Nisâ Sûresi 63. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَل۪يغاً  ٦٣

Onlar, Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. Onlara öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında etkili ve güzel söz söyle.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte
2 الَّذِينَ onlar ki
3 يَعْلَمُ bilir ع ل م
4 اللَّهُ Allah
5 مَا olanı
6 فِي
7 قُلُوبِهِمْ onların kalblerinde ق ل ب
8 فَأَعْرِضْ aldırma ع ر ض
9 عَنْهُمْ onlara
10 وَعِظْهُمْ ve onlara öğüt ver و ع ظ
11 وَقُلْ ve söyle ق و ل
12 لَهُمْ onların
13 فِي
14 أَنْفُسِهِمْ içlerine işleyecek ن ف س
15 قَوْلًا bir söz ق و ل
16 بَلِيغًا güzel ب ل غ
 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَعْلَمُ اللّٰهُ  ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

يَعْلَمُ  damme ile merfû muzari fiildir. اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ف۪ي قُلُوبِهِمْ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  harfi sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. 

اَعْرِضْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. عَنْهُمْ  car mecruru  اَعْرِضْ  fiiline mütealliktir.

وَ  atıf harfidir.Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عِظْهُمْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَعْرِضْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عرض’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَل۪يغاً

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. لَهُمْ  car mecruru  قُلْ  fiiline mütealliktir.

ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ  car mecruru قُلْ  fiiline mütealliktir. Muzâf mahzuftur. Takdiri, في حقّ أنفسهم  şeklindedir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَوْلًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  بَل۪يغًا  kelimesi  قَوْلًا ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَل۪يغًا  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır.

اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda,  الَّذ۪ينَ  haberdir. 

Cümlede müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olarak gelmesi, işaret edilene dikkat çekip tahkir etmek içindir.

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, tahkir kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. Ayrıca onların muhatap tarafından bilinen kişiler olduklarını bize gösterir. 

Müsned konumunda olan cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl olan  مَٓا ‘nın sılası mahzuftur.  ف۪ي قُلُوبِهِمُ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

ف۪ي قُلُوبِهِمُ   ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  قُلُوبِ , mazruf mesabesindedir. Çünkü  kalpler, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bu kimselerin her türlü düşünce ve hislerini Allah Teâlâ’nın bildiğini etkili bir şekilde belirtmek için bu üslup kullanılmıştır. Camî, heriki durumdaki mutlak irtibattır.

İşaret ismi arkasından gelen şeylerin, kendisinden öncekiler sebebiyle gerçekleştiğini işaret eder. (Halidi - Vakafat, s. 109)

اُو۬لٰٓئِكَ  [uzak için/işte onlar] kelimesinin kullanılması, o kâfirlerin küfür ve nifakta ne kadar ileri gittiklerine işaret etmek içindir. Allah, o münafıkların kalplerinde taşıyıp sana söyledikleri yalanlara tam bir tezat teşkil eden çeşitli şer ve fesatları gayet iyi bilmektedir.(Ebüssuûd ,İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ  [Allah kalplerinde olan şeyi bilir.] cümlesinde nifakları kastedildiği için kinaye vardır. Ayrıca bu cümleyle ahirette cezalandırılacakları manası kastedildiği için lazım-melzum alakasıyla meazı mürsel vardır.

فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَل۪يغاً


فَ , mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Takdiri, إن كان ذلك حالهم فأعرض عنهم.(Onların durumu böyleyse onlardan yüzçevir) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Aynı üslupta gelen  وَعِظْهُمْ ve  قُلْ لَهُمْ  cümleleri atıf harfi  وَ ‘la  فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ  cümlesine matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

بَل۪يغاً  kelimesi  قَوْلاً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

اَعْرِضْ; ilişkiyi sınırlamak anlamındadır, tamamen kesmek değildir. Çünkü arkadan “nasihat et”, buyurulmuştur. Dost edinme ama görüşmeye devam et, gibidir.

فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ  [Onlardan yüz çevir ve onlara nasihat et.] cümlesindeki  عِظْهُمْ  emrinde rücu sanatı vardır. Yüz çevirmekten kasıt temelli bir uzaklaşma değil, tebliğ çerçevesinde yalanlarından uzaklaşmaktır.

فَاَعْرِضْ  [Sen bunlara aldırma!] gelecekteki faydalarını düşünerek bunları cezalandırma, onlara öğüt vermekle yetin, başka bir şey yapma “ve içlerine işleyen etkileyici sözler söyle onlara.” Yani onlara öğüt verirken uyarmakta ve korkutmakta mübalağa et.  ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ  ifadesi  بَل۪يغًا  [etkili] kelimesine bağlıdır. Mana şöyledir: Onlara, yüreklerine işleyecek, üzüldükçe üzülecekleri ve korkuyu iliklerine kadar hissedecekleri etkileyici bir söz söyle.  ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ  car mecrurunun müteallakı  قُلْ لَهُمْ  [onlara söyle] ifadesi de olabilir. Bu durumda mana şöyledir: Onlara kötü benliklerine ve nifak barındıran kalplerine ilişkin etkileyici söz söyle.(Zemahşeri , Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t- Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t - Te’vîl)

ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ  ibaresinde istiare vardır. Bilindiği gibi ف۪ٓي  harfi zarfiyet manası taşır. Nefisler, içine girilmeye müsait bir şeye benzetilmiştir. (Âşûr,Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

قَوْلًا - قُلْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, اللّٰهُ lafzında tecrîd sanatı vardır.

عِظْهُمْ [Onlara vaaz ver.] -  قَوْلًا بَل۪يغًا [Beliğ bir söz söyle.] arasında mürâât-ı nazîr vardır.

قَوْلًا بَل۪يغًا [ tesir edecek söz] içlerine işleyecek ve onlara etki edecek demektir. Günahlarından uzak durmayı, onlara nasihat etmeyi ve özendirerek ve korkutarak elinden geleni yapmasını emretti. Bu da peygamberlerin şefkatlerinin bir sonucudur. Onlara selam olsun.  ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ  zarfının, içlerine işleyen manasında  بَل۪يغًا’e bağlanması zayıftır, çünkü sıfatın mamulü mevsûfun üzerine geçemez. Beliğ söz aslında manası maksada uygun olan (maksadı aşmayan) demektir. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)

عِظْهُمْ  cümlesinde öğüt vermeden murad, ahiret cezasıyla korkutmaktır.  قَوْلًا بَل۪يغًا   sözünden murad ise dünya cezasıyla korkutarak onlara şöyle denilmesidir: [Kalplerinizdeki nifak ve hilekârlıklar, Allah katında malumdur. Sizinle diğer kâfirler arasında herhangi bir fark yoktur. Allah, imanı izhar ettiğiniz için, kılıcı (öldürülme hükmünü) sizden kaldırmıştır. Binaenaleyh, bu kötü fiillerinize devam ederseniz, hepinizin küfürde devam ettiği ortaya çıkmış olur. Bu durumda da size kılıç gerekir.] (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb) 

Buradaki [beliğ söz], “öğüt”ün sıfatıdır. Böylece Cenab-ı Hak önce öğüt vermeyi, sonra da bu öğüdün beliğ bir söz ile olmasını emretmiştir. Beliğ söz ise sözün beliğ, uzun, lafızları ve anlamları güzel; terğîb, terhîb, sakındırıp korkutma, mükâfat ve ceza’yı ihtiva eden bir söz olmasıdır. Söz, böyle olduğu zaman kalbe oturur; kısa, lafızları bozuk, anlamsız olursa kalbe asla tesir etmez.(Fahreddîn er- Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)