Muhammed Sûresi 16. Ayet

وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِــعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفاً۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ  ...

Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara, “Az önce ne söyledi?” derler. İşte bunlar, Allah’ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْهُمْ ve onlardan
2 مَنْ kimisi
3 يَسْتَمِعُ seni dinler س م ع
4 إِلَيْكَ gelip
5 حَتَّىٰ nihayet
6 إِذَا zaman
7 خَرَجُوا çıktıkları خ ر ج
8 مِنْ -dan
9 عِنْدِكَ senin yanın- ع ن د
10 قَالُوا derler ق و ل
11 لِلَّذِينَ olanlara
12 أُوتُوا verilmiş ا ت ي
13 الْعِلْمَ bilgi ع ل م
14 مَاذَا ne?
15 قَالَ söyledi ق و ل
16 انِفًا az önce ا ن ف
17 أُولَٰئِكَ onlar
18 الَّذِينَ kimselerdir
19 طَبَعَ mühürlediği ط ب ع
20 اللَّهُ Allah’ın
21 عَلَىٰ üzerini
22 قُلُوبِهِمْ kalbleri ق ل ب
23 وَاتَّبَعُوا ve ardına düşmüş ت ب ع
24 أَهْوَاءَهُمْ keyiflerinin ه و ي
 

Burada mukayese münafıklar ile müminler arasındadır. Müna­fıklar Hz. Peygamber’in yanında ve yakınında bulunuyor ve onu dinliyorlardı, ama kalplerinde iman bulunmadığı için bu beraberlik ve ondan duydukları şeyler kendilerini rahatsız ediyor, yeri geldikçe alay ederek, olmadık sorular sorarak, problemler çıkararak rahatlamaya çalışıyorlardı. Hem dinleyip hem de başkalarına “O şimdi ne dedi!” diye soru sormak, bir yandan dinlediklerini alaya almak, bir yandan da söyleyeni önemsememektir. Bu tavır ve davranışın sonu kalbin kararması, zihnin şartlanması, doğruyu arama ve bulma kabiliyetinin körleşmesidir. Müminler ise peygamberlerini dinleyerek onun açıklamalarından yararlanmakta, akıllarını düzgün çalıştırmakta, doğru yolda ilerlemeye devam ederken davranışlarında Allah’a itaati merkeze almaktadırlar.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 52
 

وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِــعُ اِلَيْكَۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مِنْهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَسْتَمِــعُ  ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَسْتَمِــعُ  damme üzere merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اِلَيْكَ  car mecruru  يَسْتَمِــعُ  fiiline mütealliktir. 

يَسْتَمِــعُ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  سمع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

   

حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفاً۠

 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَرَجُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. خَرَجُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

مِنْ عِنْدِكَ  car mecruru  خَرَجُوا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  karinesi olmadan gelen  قَالُوا لِلَّذ۪ينَ  cümlesi şartın cevabıdır. قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. لِلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle  قَالُوا  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا ‘dür. Îrabdan mahalli yoktur. 

اُو۫تُوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  الْعِلْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

Mekulü’l-kavli  مَاذَا قَالَ اٰنِفاً۠ ‘dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَاذَا  istifham ismi  قَالَ ‘nin mukaddem mef’ûlü olarak mahallen mansubdur. 

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اٰنِفاً۠  hal olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُو۫تُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اٰنِفاً۠  kelimesi, sülasi mücerredi  أنف  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  طَبَعَ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

طَبَعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ  lafza-i celâil fail olup lafzen merfûdur. عَلٰى قُلُوبِهِمْ  car mecruru  طَبَعَ  filine mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اتَّبَعُٓوا  atıf harfi وَ ‘la sıla cümlesine matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اتَّبَعُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَهْوَٓاءَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اتَّبَعُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِــعُ اِلَيْكَۚ 

 

وَ , istînâfiyyedir.

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Ayetin ilk cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  مِنْهُمْ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir.

Muahhar mübteda müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası olan  يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 

حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفاً۠ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  حَتّٰٓى  ibtidâ harfi, اِذَا  şart manalı zaman zarfıdır. اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumunda ve şart cümlesi olan  خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفاً۠ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Mecrur mahaldeki ism-i mevsûl başındaki harf-i cerle birlikte  قَالُوا  fiiline mütealliktir. Sılası olan  اُو۫تُوا الْعِلْمَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

اُو۫تُوا  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127) 

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَاذَا قَالَ اٰنِفاً۠  cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. مَاذَا  istifham ismi  قَالَ  fiilinin mukaddem mef’ûlü konumundadır. 

اٰنِفاً۠  kelimesi  قَالَ ’nin zamirinden haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

قَالُوا - قَالَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu cümlenin başındaki حَتّٰٓى  kelimesi, müfessirlerin görüşüne göre, atıf içindir. Buna göre, حَتّٰٓى  ile atfetmek, ancak, matufun (atfedilenin) matufun aleyhten bir cüz olması halinde ancak güzel olur. Bu cüz oluş, daha üstün veya daha alt derecede olma tarzında olabilir. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki  اٰنِفاً۠  ifadesi için kimi müfessirler manasının, "Az önce, demin" şeklinde olduğunu; başlamak anlamına gelen "istinaf" kökünün de bu kökten geldiğini söylerler. Buna göre evlâ olan, şöyle denmesidir: "O münafıklar, tıpkı, bir kimseden bir şeyin tekrarını isteyen kimsenin, "Hele, sözünü yeni baştan söyle de, böylece bir şeyi kaçırmış olmayayım!.." demesi gibi, sözünü, yeni baştan tekrarlamalarını istemeleri manasında, "Sahi, o demin ne söyledi?" derler. (Fahreddin er-Râzî)


 اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ

 

 

Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçen kişileri tahkir ve sonraki habere dikkat çekmek içindir.

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ  cümlesi,  müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi bu kişilerin bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında tahkir ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması korkuyu ve haşyet duygularını artırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la sılaya atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

طَبَعَ  -  اتَّبَعُٓوا  kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. 

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ  ifadesinde istiare vardır. Müstear lafız  قُلُوبِهِمْ  olmak üzere meknî istiaredir. Onların kalpleri içine herhangi bir şeyin girmesine izin verilmeyen mühürlü bir kaba benzetilmiştir.