Ahkaf Sûresi 26. Ayet

وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ ف۪يمَٓا اِنْ مَكَّنَّاكُمْ ف۪يهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعاً وَاَبْصَاراً وَاَفْـِٔدَةًۘ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَٓا اَبْصَارُهُمْ وَلَٓا اَفْـِٔدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ اِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟  ...

Andolsun, size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şey onları kuşattı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 مَكَّنَّاهُمْ onlara imkan vermiştik م ك ن
3 فِيمَا şeyi
4 إِنْ
5 مَكَّنَّاكُمْ size vermediğimiz م ك ن
6 فِيهِ onu
7 وَجَعَلْنَا ve yaratmıştık ج ع ل
8 لَهُمْ onlara
9 سَمْعًا kulaklar س م ع
10 وَأَبْصَارًا ve gözler ب ص ر
11 وَأَفْئِدَةً ve gönüller ف ا د
12 فَمَا fakat
13 أَغْنَىٰ sağlamadı غ ن ي
14 عَنْهُمْ kendilerine
15 سَمْعُهُمْ kulakları س م ع
16 وَلَا ne de
17 أَبْصَارُهُمْ gözleri ب ص ر
18 وَلَا ne de
19 أَفْئِدَتُهُمْ gönülleri ف ا د
20 مِنْ bir
21 شَيْءٍ şey (yarar) ش ي ا
22 إِذْ zira
23 كَانُوا ك و ن
24 يَجْحَدُونَ bile bile inkar ediyorlardı ج ح د
25 بِايَاتِ ayetlerini ا ي ي
26 اللَّهِ Allah’ın
27 وَحَاقَ ve kuşatıverdi ح ي ق
28 بِهِمْ kendilerini
29 مَا şey
30 كَانُوا oldukları ك و ن
31 بِهِ onunla
32 يَسْتَهْزِئُونَ alay edip duruyor(lar) ه ز ا
 

İnsanlara verilen duyu organları ve akıl yoluyla elde edilen bilgilerin duyu üstü konular bakımından yorumlanması, değerlendirilmesi ve bunlardan sonuçlar çıkarılması hususunda inancın belirleyici bir etkisi vardır. İnanmayanlar, kendilerinde ve çevrelerinde gördükleri iman işaretlerini, insanı Allah’ın varlık ve birliğine götüren bilgileri, inananlara göre farklı yorumladıkları için inkârlarında ısrar etmekte, bu bakımdan onların duyu organları ve âyette “kalpler” (ef’ide) şeklinde ifade edilen aklî ve zihnî melekeleri, ebedî kurtuluşları açısından bir işe yaramamaktadır.


Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 38
 

وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ ف۪يمَٓا اِنْ مَكَّنَّاكُمْ ف۪يهِ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

مَكَّنَّاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

مَٓا  müşterek ism-i mevsûl,  ف۪ي  harf-i ceriyle birlikte  مَكَّنَّاهُمْ  fiiline mütealliktir.  İsm-i mevsûlun sılası  اِنْ مَكَّنَّاكُمْ ف۪يهِ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  مَكَّنَّاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  ف۪يهِ  car mecruru  مَكَّنَّاكُمْ  fiiline mütealliktir. 

مَكَّنَّا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  مكن ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعاً وَاَبْصَاراً وَاَفْـِٔدَةًۘ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.  لَهُمْ  car mecruru  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir.

سَمْعاً  mef’ûlün bih olarak fetha ile mansubdur.  اَبْصَاراً  ve  اَفْـِٔدَةًۘ  kelimeleri atıf harfi  وَ  ile  سَمْعاً ‘e matuftur.

جَعَلْنَا  değiştirme manasında kalp fiillerindendir. Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. Bu ayette ‘bir halden başka bir hale geçmek’ manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَٓا اَبْصَارُهُمْ وَلَٓا اَفْـِٔدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ 

 

Fiil cümlesidir. فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَغْنٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  عَنْهُمْ  car mecruru  اَغْنٰى  fiiline mütealliktir. 

سَمْعُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَبْصَارُهُمْ  ve  اَفْـِٔدَتُهُمْ  kelimeleri atıf harfi و ‘la  سَمْعُهُمْ ‘a mütealliktir.  مِنْ  zaiddir.  شَيْءٍ  lafzen mecrur, mef’ûlu mutlaktan naib olarak mahallen mansubdur. 

