Nisâ Sûresi 35. Ayet

وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَماً مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَماً مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً  ...

Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ eğer
2 خِفْتُمْ endişe duyarsanız خ و ف
3 شِقَاقَ açılmasından ش ق ق
4 بَيْنِهِمَا aralarının ب ي ن
5 فَابْعَثُوا gönderin ب ع ث
6 حَكَمًا bir hakem ح ك م
7 مِنْ -nden
8 أَهْلِهِ erkeğin ailesi- ا ه ل
9 وَحَكَمًا ve bir hakem ح ك م
10 مِنْ -nden
11 أَهْلِهَا kadının ailesi- ا ه ل
12 إِنْ eğer
13 يُرِيدَا isterlerse ر و د
14 إِصْلَاحًا uzlaştırmak ص ل ح
15 يُوَفِّقِ bulur و ف ق
16 اللَّهُ Allah
17 بَيْنَهُمَا onların arasını ب ي ن
18 إِنَّ çünkü
19 اللَّهَ Allah
20 كَانَ ك و ن
21 عَلِيمًا (herşeyi) bilendir ع ل م
22 خَبِيرًا haber alandır خ ب ر
 

شَقٌّ Bir şeyde meydana gelen yarıktır.شَقَّةٌ Yarılan parçadır. شِقَاقٌ muhalefet, anlaşmazlık(Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle 28 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şakak, müştak, meşakkat ve şık(seçenek)dir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَماً مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَماً مِنْ اَهْلِهَاۚ


وَ  istînâfiyyedir. اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خِفْتُمْ  şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

شِقَاقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. بَيْنِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  

ابْعَثُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. حَكَمًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

مِنْ اَهْلِه۪  car mecruru  حَكَمًا ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

حَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ  cümlesi, atıf harfi  وَ ’la  حَكَمًا ’e matuftur. مِنْ اَهْلِهَاۚ  car mecruru حَكَمًا ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هَاۚ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel / karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

  اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ  


اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُر۪يدَٓا  şart fiili olup, نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. اِصْلَاحًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَا  cümlesi şartın cevabıdır.

يُوَفِّقِ  sukün ile meczum muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur.  بَيْنَهُمَا  mekân zarfı  يُوَفِّقِ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

يُر۪يدَٓا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رود ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

يُوَفِّقِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi   ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  

اللّٰهَ  lafza-i celâl  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. كَانَ ‘nin dahil olduğu cümle اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. عَل۪يمًا  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.  خَب۪يرًا  ikinci haber fetha ile mansubdur. 

عَل۪يمً  -  خَب۪يرًا  kelimeleri mübalağalı ism-i faildir. Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَماً مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَماً مِنْ اَهْلِهَاۚ


وَ  istînâfiyyedir. İstînâfiye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

Şart üslubundaki terkipte  خِفْتُمْ  cümlesi şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

فَ  karinesiyle gelen  فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَا  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

بَيْنِهِمَا  kelimesindeki  هِمَا  zamiri kelamın siyakındaki 34. ayette geçen  اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ  sözündeki iki eşe aiddir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

شِقَاقَ بَيْنِهِمَا  izafeti az sözle çok anlam ifade etmek içindir.

حَكَمًا - مِنْ - اَهْلِ  kelimelerinin tekrarında reddü’l acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

ابْعَثُوا - خِفْتُمْ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)

Ayetteki, شِقَاقَ بَيْنِهِمَا  [aralarının açılması] ifadesi,  بَيْنَهُمَا شِقَاقًا  takdirindedir. Fakat masdar zarfa muzâf olmuştur. Masdarların zarfa muzâf oluşu, masdarın ifade ettiği şey, zarfın ifade ettiği zamanda meydana geldiği için caizdir. Nitekim  يُعْجِبُنِى صَوْمُ يَوْمِ عَرَفَةَ  (Arefe günün orucu, çok hoşuma gider) denilmesi gibi. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

 

اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ

 

Ta’lil hükmündeki cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart cümlesi olan  يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karînesi olmadan gelen  يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَا  şeklindeki cevap cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا  [Eğer düzeltmek isterlerse) ifadesindeki elif yani tesniye zamiri, hakemlere,  يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَا  [Allah o ikisinin arasını bulur] ifadesindeki tesniye zamiri ise karı kocaya racidir. Yani eğer o iki hakem, o karı kocanın arasını düzeltmek isterlerse, düşünceleri düzgünse ve kalpleri Allah için hüsn-i niyete sahipse Allah onların aracılığını mübarek kılar. Onların güzel yürekleri ve hoş çabaları sebebiyle Allah karı koca arasında bir uzlaşı ve kaynaşma meydana getirir.

