تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِاَمْرِ رَبِّهَا فَاَصْبَحُوا لَا يُرٰٓى اِلَّا مَسَاكِنُهُمْۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | تُدَمِّرُ | yıkar mahveder |
|
2 | كُلَّ | her |
|
3 | شَيْءٍ | şeyi |
|
4 | بِأَمْرِ | emriyle |
|
5 | رَبِّهَا | Rabbinin |
|
6 | فَأَصْبَحُوا | onlar o hale geldiler ki |
|
7 | لَا |
|
|
8 | يُرَىٰ | görülmez oldu |
|
9 | إِلَّا | başka bir şey |
|
10 | مَسَاكِنُهُمْ | konutlarından |
|
11 | كَذَٰلِكَ | işte böyle |
|
12 | نَجْزِي | biz cezalandırırız |
|
13 | الْقَوْمَ | toplumu |
|
14 | الْمُجْرِمِينَ | suç işleyen |
|
İnancın en önemli üç unsuru tevhid, nübüvvet ve âhirettir. Bütün hak dinlerde bu üç unsur üzerinde önemle durulmuş, insanların bir tek Allah’a iman ve kulluk etmeleri, gönderdiği peygamberin yolundan gitmeleri ve öldükten sonra dirileceklerine, hesap vereceklerine inanarak yaşamaları istenmiştir. Bu sûrenin de temel konuları arasında bunlar vardır. Hz. Peygamber’in muhatabı olan Arap müşrikleri bu üç inanç unsuru karşısında direndikçe hem onları ikna etmek hem de peygamberi ve müminleri rahatlatmak için aynı şekilde davranan geçmiş ümmetlerden örnekler verilmiş, onların peygamberleriyle tartışmaları, ileri sürdükleri deliller, peygamberlerin mukabil davranışları ve ortaya koydukları kanıtlar anlatılmıştır. Burada açık örnek Âd kavmi ile “onların kardeşi” şeklinde ifade edilen Hûd aleyhisselâm, kapalı örnek ise 27. âyette zikredilen, o bölgede yaşamış diğer kavimler, ümmetler ve peygamberlerdir. Hz. Nûh’tan sonra kendilerine peygamber gönderilen ilk Arap topluluğu Âd olduğu için burada açık örnek olarak onlar seçilmiştir.
“Âd’ın kardeşi”nden maksat o kavimden gelen, soy olarak o kavme mensup bulunan kimsedir ki, burada Hûd peygamber kastedilmektedir (Hûd ve Âd hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/65-72).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 38تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِاَمْرِ رَبِّهَا
Fiil cümlesidir. تُدَمِّرُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. كُلَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. بِاَمْرِ car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir. رَبِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُدَمِّرُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi دمر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَاَصْبَحُوا لَا يُرٰٓى اِلَّا مَسَاكِنُهُمْۜ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Cümle, mukadder isti’naf cümlesine matuftur. Takdiri, فدمّرتهم فأصبحوا (Böylece onları helak ettim ve onlar …. oldular.) şeklindedir.
اَصْبَحُوا damme üzere mebni nakıs fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.
Zamir olan çoğul و ’ı اَصْبَحُوا ’nun ismidir. لَا يُرٰٓى اِلَّا مَسَاكِنُهُمْ cümlesi اَصْبَحُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُرٰٓى elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir.
اِلَّا istisna harfidir. مَسَاكِنُهُمْ naib-i fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَصْبَحُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi صبح ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ
كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) demektir. Bu ibare, amili نَجْزِي olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
نَجْزِي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
الْقَوْمَ mef’ûlun bih olup nasb alameti fethadır. الْمُجْرِمِينَ kelimesi الْقَوْمَ ‘nin sıfatı olup nasb alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُجْرِم۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِاَمْرِ رَبِّهَا
Ayet istînafiye olarak fasılla gelmiştir. تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِاَمْرِ رَبِّهَا cümlesi, önceki ayetteki ر۪يحٌ kelimesinin ikinci sıfatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
شَيْءٍ ‘deki nekrelik kesret, nev ve tazim içindir.
بِاَمْرِ رَبِّهَا izafeti, muzâfun ileyh olan هَا zamirinin ait olduğu ر۪يحٌ ve Rabb ismine muzâf olan اَمْرِ için tazim ve teşrif ifade eder.
بِاَمْرِ رَبِّهَا car mecrurundaki بِ harfi, sebebiyyedir. (Âşûr)
Ayette mütekellim Allah Teala’dır, dolayısıyla رَبِّ isminde tecrîd sanatı vardır.
Şayet “Kasırganın Rabbe izafe edilmesinin faydası nedir?” dersen şöyle derim: Bu rüzgâr ve onun dizginlerini elde tutma, Allah’ın kudretinin azametine şahitlik etmektedir; zira kasırga O’nun hayranlık verici mahlukatından ve büyük ordularındandır. اَمْرِ ’den bahsedilmesi ve kasırganın Allah’tan emir alması bu görüşü destekler, kuvvetlendirir. (Keşşâf)
Muzari fiilde bu sahneyi canlandırmak maksadı vardır. Bu sayede adeta Âd ülkesindeki her şeyi helak eden rüzgârı görürüz. Bu fiil muzari olarak Kur’an'da bu ayetten başka bir yerde gelmemiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.273)
فَاَصْبَحُوا لَا يُرٰٓى اِلَّا مَسَاكِنُهُمْۜ
Ayet, takdiri فدمّرتهم (Onları helak ettim.) olan, mukadder istînâfa فَ ile atfedilmiştir. Nakıs fiil اَصْبَح ’nın dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَا يُرٰٓى اِلَّا مَسَاكِنُهُمْۜ cümlesi اَصْبَحُوا ‘nun haberidir. Cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber, inkârî kelamdır. Nefy harfi لَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiille naib-i fail arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
فَاَصْبَحُوا ‘nın haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
يُرٰٓى fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ
Ayetin son cümlesi itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur كَذٰلِكَ , amili نَجْزِي olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
نَجْزِي fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
رَبِّهَا - نَجْزِي kelimeleri arasında gaibden mütekellime geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.
Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
الْقَوْمَ için gelen الْمُجْرِم۪ينَ sıfatı, افعال babının ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)
كَذٰلِكَ (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki isti’mali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Ayetin başındaki كذلك sözü son derece kısa ve müstakil bir cümledir. Manası başka bir manaya sürükler. Ancak öncesinde bunu açıkça ifade edecek müstakil bir lafız yoktur. Öyle ki bu bir şeye benzetmek istenirse bundan daha kâmil olan bir başka şekil bulunamaz. Bu cümle Kur’an-ı Kerîm'de gerçekten çok geçer, en güzel geldiği yer de burada görüldüğü gibi farklı konuların arasında ve kelamın mafsalında tek bir hakikat için gelmesidir. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)
Bu ifadedeki ك harfi ‘misil’ manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi ك ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur. Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen, işaret ismi ile ك ‘ten oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize ‘’arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır’’ der. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, s. 177, 205)
Ayette geçen الْقَوْمَ kelimesi ümmetlerin başına gelen azabın ferdî günahlar ve dalalet sebebiyle değil, Âd kavminde olduğu gibi umumi olarak mübtela olduğu günahlar ve dalalet sebebiyle indiğine işaret eder.
‘’Biz böyle cezalandırırız’’ sözünde, azamet zamiri gelerek ceza Allah Teâlâ'ya isnad edilmiştir. Kur’an cezanın Rabbimiz tarafından tavizsiz bir şekilde sınırlarının belirlendiği bir görevli tarafından tam bir titizlikle yerine getirildiğini tekid ederek bildirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s. 279,280)