 

اِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ

 

اِذْ  zaman zarfı  اَغْنٰى  fiiline mütealliktir.  كَانُوا ‘nun dahil olduğu isim cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَانُوا  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا ’nin ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. يَجْحَدُونَ  fiili  كَانُوا ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. يَجْحَدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

بِاٰيَاتِ  car mecruru  يَجْحَدُونَ  fiiline mütealliktir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

 

وَ  atıf harfidir.  حَاقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  بِهِمْ  car mecruru  حَاقَ  fiiline mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَانُوا  isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur.  بِهٖ  car mecruru  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiiline mütealliktir. يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek südâsi mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsî fiili  هزأ ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ ف۪يمَٓا اِنْ مَكَّنَّاكُمْ ف۪يهِ

 

وَ , kasem harfidir.  لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  مَكَّنَّاهُمْ ف۪يمَٓا اِنْ مَكَّنَّاكُمْ ف۪يهِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا  harf-i cerle birlikte  مَكَّنَّاهُمْ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  اِنْ مَكَّنَّاكُمْ ف۪يهِ  cümlesi, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümledeki  اِنْ  edatı, nefy manasındadır. Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Verilen imkan ve gücü ifade eden  مَٓا ‘ya dahil edilmiş  ف۪ي  harfinde istiare vardır. Burada zarfiye olan  ف۪ي  harfi, kendi manasında kullanılmamıştır. İmkan ve güç, içine girilmeye müsait bir şey değildir. Fakat ellerindeki imkanları mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf  عَلَيْ  yerine kullanılmıştır. Verilen imkanlara sahip olmaları, adeta bir şeyin bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. İnkârcılarla, onlara verilen nimetler arasındaki mutlak irtibat, zarf ve mazruf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. Câmi’; temekkün (yerleşme, sabit olma)’dür. 

مَكَّنَّا  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ف۪يمَٓا اِنْ مَكَّنَّاكُمْ ف۪يهِ  [Size bile vermediğimiz imkanlardan (cihetlerden)] sözündeki  اِنْ  nafiyedir. Önündeki  مَٓا  da ism-i mevsûldür. Müfessirlerin dediğine göre  مَٓا  kelimesinin tekrarıyla dile ağırlık olmaması için  اِنْ  harfi kullanılmıştır. Olumsuzluk manasında  مَٓا  yerine  اِنْ daha az kullanılır. Aradaki fark çok açık değildir.

Burada geçen  مَكَّنَّ  ve  تَمَكَّنَ  fiilleri de  مكان  kelimesinden türemiştir. Çünkü mekan, kişinin bulunduğu yeri kuşatır, sağlamca yerleştirir. Arza yerleştirmenin manası arzı ele geçirmektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s. 284)

Burada olumsuzluk manasında  ما  harfinden daha az kullanılmasına rağmen  إنِ  harfi gelmiştir. Mevsule ve nafiye ما  harflerinin manaları farklı olsa da kelamda aynı kelimeyi tekrar kullanmak kerih görülür. Bilindiği gibi Araplar  أيْنَما  gibi şart ifade eden ve 

biri zarfiye diğeri zaid iki ما  harfinden mürekkep olan  ما ما  kelimesini  مَهْما  şeklinde kullanırlar. 


 وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعاً وَاَبْصَاراً وَاَفْـِٔدَةًۘ

 

Cümle kasemin cevabına  وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُمْ , ihtimam için mef’ûl olan  سَمْعاً ‘e takdim edilmiştir.

اَبْصَاراً  ve  اَفْـِٔدَةًۘ  kelimeleri tezâyüf nedeniyle  سَمْعاً ’a atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı, bahşedilen bu nimetlerin sıralanması taksim sanatıdır. Kelimelerdeki nekrelik, nev ve tazim içindir.

سَمْعاً  ve  اَبْصَاراً (Kulak ve gözler) ibaresinde kulak tekil, göz ise çoğul olarak gelmiştir. Bu, tefennün (çeşitleme) sanatıdır. Bu kelimelerde müfred-cemi arasında güzel bir iltifat sanatı vardır.


 فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَٓا اَبْصَارُهُمْ وَلَٓا اَفْـِٔدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ اِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ

 

Bu cümle atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber, inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُمْ , ihtimam için mef’ûl olan  سَمْعُهُمْ ‘a takdim edilmiştir.

وَلَٓا اَبْصَارُهُمْ  ve  وَلَٓا اَفْـِٔدَتُهُمْ , tezâyüf nedeniyle fail olan  سَمْعُهُمْ ’a atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı, bahşedilen bu nimetlerin sıralanmasında taksim sanatı vardır. 

Atfedilenlere dahil olan nefy harfi  لَٓا , olumsuzluğu tekid eden zaid harftir.

Amili  اَغْنٰى  olan mahzuf mef’ûlu mutlaktan naib olan  شَيْءٍ ‘e dahil olan  مِنْ  harfi de zaiddir. Tekid ifade eder.

