هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Öldükten sonra dirilmeyi, dünyada yapıp ettiklerinden hesaba çekilmeyi inkâr eden, bu konuları anlatan âyetleri alaya alan müşriklere, yanlış yollarında devam ettikleri takdirde nelerle karşılaşacakları daha detaylı olarak açıklanmak suretiyle imana gelmeleri teşvik edilmektedir.
Dünyada topluluklar (kavimler, kabileler, ümmetler, milletler...) sosyal gruplar olarak ayrılmış, her grup da kendi içinde alt bölünmelere tâbi tutulmuş, insanlık tarihinde birçok yer ve zamanda bu gruplar ayrı defterlere kaydedilmiş, burada grubun her ferdi için de bir hâne açılmıştır. Âyetlerden anlaşıldığına göre âhiret hesabı bakımından da hem gruplara birer defter tahsis edilmiş, hem de her bir ferdin yapıp ettikleri kayda geçirilmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 22-23
Neseha نسخ :
نَسْخٌ Nesh kavramı bir şeyi kendisinden sonra gelen bir şeyle bertaraf edip ortadan kaldırmaktır. Örneğin güneşin gölgeyi ve gölgenin güneşi, yine saçtaki ağarmanın gençliği izale edip ortadan kaldırması gibi.
Buna göre nesih kimi zaman izâle etmek ve ortadan kaldırmak kimi zaman da sâbit ve pâyidar kılmak anlamlarına gelmektedir.
Neshu-l kitab نَسْخُ الْكِتابِ yani kitabın neshi, bir hükmün kendisinden sonra gelen bir hükümle ortadan kaldırılmasıdır. Bakara, 2/106 ayetindeki manası hakkında iki görüş vardır. Birincisi bunun anlamı kendisiyle amel edilmesini kaldırdığımız veya insanların kalplerinden/hafızalarından sildiğimiz; diğer görüş ise var edip indirdiğimiz demektir.
إسْتِنْساخٌ kavramı ise bir şeyi kopya etmek ya da kopya etmeye ehil olmaktır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de 4 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri nâsih, mensuh, tenâsüh, neshetmek, nüsha ve muskadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. كِتَابُنَا haber olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَنْطِقُ cümlesi كِتَابُنَا ‘nın hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَنْطِقُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَلَيْكُم car mecruru يَنْطِقُ fiiline mütealliktir. بِالْحَقّ car mecruru يَنْطِقُ ‘deki failinin mahzuf haline mütealliktir.
اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. كَانَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merf’ûdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir.İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَّا mütekellim zamiri كَانَ ‘nin ismi olarak mahallen merfûdur.
نَسْتَنْسِخُ cümlesi كَانَ ‘nin haberi olarak mahallen mansubdur. نَسْتَنْسِخُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
تَعْمَلُونَ fiili كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. تَعْمَلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
نَسْتَنْسِخُ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi نسخ ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mekulü’l-kavle dahil olan cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
هٰذَا müsnedün ileyh, كِتَابُنَا müsneddir. Müsnedün ileyhin işaret ismi هٰذَا ile marife olması, tazim ve medih ifade eder.
Veciz ifade kastına matuf كِتَابُنَا izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan كِتَابُ , tazim ve şeref kazanmıştır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ cümlesi, كِتَابُنَا ‘dan müekked hal olarak ıtnâbtır.
Hal; cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. Müekkid hal ise, cümleye yeni bir mana yüklemeyip sadece kendinden önceki failin, mef’ûlün ya da cümlenin manasını tekid eder. Müekkid hal ile medh, tazim, tahkir veya tehdit amaçlanır. (Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2017/3 yıl: 8 cilt: VIII sayı: 18 s.174)
Tekid edici halin başına vav gelmez. Müekked ve tekid arasında kemâl-i ittisâl olduğundan arada vav olmaz. (Sekkâkî, Miftâhu’l-ulûm, s.273)
Kitabın şahitliğinden, hakkı konuşur şeklinde bahsedilmesi, “karşılık vermek” manasını te’kid eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, c. 7, s. 246)
Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عَلَيْكُمْ car mecruru يَنْطِقُ fiiline mütealliktir. بِالْحَقّ , mahzuf hale mütealliktir. Ayette icaz-ı hazif sanatı vardır.
نطق fiilinin isti’la harfi ile müteaddi olarak gelişi bu kelimeye şahitlik manasını da kazandırmak içindir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, c. 7, s. 249 ve Âşûr)
Bu ayette istiâre-i tasrîhiyye vardır. Aleyhinizde şahitlik ediyor demektir. Burada istiare, hakikatten daha beliğdir. Çünkü kitabın, beyanda bulunarak yaptığı şahitliği; insanın, diliyle yaptığı şahitlikten daha kuvvetlidir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Konuşmanın kitaba isnad edilmesi mecaz-ı aklî veya ‘’Hali konuştu’’ sözümüzdeki gibi istiaredir. Konuşan kitap değil hesap melekleridir ki onlar da Kitapta olanı konuşur. (Âşûr)
Bu kelam da, o gün her ümmete söylenecek olanlara dahildir. Her ümmetin kitabı, Allah'ın emri ile yazıldığı için هٰذَا كِتَابُنَا (İşte bu Kitabımız) denilerek şânını tazim ve muhtevasını korkunç göstermek için kitap, Allah'a izafe edilmiştir. (Ebüssuûd)
Her ümmetin kitabı, Yüce Allah'ın emriyle yazıldığı için kitap kelimesi isim tamlaması yapılarak Yüce Allah'a izafe edilmiş ”kitabımızdır," denilmiş, böylece kitabın ne kadar büyük bir kitap olduğu ve ne kadar korkunç olduğu vurgulanmıştır. Eğer bu nükteler gözetilmemiş olsaydı, daha önce olduğu gibi kitap kelimesi ümmet kelimesine izafe edilir ”bu ümmetin kitabıdır" denilirdi. (Ruhu’l Beyan)
اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı olmak üzere birden fazla tekit unsuru taşıyan bu tip cümleler, çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan, نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُون cümlesi ise كان ‘nin haberidir.
كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
نَسْتَنْسِخُ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası olan كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ cümlesi, nakıs fiil كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye etmiştir.
Hükmü takviye demek: hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كُنْتُمْ - كُنَّا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كِتَابُنَا - يَنْطِقُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.