Nisâ Sûresi 16. Ayet

وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَـوَّاباً رَح۪يماً  ١٦

Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاللَّذَانِ iki kişi
2 يَأْتِيَانِهَا fuhuş yaparsa ا ت ي
3 مِنْكُمْ içinizden
4 فَاذُوهُمَا onlara eziyet edin ا ذ ي
5 فَإِنْ eğer
6 تَابَا tevbe eder ت و ب
7 وَأَصْلَحَا ve uslanırlarsa ص ل ح
8 فَأَعْرِضُوا artık vazgeçin ع ر ض
9 عَنْهُمَا onlardan
10 إِنَّ çünkü
11 اللَّهَ Allah
12 كَانَ ك و ن
13 تَوَّابًا tevbeleri çok kabul edendir ت و ب
14 رَحِيمًا çok esirgeyendir ر ح م
 

وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İkil has ism-i mevsûl  الَّذَانِ  mübteda olup, ref alameti elif ’dir. İsm-i mevsûlun sılası  يَأْتِيَانِهَا  ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَأْتِيَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْكُمْ  car mecruru  يَأْتِيَانِ  ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir.  

فَاٰذُوهُمَاۚ  cümlesi, mübteda  الَّذَانِ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  

فَ  harfi zaiddir. اٰذُو  fiili  نَ ‘ un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  istînâfiyyedir. اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَابَا  şart fiili olup, fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. اَصْلَحَا  fiili atıf harfi  وَ ’la  تَابَا ’ye matuftur.

اَصْلَحَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  

اَعْرِضُوا  fiili  نَ ‘ un hazfıyla mebni emir fiildir.  Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَنْهُمَا  car mecruru  اَعْرِضُوا  fiiline mütealliktir.  

اٰذُو  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أذي ’dir. 

اَصْلَحَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  صلح ’dir. 

اَعْرِضُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عرض ’dir. 

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


 اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَـوَّاباً رَح۪يماً

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  

اللّٰهَ  lafza-i celâl  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. كَانَ ‘nin dahil olduğu cümle اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. تَوَّابًا  kelimesi,  كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur. رَح۪يمًا  ikinci haberi olup fetha ile mansubdur.  

تَوَّابًا - رَح۪يمًا  ; mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ

Ayet, atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki … وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Ayetin ilk cümlesi mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müzekker müsenna has ism-i mevsûl  وَالَّذَانِ , mübteda konumundadır. İsm-i mevsûlde kadını da ifade etmek üzere tağlib sanatı vardır.

Cümlede müsnedün ileyhin ism-i mevsûl ile marife olması, tahkir ifade eder.

Mevsulü her zaman takibeden sılası olan  يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَأْتِيَانِهَا  ibaresindeki  أتي  fiilinin fuhşa ait olan zamire isnad edilmesinde istiare sanatı vardır. Mübalağa ve tecessüm ifade eden bu üslupta fuhuş elle tutulur bir nesneye benzetilmiştir.

Haber olan  فَاٰذُوهُمَا  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayet-i kerimede fahişe kelimesi yerine  هَا  zamiri gelmiştir. Bu; muktezâ-i zâhire uygun olmanın yanında, bu kelime kerih görüldüğü için tekrar ağza almamak için de olabilir.

فَاٰذُوهُمَا  Yani miktarı size bırakılmış olmak üzere sözlü veya fiili azarlama ile terbiye ediniz. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili) 


 فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ 


فَ , istînâfiyyedir. Şart üslubunda gelen terkipte şart cümlesi olan  تَابَا , müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidâî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Şart edatı  اِنْ , mazi fiilin başına gelebilir. Bu durumda, hasıl olmamış bir şeyi hasıl olmuş gibi göstermeyi, ya da fiilin gerçekleşmesi konusundaki şiddetli arzuyu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üslupta gelen  وَاَصْلَحَا  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle şart cümlesine atfedilmiştir.

‘’Tövbe eder, hallerini düzeltirlerse’’ fiillerinin mazi gelişi vukuuna rağbet ettirmek içindir.

تَابَا - اَصْلَحَا  fiilleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  اَعْرِضُوا عَنْهُمَا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَا  [Onlardan yüz çevirin] tabiriyle melzum olan ''ceza vermekten vazgeçin'' manası kastedilmiştir.

Eğer onlar karşılaştıkları azar, eziyet gibi müeyyideler sebebiyle, yaptıklarından pişman olup tövbe eder ve kendilerini düzeltirlerse, artık siz de onlara uyguladığınız muameleyi kesin. Çünkü tövbe ve ıslah, zem ve cezayı kaldırır.(Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)


اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَـوَّاباً رَح۪يماً

 

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın nedenini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ‘nin haberi, nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi olan  كَانَ تَـوَّاباً رَح۪يماً , faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma amacına matuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi s.124)

كَان ’nin iki haberi olan  تَوَّاباً  ve  رَح۪يماً , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Allah Teâlâ’ya ait iki haber olan  تَوَّابًا - رَح۪يمًا  sıfatlarının arasında  و۬  olmaması bu sıfatların Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetine işaret eder. Bu kelimelerin ayetin konusuyla olan anlam bütünlüğü teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

تَوَّابًا - تَابَا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

تَوَّابًا - رَح۪يمًا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

تَوَّاباً  kelimesi, mübalağa ifade eden bir vezindir. Çünkü  فعّال  vezni, çokluk ifade eden bir kalıptır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir) 

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Ragıb el-İsfehani  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi sayı 41)

Bu cümle, Allah Teâlâ'nın tövbeyi kabul etmesinin mutlak olmadığını, fakat burada belirtilen şart ile mukayyet olduğunu açıklıyor. (Ebüssuûd, İrşâdü’l- Akli’s - Selîm)