وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُـقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِنْ | şayet |
|
2 | خِفْتُمْ | korkarsanız |
|
3 | أَلَّا |
|
|
4 | تُقْسِطُوا | adaleti sağlayamıyacağınızdan |
|
5 | فِي | hakkında |
|
6 | الْيَتَامَىٰ | öksüz(kızlar) |
|
7 | فَانْكِحُوا | alın |
|
8 | مَا | olan |
|
9 | طَابَ | helal |
|
10 | لَكُمْ | size |
|
11 | مِنَ | -dan |
|
12 | النِّسَاءِ | kadınlar- |
|
13 | مَثْنَىٰ | ikişer |
|
14 | وَثُلَاثَ | ve üçer |
|
15 | وَرُبَاعَ | ve dörder |
|
16 | فَإِنْ | yine |
|
17 | خِفْتُمْ | korkarsanız |
|
18 | أَلَّا |
|
|
19 | تَعْدِلُوا | adalet yapamayacağınızdan |
|
20 | فَوَاحِدَةً | bir tane (alın) |
|
21 | أَوْ | yahut |
|
22 | مَا | şeyle (yetinin) |
|
23 | مَلَكَتْ | sahip olduğu |
|
24 | أَيْمَانُكُمْ | ellerinizin |
|
25 | ذَٰلِكَ | budur |
|
26 | أَدْنَىٰ | en uygun olan |
|
27 | أَلَّا |
|
|
28 | تَعُولُوا | haksızlık etmemeniz için |
|
Hamisi olan kişi yetim kız ile evlenirse ona mehir vermemiş olur ve dolayısı ile onun hakkına girmiş olur. Hoşlarına gitmese de parası için yetimlerle evlenenler kınanmıştır. Bunun yerine hoşlarına giden kadınlarla evlenmek tavsiye edilmiştir.
Avl kelimesi ağır gelen musibettir. Ailenin geçim ağırlığını üstlenmek de zordur. Ayeti kerimede de bu manada gelmiştir. (Müfredat)
Cahiliye toplumunda çok eşliliğin sebeplerinden biri de serveti çoğaltmaktı. O günün anlayışına göre kişinin şerefi servetiyle ölçülüyordu. (Bugün ne değişmiş ki!!!)
Hayrettin Karaman ve Süleyman Ateş'e göre çok eşlilik için adalet vazgeçilmez bir şarttır. Ayrıca gerekli başka koşullar da vardır:
Kadının çocuk doğuramaması,
Cinsel birleşmeye izin vermeyecek bir hastalığı olması,
Savaş, salgın hastalık gibi bir sebeple kadın nüfusun çoğalması ve bu yüzden fuhşun başgöstermesi...
(Kur'ân Tefsirinde Farklı Yorumlar)Nekeha نكح :
Nikah نِكاحٌ kelimesinin asıl anlamı evlilik sözleşmesidir. Sonradan istiare yoluyla beraber olmak anlamında da kullanılmıştır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 23 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli nikahtır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُـقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ
وَ istînâfiyyedir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خِفْتُمْ şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تُقْسِطُوا fiili نَ ‘ un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْيَتَامٰى car mecruru تُقْسِطُوا fiiline müteallik olup, elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri, في نكاح اليتامى şeklindedir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
انْكِحُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası طَابَ لَكُمْ ’dir. Aid zamir هو ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
طَابَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. لَكُمْ car mecruru طَابَ fiiline mütealliktir. مِنَ النِّسَٓاءِ car mecruru طَابَ ’deki fail olan zamirin mahzuf haline mütealliktir.
مَثْنٰى kelimesi مَا ’nın hali olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Gayr-i munsarif olduğundan tenvin almamıştır. ثُلٰثَ وَرُبَاعَ kelimeleri atıf harfi وَ ile مَثْنٰى ’ya matuftur.
مَثْنٰى söylenmesi zor olduğu için elif-i maksûre üzerine takdir edilmiş fetha ile mansub haldir. (Bu zorluk, elif-i maksûrenin harekesinin görünmesine engel olmuştur.)
Bu vasıf مَفْعَلْ veznindedir. Sülâsî olan اَلثَّنْيُ fiilinden müştaktır. Bu kelime tekrar manasındadır.
مَثْنٰى gayr-ı munsariftir. Bunun sebebi vasf ve adl [dönüşmüş] olması olup çok eşliliğin mübah olduğu kadınların sıfatıdır.
Fiili muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdarı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُقْسِطُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi قسط ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
مَثْنٰى - ثُلٰثَ - رُبَاعَۚ - يَتَامٰى kelimeleri sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ
Cümle, atıf harfi فَ ile birinci اِنْ خِفْتُمْ ’e atfedilmiştir.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خِفْتُمْ şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَعْدِلُوا fiili نَ ‘ un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
وَاحِدَةً mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, انكحوا şeklindedir.
اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. مَا müşterek ism-i mevsûl, atıf harfi اَوْ ile وَاحِدَةً ’e matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
مَلَكَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. اَيْمَانُكُمْ fail olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(اَوْ): Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. اَدْنٰٓى haber olup, elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ ve masdar-ı müevvel mahzuf إلى harf-i ceriyle اَدْنٰٓى ’ya mütealliktir.
تَعُولُوا fiili نَ ‘ un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَدْنٰٓى kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُـقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ
وَ , istînâfiyye, اِنْ şartiyyedir.
İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Şart üslubundaki terkipte خِفْتُمْ اَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى cümlesi şarttır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
اَلَّا , masdar harfi اَنْ ve nefy harfi لَا ‘dan müteşekkildir. Masdar harfi أن ’i takip eden menfi muzari fiil cümlesi اَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى , masdar teviliyle mef’ûl konumundadır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesiyle gelen فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَ kelimeleri mevsûlün ifade ettiği kişilerden haldir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
تُقْسِطُوا kelimesinde irsâd sanatı vardır.
مَثْنٰى - ثُلٰثَ - رُبَاعَۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Adl, burada “udûl” yani “değiştirme ve intikal”dir. Ayette مَثْنٰى sıfatı, اِثْنَتَيْنِ [iki] manasındadır. Aslı, انْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِثْنَتَيْنِ اِثْنَتَيْنِ [Hoşunuza giden kadınlarla iki iki nikâhlanın.] şeklindedir. Sayının sıfatını iki kere tekrarlamaktan vazgeçilerek مَثْنٰى buyurulmuştur. (Hâlidî, Vakafât Düşündüren Ayetler s. 22 - Fahreddin er-Râzî , Mefâtîhu’l-Gayb - Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Buradaki خَوْفٌ [korku], “haram işlemekten ve yetime adaletsiz davranmaktan haşyet duymak”tır. (Hâlidî, Vakafât Düşündüren Ayetler s. 15)
Buradaki مِنَ harfi, beyaniyyedir. Nikâhlanmak için rağbet edilen kadınların tayyib [temiz] kadınlar olduğunu açıklar. Tayyib vasfı; fiiller, sözler, ameller ve şahsiyetler için kullanılır. Burada tayyib ile kadınların kastedildiğini göstermek için مِنَ beyaniyye’ye ihtiyaç duyulmuştur. (Hâlidî, Vakafât Düşündüren Ayetler s. 20)
اِنْ خِفْتُمْ [Eğer korktuysanız] şart fiilinin mazi gelişi, kesin olacağına işaret içindir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
اِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى [Yetimler hakkında korkarsanız] ifadesinde idmâc vardır. Hem yetim mallarına yapılacak haksızlıktan korkmak hem de yetim kızlarla istemeden yapılan evliliklerde haksız davranma korkusu anlaşılmaktadır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
خِفْتُمْ [korkarsanız] fiilindeki hitap bütün Müslümanlara değil, sadece onlar içinden özel bir gruba yöneliktir. Bu grup, yetim kadınlara vasi olan ve yetim kızın amcasının veya dayısının oğlu gibi bu kadınlarla evlenmesi haram olmayan erkeklerdir. İkinci cümleye dikkat çekmek için hitap bize has kılınmıştır, bunun delili Âişe’nin (r.a.) Urve'ye bu ayetin nüzulü hakkında söyledikleridir. (Hâlidî, Vakafât Düşündüren Ayetler s.16 - Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ sözünde tağlib sanatı vardır. Bekar veya evli bir kadını nitelendirirken من yerine akılsızlar için kullanılan مَا tercih edilmiştir.(https: //
t afsir.app/aljadwal/4/3)
Yetimlerle evlenildiği takdirde adaletsizlikten korkulması halinde bu evliliğin nehyedilmesi asıl amaç olduğu halde bunun yerine başka kadınlarla evlenme emri ifadesinin tercihi, onları bundan lütufkâr bir tavırla vazgeçirmek içindir. Çünkü insan nefsi tabu olarak, yasaklandığı şeylere ihtiraslı olur. Nitekim kadınların “hoşa gitmek” vasfıyla vasıflandırılmaları da erkekleri daha fazla onlara meylettirmek ve teşvik içindir. Bunların hepsi de bu sakıncalı durumda velileri yetimlerle evlenmekten vazgeçirmeye dönüktür, işte ayetin nüzul sebebi, tahakkuk etmiş evlilik iken zımnî nehyi, beklenen evliliği tercih etmenin sırrı da budur. Çünkü bu yaklaşımda, şer vâki olmadan onu süratle önlemek vardır -zira vâki olan bir şey, bazen kaldırılamıyor- ve bir de tahakkuk etmiş böyle bir evliliğin sakıncası mübalağa ile ifade edilmiş olur. Zira beklenen evliliğin sakıncası ondan beklenen haksızlıktan dolayı olduğuna göre haksızlıkla beraber tahakkuk etmiş evliliğin sakıncası daha ağırdır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Hem erkek hem de kız yetimler için يتامى kelimesi kullanılır. Bu kelime, يتيمةٌ kelimesinin harflerinin yer değiştirmesi ile yapılmış çoğuludur.(Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
Buradaki قَاسِطٌ “zalim” manasındadır ve o cehennem odunudur. اَقْسَطَ rubâî fiili ise “adaletli oldu” manasındadır. Allah Müslümanlara adaletli davranmalarını emretmiştir. (Hâlidî, Vakafât Düşündüren Ayetler s. 17)
يَتِيم [yetim] sözcüğünün çoğulu الْيَتَامٰى ’dır. فَعِيل vezninde sıfat-ı müşebbehedir.