Her iki zamirin de iki hakeme ait olduğu da söylenmiştir. Yani, aralarını bulmak isterlerse, karı kocaya hüsn-i niyet beslerlerse Allah o iki hakemi uzlaştırır ve hakemler söz birliği ederler ve amaç gerçekleşinceye, maksat hasıl oluncaya kadar dayanışma içine girerler.

Her iki zamirin de iki eşe ait olduğu da söylenmiştir. Yani karı koca, aralarındaki bozukluğu düzeltmek isterlerse, hayır arzu ederlerse ve aralarındaki tartışmayı gidermek isterlerse Allah aralarında ülfet meydana getirir; onların kopukluğunu uzlaşıya, düşmanlığını sevgiye dönüştürür. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)

اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً

 

Ta’liliyye olarak gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın nedenini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması teberrük, haşyet duyguları uyandırmak ve tehdit ve içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsned olan  كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً  cümlesi, nakıs fiil  كَانُ  ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s. 124

كَانَ ’nin haberi olan  عَل۪يماً , خَب۪يراً kelimeleri mübalağa kalıbındadır. Aralarında  mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Aralarında  وَ  olmaması Allah’a ait bu iki sıfatın her ikisinin birden mevcudiyetine işarettir.

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiçbir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ   bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا  sözü, lafzen sarih olarak Allah'ın her şeyden haberdar olduğuna, her şeyi bildiğine delalet eder. Ama maksat bu yapılanlara karşılık ahirette verilecek  sevap ve cezayı hatırlatmaktır. Buna, lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel denir.

Ayetlerin sonunda gelen esma-i hüsna bazen harf-i tarifle bazen de tenvinle gelir.

Nekre gelişi tazime, elif-lam’lı gelişi de kemalata delalet eder. Burada nekre gelmiştir. Onun işitici ve bilici oluşunun bir şeref olduğunu ifade etmiştir. 

Bu ayrımlar ayetin bağlamı ile alakalıdır. Yoksa elbette hepsinde kemâlat anlamı ve tazim vardır. 

عَل۪يمًا  ve  خَب۪يرًا  isimleri birbirine yakın manalara sahiptir.  خَب۪يرًا  : İşin iç yüzünü de bilir.  عَل۪يمًا  daha vurguludur. Umumdan sonra husus mesabesindedir. 

Ayette, hakemlerin, karı-kocanın arasını bulmak istememeleri haline temas edilmemesi, hakemlerden beklenenin bu olmadığını, onların şânına yaraşanın ıslah iradesi olduğunu zımnen bildirmek içindir. Bu da, hakemleri, karı-kocanın arasını bulmaya ziyadesiyle teşvik etmek ve onları kolaycılığa kaçmaktan sakındırmak anlamını taşır. Ta ki işin bozulması, onların isteksizliğine nispet edilmesin. Çünkü ayette, muvaffakiyetin iradeye bağlı olduğunu ifade eden şart cümlesi, başarısızlığın da iradesizliğe bağlı olduğunu bildirir. Bir diğer görüşe göre ise ayetteki her iki zamir de hakemlere râcidir. Yani hakemlerin amacı ıslah ise Allah da hakemler arasına uyuşma verir; böylece söz birliği yaparlar; ihtilafa düşmezler ve maksatları hasıl olur.Bir başka görüşe göre her iki zamir de, karı-kocaya râcidir. Yani karı-koca aralarındaki uyuşmazlığı gidermek isterlerse, Allahu Teâlâ da, aralarına ülfet ve uyum verir. Bu da, kişinin ihlaslı bir niyetle bir amaç için gayret sarf ettiği takdirde, Allahu Teâlâ'nın onu muvaffak kılacağına dikkati çekmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)