وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | أَرْسَلْنَا | biz gönderdik |
|
3 | رُسُلًا | elçiler |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | قَبْلِكَ | senden önce de |
|
6 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
7 | مَنْ | kimini |
|
8 | قَصَصْنَا | anlattık |
|
9 | عَلَيْكَ | sana |
|
10 | وَمِنْهُمْ | ve onlardan |
|
11 | مَنْ | kimini |
|
12 | لَمْ |
|
|
13 | نَقْصُصْ | anlatmadık |
|
14 | عَلَيْكَ | sana |
|
15 | وَمَا | ve değildir |
|
16 | كَانَ | mümkün |
|
17 | لِرَسُولٍ | hiçbir elçinin |
|
18 | أَنْ |
|
|
19 | يَأْتِيَ | getirmesi |
|
20 | بِايَةٍ | bir mu’cize |
|
21 | إِلَّا | dışında |
|
22 | بِإِذْنِ | izni |
|
23 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
24 | فَإِذَا | zaman |
|
25 | جَاءَ | geldiği |
|
26 | أَمْرُ | emri |
|
27 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
28 | قُضِيَ | yerine getirilir |
|
29 | بِالْحَقِّ | hak ile |
|
30 | وَخَسِرَ | ve hüsrana uğrarlar |
|
31 | هُنَالِكَ | orada |
|
32 | الْمُبْطِلُونَ | boşa çıkarmağa uğraşanlar |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ
وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
اَرْسَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. رُسُلاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنْ قَبْلِكَ car mecruru رُسُلاً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası قَصَصْنَا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
قَصَصْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكَ car mecruru قَصَصْنَا fiiline mütealliktir.
مِنْهُمْ car mecruru atıf harfi وَ ‘la önceki مِنْهُمْ ‘a matuftur. مِنْهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
نَقْصُصْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. عَلَيْكَ car mecruru نَقْصُصْ fiiline mütealliktir.
اَرْسَلْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la اَرْسَلْنَا ‘ya matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. لِرَسُولٍ car mecruru كَانَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel كَانَ ‘nin muahhar ismi olarak mahallen merfûdur.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. يَأْتِيَ fetha ile mansub muzari fiildir. بِاٰيَةٍ car mecruru يَأْتِيَ fiiline mütealliktir. اِلَّا istisna edatıdır. بِـاِذْنِ car mecruru mahzuf hale müteallik olup hallerin umumundan müstesnadır. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) (إِذَا) ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اَمْرُ اللّٰهِ fail olup lafzen merfûdur. اللّٰهِۚ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قُضِيَ fetha üzere mebni mazi meçhul fiil olup, şartın cevabıdır. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِالْحَقِّ car mecruru قُضِيَ fiiline mütealliktir.
خَسِرَ atıf harfi وَ ‘la قُضِيَ ‘e matuftur. خَسِرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. هُنَالِكَ işaret zamiri, mekân zarfı olup خَسِرَ fiiline mütealliktir. الْمُبْطِلُونَ۟ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
الْمُبْطِلُونَ۟ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ
وَ istînâfiyye, لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayrı talebî inşâî isnaddır.
قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasemin cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
اَرْسَلْنَا - رُسُلاً kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
رُسُلاً ’deki tenvin tazim ve kesret ifade eder.
رُسُلاً kelimesindeki nekrelik tazim ve kesret ifade eder. Yani sayıları çok, şanı yüce elçiler gönderdik demektir. (Âşûr)
Burada kelamın لَ ve قَدْ ile tekid edilmesi, ayetin zahirini tekid için değildir. Çünkü Allah Teâlâ’nın Hz. Muhammed’den önce peygamberler gönderdiği bilinen bir şeydir, tekid edilmesine gerek yoktur. Buradaki tekidden maksat, ayetin geliş sebebi olan ibreti tekid etmektir. Bu da bütün nebi ve resullerin zorluklarla, güçlüklerle karşılaştıkları manasıdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 369)
مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif vardır. Car mecrur مِنْهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası olan قَصَصْنَا عَلَيْكَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ cümlesi atıf harfi وَ ‘la öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Car mecrur مِنْهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası olan لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ cümlesinin, menfi muzari fiil sıygasında gelmesi hudûs, teceddüt ve medih makamı sebebiyle istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قَصَصْنَا - لَمْ نَقْصُصْ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır. Kelamda bir kelime hem olumlu hem de olumsuz olarak iki kez geçerse buna tıbâk-ı selb denir.
مِنْهُمْ مَنْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَۜ cümlesi ile وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ cümlesi arasında mukabele sanatı mevcuttur.
قَصَصْنَا - نَقْصُصْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مِنْهُمْ - مَنْ - عَلَيْكَ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la … اَرْسَلْنَا cümlesine atfedilmiştir. وَ ‘ın istînâfiyye olması da caizdir. كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede, takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur olan لِرَسُولٍ , nakıs fiil كَانَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
كَانَ ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir, 3/79.)
