Ahkaf Sûresi 15. Ayet

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًۜ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًۜ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  ...

Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَوَصَّيْنَا ve biz tavsiye ettik و ص ي
2 الْإِنْسَانَ insana ا ن س
3 بِوَالِدَيْهِ ana babasına و ل د
4 إِحْسَانًا iyilik etmesini ح س ن
5 حَمَلَتْهُ onu taşıdı ح م ل
6 أُمُّهُ anası ا م م
7 كُرْهًا zahmetle ك ر ه
8 وَوَضَعَتْهُ ve doğurdu onu و ض ع
9 كُرْهًا zahmetle ك ر ه
10 وَحَمْلُهُ taşınması ise ح م ل
11 وَفِصَالُهُ ve sütten kesilmesi ف ص ل
12 ثَلَاثُونَ otuz ث ل ث
13 شَهْرًا aydır ش ه ر
14 حَتَّىٰ nihayet
15 إِذَا zaman
16 بَلَغَ erdiği ب ل غ
17 أَشُدَّهُ güçlü çağına ش د د
18 وَبَلَغَ ve varınca ب ل غ
19 أَرْبَعِينَ kırk ر ب ع
20 سَنَةً yaşına س ن و
21 قَالَ dedi ق و ل
22 رَبِّ Rabbim ر ب ب
23 أَوْزِعْنِي beni sevk eyle و ز ع
24 أَنْ
25 أَشْكُرَ şükretmeğe ش ك ر
26 نِعْمَتَكَ ni’metine ن ع م
27 الَّتِي
28 أَنْعَمْتَ verdiğin ن ع م
29 عَلَيَّ bana
30 وَعَلَىٰ ve
31 وَالِدَيَّ anama babama و ل د
32 وَأَنْ ve
33 أَعْمَلَ yapmağa ع م ل
34 صَالِحًا yararlı işler ص ل ح
35 تَرْضَاهُ razı olacağın ر ض و
36 وَأَصْلِحْ ve salahı devam ettir ص ل ح
37 لِي benim için
38 فِي içinde
39 ذُرِّيَّتِي zürriyetim ذ ر ر
40 إِنِّي şüphesiz ben
41 تُبْتُ yüz tuttum ت و ب
42 إِلَيْكَ sana
43 وَإِنِّي ve elbette ben
44 مِنَ
45 الْمُسْلِمِينَ teslim olanlardanım س ل م
 

Peygamberlere inananlar ve onların yolundan gidenler ile inkâr, isyan ve onlara eziyet edenlerin durumu, ana babalar ile çocukları arasındaki ilişkiyi hatırlatıyor. Bu sebeple 15-20. âyetlerde o konuya geçilmiş; ana babaların nice eziyetler çekerek dünyaya getirip büyüttükleri, kendilerine ümit bağladıkları çocuklarının da birbirine benzemediği, kimileri itaat edip iyi davranırken bazılarının da hayırsız çıktığı hatırlatılmış, hem Peygamber efendimiz hem de müminler teselli edilmiştir.

Bakara sûresinin 233. âyetinde, tam emzirme süresinin iki yıl olduğu ifade edilmişti. Burada ise rahimde taşıma müddeti ile emzirme süresi toplamının otuz ay olduğu zikredilmektedir. Otuz aydan iki yıl çıkarılınca geriye altı ay kalır; bundan da asgarî hamilelik süresinin altı ay olacağı sonucuna ulaşılır. Hz. Osman halife iken, evlendikten altı ay sonra çocuk doğuran bir kadına zina cezası istenmiş, halife de bunu uygulamaya meyletmişti. Ancak Hz. Ali yukarıdaki hesap ve yoruma dayanarak, altı ay içinde çocuk doğurmanın mümkün olduğunu, kadına zina isnadının delilinin bulunmadığını savundu ve kadın berat etti (Kurtubî, XVI, 188).