اَلْيُتمِ kelimesinden müştaktır ve müfreddir. Yetim, “küçükken babası ölen ve yalnız kalan, bakıma ve himayeye muhtaç olan kişi”dir.
يَتِيم müfred müzekkerdir, يَتِمَة müennesidir. Kur’an’da müennes sıfatı kullanılmamıştır. Sadece يَتِيم şeklinde kullanılmış, bununla hem müzekker hem de müennes kastedilmiştir; فَاَمَّا الْيَت۪يمَ فَلَا تَقْهَرْ [Öyleyse sakın yetime kötü muamele etme! (Duha Suresi, 9)] ayetinde olduğu gibi.
الْيَتَامٰى şeklindeki çoğulu ise bu ayette olduğu gibi sadece kadınlar için kullanılır:
Bazan takdim; az olan şeyden çoğa doğru yapılır. İkişer, üçer, dörder (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ
Ayetin ikinci cümlesi, atıf harfi فَ ile önceki cümleye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Aynı üsluptaki cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat vardır. إِنۡ şartiyyedir.
Şart üslubundaki terkipte خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا cümlesi şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
اَلَّا , masdar harfi اَنْ ve nefy harfi لَا ‘nın birleşimidir. Masdar harfi أن ’i takip eden لا تَعْدِلُوا şeklindeki menfi muzari fiil cümlesi masdar teviliyle mef’ûl konumundadır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Rabıta harfi فَ ’ nin dahil olduğu cevap فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cümle takdiri انكحوا olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür. Fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَاحِدَةً kelimesine matuf olan müşterek ism-i mevsûl مَا ’ nın sılası olan مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اَلَّا تُقْسِطُوا - اَلَّا تَعْدِلُوا - اَلَّا تَعُولُواۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنْ - خِفْتُمْ - اَلَّا kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ [Ellerinizin sahip olduğu] tabiri cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Gerçekte sahip olan insanın kendisidir.
اَوْ atıf harfidir ve tahyîre (iki şeyden birinin seçilmesine) delalet eder. Böylece erkek, önceki ve sonraki fiil arasında muhayyerdir. Yani hür olan tek kadınla evlenmeli, hür kadınla evlenmeye gücü yetmezse cariye ile yetinmelidir. (Hâlidî, Vakafât Düşündüren Ayetler s. 24)
Yetimler hakkında ve yukarda zikri geçen sayılar üstündeki eşler arasında adaleti gerçekleştirememekten korktuğunuz gibi asgari sayıdaki çok eşlilikte de eşler arasında adaleti sağlayamamaktan korkarsanız o takdirde bir eşlilikten ayrılmayın. Bir eşle yetinin ya da çok sayıdaki eşlerinizden birini seçin ve diğerlerini bırakın. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve tazim ifade eder.
Müsnedün ileyh, en güzel şekilde temyîz edilmek için işaret ismiyle marife olmuştur. Uzağı gösteren işaret ismi ذٰلِكَ , işaret edilenin derecesinin ve kemaldeki mertebesinin yüksekliğini bildirir. Bu cümlede Allah’ın emirlerine işaret eden ذٰلِكَ ’de istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
İsm-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade eden اَدْنٰٓى , müsneddir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَلَّا , masdar harfi اَنْ ve nefy harfi لَا ‘nın birleşimidir. Masdar harfi اَنْ ’i takip eden لَّا تَعُولُواۜ cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen إلى harf-i ceriyle birlikte müsned olan اَدْنٰٓى ‘ya mütealliktir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)