Masdar harfi اَنْ ’i takip eden يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ cümlesi, masdar teviliyle كَانَ ’nin muahhar ismi konumundadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِلَّا istisna harfidir. بِـاِذْنِ اللّٰهِ car mecruru, müstesnadır, mahzuf hale mütealliktir.
Müstesnaya dahil olan بِ harfi, müferrağ istisnada mahzuf olan sebepleri ifade eden sebebiyyedir. Allah’ın izni olmadıkça bir ayet getirmek ona düşmez demektir. (Âşûr)
لِرَسُولٍ ‘deki ve يَأْتِيَ fiiline müteallık olan car mecrur بِاٰيَةٍ ‘deki tenvin tazim ifade eder.
Önceki cümledeki azamet zamirinden bu cümlede Allah ismine iltifat vardır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
بِاِذْنِ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan اِذْنِ tazim edilmiştir.
Mucizeler, çok çeşitli olmakla beraber hepsi Allah tarafından verilmektedir. Diğer ilâhi taksimatlarda olduğu gibi, Allah, bunları da üstün hikmetler üzerine bina edilmiş olan iradesinin gereği olarak peygamberler arasında taksim etmiştir. Peygamberlerin, mucizelerin bir kısmını tercih etmek ve istediği mucizeleri getirmek gibi bir hakkı yoktur. (Ebüssuûd)
Ayet-i kerime Resulullah (sav)'i teselli etmektedir. Sanki Resulullah'a şöyle söylenmiş olmaktadır: İsimleri ister zikrolunmuş olsun, ister zikredilmesin senden önce hiçbir peygamber yoktur ki, Yüce Allah kendisine ayetler ve mucizeler versin de kavmi bunların hakkında kendisiyle tartışmamış, inatla ve böbürlenerek onu yalanlamamış olsunlar da o peygamberler de sabredip sonunda zaferi kazanmamış bulunsunlar. O halde o peygamberler nasıl sabretmişse sen de sabret ve onlar nasıl zafere ulaşmışlarsa sen de öylece onu elde edersin. (Ruhu’l Beyan)
فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟
فَ atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Haberî manada olması, şart cümlesinin haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır.
Şart edatı اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ , şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.
ف۪ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قُضِيَ بِالْحَقِّ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
اِذَا şart harfi vukû bulma ihtimali kesin olan bir durum için gelmiştir.
قُضِيَ , mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. خَسِرَ fiiline müteallik olan mekan zarfı هُنَالِكَ , ihtimam için faile takdim edilmiştir.
الْمُبْطِلُونَ۟ , fiil cümlesinde ism-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenme ifade etmiştir.
مُبْطِلُونَ۟ - الْحَقِّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı, يَأْتِيَ - جَٓاءَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
[Allah’ın emri geldiğinde…] Bu ifade, müşriklerin mucize taleplerinin ardından gelen hem bir tehdit hem de bir reddiyedir. Allah’ın emri Kıyamet demektir. Batıl taraftarları ise Peygamber (sav)’den mucize getirmesini isteyen inatçılardır; zira onlara aslında ayetler gelmiştir; ama onlar sihir diyerek ayetleri inkâr etmişlerdir. (Keşşâf)
Burada اِذَا harfi, müstakbel için şart manası taşır. Kendisinden sonra gelen mazi fiil de muzari fiil menzilindedir. Çünkü henüz bu olay gerçekleşmemiştir, ama kesinlikle vuku bulacaktır. Bu şartın cevabı da, قُضِيَ بِالْحَقِّ şeklinde mazi olarak gelen, fakat muzari mevkiinde olan fiildir. Ve bu fiil meçhul üzere bina edilmiştir, çünkü vurgulanmak istenen bu işin hak ile yerine gelmesidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 372)
Ayet metninde yer alan هُنَالِكَ aslında mekân ve yer bildiren bir kelimedir. Ancak burada istiare sanatı yapılarak kelime zaman için kullanılmıştır. الْمُبْطِلُونَ۟ kelimesi ise batıla sarılan kimseler demektir. İnat edenler ve peygambere birtakım mucizeler getirmesini teklif edenler bunların içerisine öncelikle girerler. Ayet-i kerimede Allah Teâlâ وخسر هنالك الكافرون [Ve o zaman kâfirler hüsrana uğrayacaklardır.] dememiş, daha yukarıda batılın zıddı olan حَقٌّ kelimesi geçtiği için bundan dolayı batılı seçenler ifadesi kullanılmıştır. (Ruhu’l Beyan)
Ayet-i kerime işaret ediyor ki, Yüce Allah'ın, ölüm ve azaba dair kazası ve emri gelmeden önce Allah'a dönmek gerekir. Çünkü O'nun azaba ve ölüme dair kazasıyla emri gelince artık sadece hüzünlenmek ve üzülmek olacaktır. (Ruhu’l Beyan)