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 34
 

 Veda'a وضع  :

  وَضْعٌ sözcüğü kaldırmanın zıddı olan koymak demektir. İçte ve dışta taşınan yüklerle ilgili kullanılır. Kadın yükünü indirdi/doğum yaptı anlamında da bu fiil kullanılır.  Yine ev bina etmek için de tercih edilir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de iki isim ve iki fiil formunda 26 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri mevzu, mevzi, tevazu, mütevazi, vaziyet ve mevzuattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Fiil cümlesidir.  وَصَّيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  الْاِنْسَانَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

بِوَالِدَيْهِ  car mecruru  وَصَّيْنَا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اِحْسَاناً  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri, أحسن (Güzel davran) şeklindedir. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَصَّيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  وصي ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًۜ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ 

 

Fiil cümlesidir.  حَمَلَتْهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اُمُّهُ  muahhar fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  كُرْهاً  sıfatı olan masdardan naib mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. Takdiri, حملا كرها  (Zorlu bir taşıma) şeklindedir. 

وَضَعَتْهُ كُرْهاً  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. 

وَضَعَتْهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

كُرْهاً  kelimesi sıfatı olan masdardan naib mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur. Takdiri, حملا كرها  (Zorlu bir taşıma) şeklindedir. 

حَمْلُهُ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  حَمْلُهُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri,  مدّة حمله  (Taşıma müddeti) şeklindedir.

فِصَالُهُ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ثَلٰثُونَ  haber olup ref alameti  و ‘dır.  شَهْراً  kelimesi  ثَلٰثُونَ ‘nin temyizi olup fetha ile mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

Ayetteki  ثَلٰثُونَ  melfûz mümeyyezdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَتّٰٓى  ibtidaiyyedir. حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَلَغَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَلَغَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  اَشُدَّهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بَلَغَ  atıf harfi  وَ ‘la ilk  بَلَغَ ‘ya matuftur.  اَرْبَع۪ينَ  mef’ûlün bih olup nasb alameti  ي ‘dir.  سَنَةً  kelimesi  اَرْبَع۪ينَ ‘nin temyizi olup fetha ile mansubdur.


قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli, nida ve cevabıdır.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Münada olan  رَبِّ  muzâf olup mahallen mansubdur. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur. Nidanın cevabı  اَوْزِعْن۪ٓي ‘dır. 

اَوْزِعْن۪ٓي  dua manasında sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  اَوْزِعْن۪ٓي ‘nin ikinci mef’ûlu olarak mahallen mansubdur. 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. 

اَشْكُرَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  نِعْمَتَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الَّت۪ٓي  müfred müennes has ism-i mevsûl  نِعْمَتَكَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَنْعَمْتَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْعَمْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيَّ  car mecruru  اَنْعَمْتَ  fiiline mütealliktir. 

عَلٰى وَالِدَيَّ  car mecruru, makabline matuftur.  اَنْ اَعْمَلَ  atıf harfi  وَ ‘la ilk masdar-ı müevvele matuftur. 

اَعْمَلَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  تَرْضٰيهُ  cümlesi  صَالِحاً ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَرْضٰيهُ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت  ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اَصْلِحْ  atıf harfi  وَ ‘la nidanın cevabına matuftur. 

اَصْلِحْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  ل۪ي  car mecruru  اَصْلِحْ  fiiline mütealliktir.  ف۪ي ذُرِّيَّت۪ي  car mecruru  اَصْلِحْ  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَوْزِعْن۪ٓي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  وزع ‘dır.

اَنْعَمْتَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نعم ’dir. 

اَصْلِحْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  صلح ‘dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

 

اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تُبْتُ اِلَيْكَ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تُبْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  اِلَيْكَ  car mecruru  تُبْتُ  fiiline mütealliktir. 

