefy edilmesinde istiare-i temlihiye vardır. Barıştan ayrılan ve itaatsizlik etmeye devam eden birinin durumu, barışın günah olduğunu düşündüğü için kasıtlı olarak barıştan ayrılan biriyle karşılaştırılmıştır. O halde kastedilen, insanları uzlaştırmak anlamındaki sulhtur ve bu mana en çok ıslah kelimesiyle ifade edilir. Burada kastedilen barışın nedenleridir. Yani kusurlara göz yummak ve sertliğe yumuşaklıkla karşılık vermektir ki bu, ayetin devamına daha uygundur. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
امْرَاَةٌ - بَعْلِ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
نُشُوزًا - اِعْرَاضًا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu kelimelerdeki tenvin nev ve tahkir ifade eder.
يُصْلِحَا - صُلْحًا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا [Bir kadın kocasının nüşuzundan korkarsa] sözüyle aynı surenin 34. ayetinde geçen وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ [bir erkek karısının nüşuzundan korkarsa] arasında mukabele sanatı vardır. نُشُوزَ; çıkıntılık yapmak, huzursuzluk çıkarmak, geçimsizlik, tepeden bakmak, söz ve hareketlerinde sert davranmak ve eşinden başkasına bakmak manalarındadır.
نُشُوزَ elimesinde istiare düşünülebilir. Tepeye çıkmak nasıl zor ise نُشُوزَ yani geçimsizlik de zordur.
بَعْلِ kelimesi de koca için kullanılan ifadelerdendir. Bu mana için erkek ile kadının cinsel birlikteliği gerekir. Nikâhlanmış ama birliktelik gerçekleşmemiş ise o durumda kadının kocasına بَعْلِ denemez.
Bursevi’de bu kelimeyle ilgili şöyle bir tarif yapmıştır: بَعْلِ ; esasen efendi, sahip demektir. Koca karısının işlerini yerine getirdiği için böyle isimlendirilmiştir. Kelimenin aslı bir işi icra etme manasındadır. Bu anlamdan hareketle hurma ağacına kendi su ihtiyacını kendi karşılayıp sulanmaya ihtiyaç hissetmediği için بعل denir. Yine bu kelime Kur’an-ı Kerim’de bir kez “put” anlamında geçmiş, diğer geçişlerde “eş” anlamında kullanılmıştır. Tahkik isimli sözlükte بَعْلِ maddesinde Mustafavi özetle şöyle bir açıklama getirmiştir: Bu kelimenin hayret ve sıkıntı anlamına gelince bu, mefhumun kişi üzerindeki tesirlerindendir. Çünkü efendi, çoğunlukla üzerindeki mesuliyet ve sadece ona ait vazifeler sebebiyle bunlarla karşı karşıya kaldığında hayrete düşer, sıkılır ve üzülür.
الصُّلْحُ kelimesi Kur’an-ı Kerim’de üç kere geçmiştir. Burada; kadın ile erkek sanki birer devlet ve onlar arasında barış sağlanması gerekiyor anlamını hatırımıza getirebiliriz.
اِعْرَاضًا kelimesi hayır, şer, cedelleşme, eziyet yapmadan sükut etmek demektir. Konuşmayarak ülfeti kesmek, yok gibi davranmaktır.
وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ
وَ itiraziyyedir. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâb sanatıdır.
Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)
Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan خَيْرٌ , kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Cümlede îcâz-ı kısar sanatı vardır. Az lafızla çok anlam ifade edilmiştir.
وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّ cümlesi atıf harfi وَ ‘la itiraziyye cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
اُحْضِرَتِ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّ [Her nefse لشُّحَّ (cimrilik) yerleştirilmiştir.] cümlesinde istiare vardır. Cimrilik nefislerden ayrılmayan ve uzaklaşmayan bir özellik olduğu için sanki Allah o özelliği nefislerde hazırlamış ve ayrılmamak üzere yerleştirmiştir. اُحْضِرَتِ fiili mülâzemet (ayrılmamak) manasında kullanılmıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
الشُّحَّ cimrilik, kıskançlık manalarını taşır. Cimrilik kıskançlıkla alakalıdır. Ben cimrilik yapıyorsam, bende olan şeyin bende kalmasını istiyorum, o şeyi başkasından kıskanıyorum demektir. Kıskançlıkta da cimrilik vardır. İnsan ilişkileri ve eş kıskançlığı da aynıdır. Tamamen bana ait olsun isteriz.
وَالصُّلْحُ خَيْرٌ ibaresindeki lâm-ı tarif ahd için değil, cins içindir. Çünkü maksat, barışın mahiyetinin insanlar için iyi olduğunu kanıtlamaktır. Barış yapma ve onu teşvik etme emrine bir tezyîl mahiyetindedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّ [Nefisler ise bencilliğe hazırdır.] cümlesi de önceki gibi makabli için bir açıklamadır. Yani nefsin yaratılışında bencillik vardır. Bu vasıf, ebedi olarak ondan ayrılmaz. Bu da birçok uyuşmazlığın sebeplerinden biridir. Geçimsizlik belirtileri baş gösterince sulh ve anlaşma tesis etmek için eşler birbirini teşvik etmelidir. Hep kendini düşünmemelidir. Çünkü bu, mevcut durumun ve geçimsizliğin devamını mûcibtir. Fakat her biri arkadaşının halini düşünmelidir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً
وَاِنْ تُحْسِنُوا ayetin başındaki اِنِ امْرَاَةٌ cümlesine atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. وَتَتَّقُوا , şart cümlesi تُحْسِنُوا ’ya وَ ’la atfedilmiştir.
Şart üslubunda gelen terkipte تُحْسِنُوا cümlesi, şarttır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
Aynı üsluptaki وَتَتَّقُوا cümlesi makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
فَ karînesiyle gelen فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً şeklindeki cevap cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.
اِنَّ ’nin haberi olan كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً cümlesi, كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur بِمَا , konudaki önemine binaen amili olan خَب۪يراً ’e takdim edilmiştir.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , başındaki harf-i cerle خَب۪يراً ’e mütealliktir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sıla cümlesi تَعْمَلُونَ , tecessüm ve teceddüt ifade eder.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s. 124)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı olmak üzere birden fazla tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَان ’nin haberi olan خَب۪يراً , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil tertip faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümle “Allah Teâlâ yaptıklarınızı bilir” anlamının yanında “bilmekle kalmaz, gereken karşılığı verir” manası da taşımaktadır. Lazım zikredilmiş, melzum kastedilmiştir. Mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Allah Teâlâ kendi vasıflarını كَانَ ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiçbir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezeli olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Yani Allah ezelde عَل۪يماً ve حَك۪يماًۙ olduğu gibi gelecekte de Alîm ve Hakîm’dir. Onun bu vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Ragıb el-İsfehani كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا [Eğer iyi geçinir ve sakınırsanız.] ayeti bir şarttır. فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً [Şüphe yok ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.] ayeti de onun cevabıdır. Bu, cimrilik yapıp iyilik yapmamaları haline dair kocalara bir hitaptır. Yani eğer iyilik yapar onlarla birlikte olmaktan hoşlanmamanıza rağmen kadınlarla geçiminizde kötülük yapmaktan sakınır, onlara zulmetmekten kendinizi uzak tutarsanız bu sizin için daha faziletlidir. (Kurtubî, El-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân)
تُحْسِنُوا - الصُّلْحُ - خَيْرٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.