Zamir makamında zahir isim gelerek görmek, işitmek ve gönül kelimelerinin tekrar edilmesinde ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

شَيْءٍ ‘in keli­mesinin nekre olarak gelmesi azlık ifade etmek içindir. Olumsuz siyakta nekre selbin umumuna işaret eder. ‘Hiçbir şey’ anlamındadır. مِنْ شَيْءٍ  yani faydadan bir şey, az bir fayda. (Keşşâf)

سَمْعُ - اَبْصَارُ - اَفْـِٔدَتُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

سَمْعُ - اَبْصَارُ - اَفْـِٔدَتُ  kelimeleri tekrar getirilerek ıtnâb yapılmıştır. Kur’an-ı Kerîm gereksiz uzatmalardan, tatvillerden münezzehtir. Burada bir zamir ile bu kelimelere gönderme yapılarak ayet daha kısa hale getirilebilirdi. Ancak böyle yapmamasında Yüce Allah’ın bir hikmeti ve bir maksadı vardır. İşitme, görme ve kalp hassalarının fayda vermeyişinin ne feci, ne kötü, ne felaket bir durum olduğunu ifade etmektedir. Kur’an-ı Kerîm’in ayetlerini, uyarılarını, vaazlarını kulakları olmasına rağmen işitmemek, kainattaki ve insandaki açık delilleri gözleri olmasına rağmen görmemek, Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini gösteren sonsuz burhanları kalplerinin varlığına rağmen anlamamak, ancak bu kadar dehşet verici olarak anlatılabilirdi. (Ahmet Musa Üstünbaş, Ahkâf Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından İncelenmesi) 

اِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ  ibaresindeki  اِذْ  zaman zarfı  اَغْنٰى  fiiline mütealliktir.  اِذْ ’in muzâfun ileyhi olan  كَانُوا يَجْحَدُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ  cümlesi, كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَانُ ’nin haberi olan   يَجْحَدُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

بِاٰيَاتِ اللّٰهِ  izafetinde ayetler, ayetleri yüceltmek ve bu durumun ne kadar kötü olduğunu ifade etmek için lafz-ı celâle izafe edilmiştir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Ayetin başındaki azamet zamirinden bu ifadede lafz-ı celâle dönülmesi, iltifat sanatıdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَانُ ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, adet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafât, s.103)

‘Bilerek inkâr’ manasında olan  جْحَدُ  fiilinin muzari gelmesi teceddüde, yani bu fiilin tekrarlandığına,  كَانُوا  kelimesi de bu işin onların âdeti ve genel durumu haline geldiğine delalet eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.86)

Veciz anlatım kastıyla gelen  اٰيَاتِ اللّٰهِ  izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  اٰيَاتِ  şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

كَانُوا  kelimesi, bu inkârın onlarda yerleştiğini ve alışkanlık haline geldiğini ifade eder. Çünkü bu makamda gelen kelime, haberin isminin mahiyeti olduğuna delalet eder. Muzari olarak gelişi de bu inkârın onlarda tekrarlandığını, yenilendiğini ve bu konuda ısrarcı olduklarını, bu görüşten dönmediklerini ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.292)


وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

 

Bu cümle  وَ  ile …  فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Müstakbel, vukuunun kesinliğini ifade için maziyle ifade edilebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. Ahirette olacak haller bu işin kesinlikle vuku bulacağına delalet etmek üzere mazi fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِهِمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.

حَاقَ  fiilinin faili olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası,  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

حَاقَ  fiilinin  مَا ’ya yani, alay edip durdukları şeye isnadı, mecâz-ı aklîdir. Sebebiyet alakasıyla mecâz-ı mürseldir. Alay ettikleri şey onları kuşatmış değildir, alay etmeleri sebebiyle helak edilmişlerdir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِه۪ , ihtimam için amili olan  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiiline takdim edilmiştir.

Cümlenin müsnedi olan  بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ ‘nin muzari fiil formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliğiyle muhatabın dikkatini uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur. 

كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna veya geçmişte mûtat olarak yapılan ve adet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından âdet haline getirmiştir. (M. Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur'an’da Kullanımı)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

Burada  حَاقَ  fiilinin faili, alay etmekte oldukları şeydir. Yani alay ettikleri şey onları helak etmiştir. Burada mecâz-ı aklî vardır. Çünkü onları, alay ettikleri şey sebebiyle helak eden Allah’tır. Dolayısıyla hakiki fail Allah’tır. Onların alay ettikleri şey ise, yalanladıkları, inatlaştıkları ve resullerini öldürmeye niyetlendikleri zaman resullerin onları Allah’ın azabı ve bu azap sebebi ile helak olmakla korkutmalarıdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 396)

Ahiret azabı henüz başlarına gelmemişken, gelmiş gibi ifade edilmiştir. Buradaki  حَاقَ  fiili, mecazî olarak kullanılmıştır. Çünkü açıkça görüldüğü gibi henüz vaki olmamış bir azab hakkında kullanılmıştır. Onları saran, kuşatan şey de, yaptıkları şeyin kendisi değil cezasıdır. Onların azabında hardal tanesi kadar artış olmadığına işaret etmek için, ceza yerine amel zikredilmiştir. Sanki ceza amelin kendisi olmuştur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.292)