اِنّ۪ي  atıf harfi  وَ ‘la ilk  اِنّ۪ي  ‘ye matuftur. اِنَّ  tekid harfidir.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْمُسْلِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًۜ 

 

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107) 

وَصَّيْنَا  fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

اِحْسَاناً  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri  أحسن (Güzel davran) şeklindedir. Ayette  îcâz-ı hazif sanatı vardır. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Ayet-i kerimede  أوصى  fiili yerine şeddeli olan  وصّى  fiili tercih edilmiştir. Bunun sebebi bu vasiyeti mübalağalı olarak bildirmektir. Kur'an'ın  وصّى  fiilini dini ve manevi konularda, أوصى  fiilini ise maddi konularda kullandığını görüyoruz. Vasiyet etme fiili Allah Teâlâ'ya isnad edilerek  ووصينا  buyurulmuştur. Allah Teâlâ sadece hayırlı ve mühim fiilleri kendisine isnad eder. Dolayısıyla bu isnad, bu vasiyetin ne kadar önemli olduğuna delalet eder. Ayrıca burada tazim ifade eden çoğul zamiri gelmiştir. Allah Teâlâ ne zaman kendisine delalet eden azamet zamiri kullansa, bunun öncesinde veya sonrasında kendisinin tek olduğuna, hiçbir ortağı olmadığına delalet eden tekil bir zamir gelmiştir. Bu üslubda bu vasiyet emrini Allah'ın verdiğine, indirenin O olduğuna, tebliğ edenin ise O’nun peygamberi olduğuna işaret vardır. Fiil çoğul zamiri ile gelerek buna da delalet edilmiştir, Allahu alem. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 419-421)

الإنْسانِ [insan] kelimesinden maksat insan cinsidir. Yani ‘’Biz insanlara öğüt verdik’’ demektir. Bununla kastedilen, kendilerine Allah'ın elçilerinin geldiği ve o elçilere iman edip salih ameller işleyen özel insanlardır. (Âşûr)

Allah'ın emirleriyle kendilerine elçilerin geldiği, iman edip salih ameller işleyen kavimlerin özelliğidir.

Ayet-i kerimede  بأبويه  değil  بوالديه  buyurulmuştur. Bunun birçok sebebi vardır.  الوالدين kelimesi  الوالد  ve  الوالدة  kelimelerini bir arada ifade eden tesniye kalıbıdır. Bu kelimede الوالد  manası baskındır. Bunun için müzekker haliyle tesniye kalıbına girmiştir. الأبوين kelimesi ise  الأب  ve  الأم  kelimelerini bir arada ifade eden tesniye kalıbıdır. Bu kelimede الأب  lafzı baskındır. Bunun için  الأبوين  olmuştur. Her iki kelimede de müzekker kelime baskındır. Ancak  الوالدين  kelimesi  الولادة (Doğmak) kelimesinden müştaktır. Her ne kadar tesniye kalıbında müzekker hali baskın olsa da, doğmak fiili anneden yani kadından olur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 421) 


حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ 

 

Cümle, ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

كُرْهاً  kelimesi, mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir. Takdiri, حملا كرها (Zorlu bir taşıma) şeklindedir.

وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ  cümlesi, tezat nedeniyle makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كُرْهاً  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Nekre gelişi kesret ve nev ifade eder.

حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً  cümlesiyle  وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

Burada tıbâk vardır.  حَمَلَتْهُ  hamile olmak, taşımak manasına gelirken,  وَضَعَتْهُ  doğurmak, koymak manasına gelmektedir. İki kelime arasında tezat vardır. İki kelimenin de fiil olduğu tıbâk çeşidine girmektedir. (Vehbe Zuhaylî, el-Münîr, XIII, 342)

اُمُّهُ  -  بِوَالِدَيْهِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناً  [Biz insana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik] ayetinden sonra,  حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً  [Annesi onu zahmetle taşıdı.] cümlesinin gelmesi, umumdan sonra hususun zikridir. Bu anne hakkının büyüklüğünden dolayı ona daha çok ilgi göstermek ve önem vermek içindir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir, Vehbe Zuhaylî, el-Münîr, XIII)

Bu ayet, ana hakkının daha büyük olduğuna delalet etmektedir. Çünkü Hak Teâlâ önce "Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik" buyurmuş ve ana-babayı birlikte zikretmiş, daha sonra anayı özellikle zikrederek "Anası onu zahmetle taşıdı..." buyurmuştur ki bu, ana hakkının daha büyük ve çocuk yüzünden ananın çektiği zahmet ve meşakkatin daha çok olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)


 وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًۜ 

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la ta’liliyye cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

حَمْلُهُ  mübtedadır.  فِصَالُهُ  izafeti  حَمْلُهُ ’ya matuftur.  ثَلٰثُونَ  haber,  شَهْراًۜ  temyizdir. 

Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV Tekid)

فِصَالُهُ  kelimesinde mecâz-ı mürsel vardır.  فِصَالُهُ  kelimesi  فِطَمَ  manasında ‘ayırma, sütten kesme’ demektir. Asıl kastedilen mana emzirme süresidir. Çünkü emzirme süresinden sonra ayırma, sütten kesme meydana gelir. Alakamız ise mücâveret yani, yakınlık, peşi sıra olmaktır. Süt emzirme süresinin dolması ile çocuk sütten kesilir. Bundan dolayı burada mücâveret manası olan  فِصَالُهُ  kelimesi zikredildi, ancak süt emzirme müddetinin dolması kastedildi. (Zemahşerî, Keşşâf, IV, 289)

Bu ayet, hamileliğin en az müddetinin altı ay olduğuna delalet eder. Çünkü hamilelik müddetiyle süt emme müddetinin toplamı otuz ay olup Cenab-ı Hak, süt emme müddeti hakkında "analar çocuklarını tam iki yıl emzirsinler" buyurup bu müddet otuz aydan çıkarılınca, geriye hamilelik müddetinin asgarisi olarak altı ay kalır. (Fahreddin er-Râzî)

 

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  حَتّٰٓى  ibtida harfi,  اِذَا  şart manalı zaman zarfıdır.  اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumunda ve şart cümlesi olan  بَلَغَ اَشُدَّهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupla gelen  وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ  cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan …قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي  cümlesi şartın cevabıdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

بَلَغَ  fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.  اَرْبَع۪ينَ  kelimesi,  بَلَغَ  fiilinin mef’ûlun bihidir.  سَنَةًۙ , temyizdir.

اِذَا  kelimesi, gelecek zaman için şart manası taşır. Arkasından muzari manasında bir mazi fiil gelmiştir. Bu mazi fiil, bu fiilin kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek içindir. Yani muhakkak ki o olgunluk çağına geldiği vakit, “Rabbim bana imkân ver” diyecektir. Her ne kadar bu fiil bir vasıf ve haber olarak gelmiş olsa da, aslında bu fiile bir yönlendirme sözkonusudur. Yani Allah Teâlâ onu olgunluk çağına ve 40 yaşına ulaştığı vakit kendisine verdiği nimetlere karşılık, “Rabbim bana şükretmek için imkân ver” demeye davet etmektedir. Bu durum, Rabbine yönelmek için davetini kabul etmekte acele etmeye benzer. Vuku bulacak olan şey vuku bulmuş gibi gösterilmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.171-172)

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ  cümlesi nida üslubunda, talebî inşâî isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir. Münada konumundaki  رَبِّ  izafetinde mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfin işareti kelimenin sonundaki esredir. Nida harfinin ve muzâfun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

رَبِّ  izafeti, muzâfun ileyhe şan ve şeref kazandırmasının yanında, mütekellimin, Allah'ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.

Nidanın cevabı olan  اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ  cümlesi, masdar teviliyle  اَوْزِعْن۪ٓي  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak nasb mahallindedir.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

نِعْمَتَكَ  için sıfat konumundaki has ismi mevsûl  الَّت۪ٓي ’nin sılası  اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

نِعْمَتَكَ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  نِعْمَتَ , tazim edilmiştir.

عَلٰى وَالِدَيَّ , temâsül nedeniyle  عَلَيَّ ‘ye atfedilmiştir. Harf-i cer  عَلٰى ‘nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İkinci masdar harfi ve akabindeki  اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ  cümlesi, masdar teviliyle, birinci masdar-ı müevvele tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.

Mef’ûl olan  صَالِحاً , ism-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenme ifade etmiştir. Kelimedeki tenvin, kesret ve tazim içindir.

صَالِحاً  için sıfat konumundaki  تَرْضٰيهُ  cümlesi muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

نِعْمَتَكَ  - اَنْعَمْتَ  ve  حَمَلَتْهُ - حَمْلُهُ  ve  صَالِحاً - اَصْلِحْ  gruplarındaki kelimeler arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 


 وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ 

 

وَ ’la gelen son cümle …  أَوۡزِعۡنِیۤ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Ayrıca cümleler arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Dua cümlesine dahildir.

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

ل۪ي  car mecruru  اَصْلِحْ  fiiline,  ف۪ي ذُرِّيَّت۪ي  mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi, icaz-ı hazif sanatıdır.

وَاَصْلِحْ ل۪ي  ifadesindeki lam harfi illet manasındadır. Yani, benim için ve benim yararım için neslimi salih kimselerden eyle demektir. (Âşûr)

Ayette ele alınan taleplerden üçüncüsü de kulun, Cenâb-ı Hakk'tan nesline salâhı vermesini talep etmesidir. Çünkü bu da Allah'ın, bir babaya lütfettiği nimetlerin en yücelerindendir. Nitekim İbrahim (aleyhisselâm) de, "Beni de, oğullarımı da putlara tapmaktan uzak tut." (İbrahim, 35) demişti. Buna göre şayet, ifadesindeki ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ  harf-i ceri hangi anlamda getirilmiştir?" denilirse, biz deriz ki: Kelâmın takdiri, "Benim için salâhı, neslimin içine sok da bunu onlara bağışla..." şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

 وَاَصْلِحْ ل۪ي  derken lam harfi illet manasında gelmiştir. Yani, benim için ve benim yararım için neslimi salih kimselerden eyle. (Âşûr)

ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  ذُرِّيَّت۪يۚ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü zürriyet, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır. Âşûr da istiare olduğunu söylemiştir.

Ayette geçen  صَالِحاً  ve  اَصْلِحْ  kelimeleri arasında cinâs-ı müstevfâ vardır.

Cinâsın meydana geldiği kelimelerden biri isim diğeri fiil ise buna cinâs-ı müstevfa denir. (Kazvînî, el-Îzâh, s. 375) Burada cinâs olan kelimelerden  صَالِحاً  isim,  اَصْلِحْ  ise fiildir.

ف۪ي ذُرِّيَّت۪ي  ifadesindeki  ف۪ي ’nin anlamı, Allah’ın, kişinin zürriyetini salâh olan yere ve onun bulunacağı yerlere koymasıdır. Adeta şöyle demiş olmaktadır: “Zürriyetime salâh ver, salih olmayı onların içine koy!” (Keşşâf) 


 اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنّ۪ ’nin haberi olan  تُبْتُ اِلَيْكَ , mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi).

اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ cümlesi ta’lîl gibidir. İman, nimeti itiraf ve kulluğun; duanın kabulune vesile olması gibidir. إنَّ  harfi ta’lîl makamındadır. (Âşûr)

اِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  car mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

الْمُسْلِم۪ينَ  kelimesi ism-i fail kalıbı olarak şimdiki zamanı ifade eden fiil manasındadır. Fiil teceddüd ifade eder. Çünkü amellerde teceddüt olup yenilenerek tekrar etme özelliği vardır. İman ise, bir defada meydana gelir ve yerleşir. Çünkü bir inançtır. (Âşûr)