Fetih Sûresi 16. Ayet

قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً  ...

Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanlarına de ki: “Siz, güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, Allah sizi elem dolu bir azaba uğratır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 لِلْمُخَلَّفِينَ geride kalanlara خ ل ف
3 مِنَ dan
4 الْأَعْرَابِ Araplar- ع ر ب
5 سَتُدْعَوْنَ siz yakında da’vet edileceksiniz د ع و
6 إِلَىٰ karşı
7 قَوْمٍ bir kavme ق و م
8 أُولِي sahibi ا و ل
9 بَأْسٍ güç ب ا س
10 شَدِيدٍ çok kuvvetli ش د د
11 تُقَاتِلُونَهُمْ onlarla savaşırsınız ق ت ل
12 أَوْ yahut
13 يُسْلِمُونَ (onlar) müslüman olurlar س ل م
14 فَإِنْ eğer
15 تُطِيعُوا ita’at ederseniz ط و ع
16 يُؤْتِكُمُ size verir ا ت ي
17 اللَّهُ Allah
18 أَجْرًا bir mükafat ا ج ر
19 حَسَنًا güzel ح س ن
20 وَإِنْ ve eğer
21 تَتَوَلَّوْا dönerseniz و ل ي
22 كَمَا gibi
23 تَوَلَّيْتُمْ döndüğünüz و ل ي
24 مِنْ
25 قَبْلُ önceden ق ب ل
26 يُعَذِّبْكُمْ size azabeder ع ذ ب
27 عَذَابًا bir azapla ع ذ ب
28 أَلِيمًا acıklı ا ل م
 

Yukarıda da işaret edildiği gibi Hudeybiye seferine katılmayanlara, Hayber Savaşı’na olmasa da “ileride çetin bir düşmana karşı yapılacak bir savaşa çağırılacakları”nın bildirilmesi, onların münafıklar olmadığını gösteren delillerden biridir. Müminlerin kendileriyle savaşmaya çağırılacakları bu çetin ve güçlü düşmanın hangisi olduğu konusunda farklı belirlemeler yapılmış; Huneyn’de savaşılan Sakîf ve Hevâzin, Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında kendileriyle savaşılan mürtedler, İran, Bizans gibi isimler ileri sürülmüştür. Meâlde geçen “Ya kendileriyle savaşacaksınız yahut müslüman olacaklar” cümlesi bu çetin düşmanı belirlemede önemli bir ipucu vermektedir. Bilindiği gibi Ehl-i kitap ile müslümanlar üç farklı ilişki içinde bulunabilirler: İslâm’a davet, savaş, vergiye ve diğer şartlara bağlı barış ve antlaşma. Arap müşrikleri ile mürtedlere gelince seçenek ikiye inmektedir: Ya müslüman olacaklar ya da savaşı göze alacaklar. Şu halde âyette sözü edilen çetin ve güçlü düşman ya Arap müşrikleri ya da mürtedlerdir (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, IV, 1705).

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 72-73
 

قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ 

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. لِلْمُخَلَّف۪ينَ  car mecruru  قُلْ  fiiline mütealliktir. مِنَ الْاَعْرَابِ  car mecruru  مُخَلَّف۪ينَ ‘nin mahzuf haline mütealliktir.

Mekulü’l-kavli  سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ ‘dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  تُدْعَوْنَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

اِلٰى قَوْمٍ  car mecruru  تُدْعَوْنَ  fiiline mütealliktir. Muzâf mahzuftur. Takdiri, إلى قتال قوم (Kavimle savaşmaya) şeklindedir. اُو۬ل۪ي  kelimesi  قَوْمٍ ‘nin sıfatı olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti  ي ’dır. بَأْسٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شَد۪يدٍ  kelimesi  بَأْسٍ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.  تُقَاتِلُونَهُمْ  cümlesi naib-i failin hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  “و ” gelmez.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تُقَاتِلُونَهُمْ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُسْلِمُونَ  atıf harfi  اَوْ  le makabline matuftur.

تُقَاتِلُونَهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  قتل ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يُسْلِمُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  سلم ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

مُخَلَّف۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.


 فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

تُط۪يعُوا  şart fiili olup,  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  يُؤْتِكُمُ  cümlesi şartın cevabıdır. يُؤْتِكُمُ  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. 

اَجْراً  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  حَسَناًۚ  kelimesi  اَجْراً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

يُؤْتِكُمُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ‘dır.

تُط۪يعُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً

 

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

تَتَوَلَّوْا  şart fiili olup,  نَ ‘un hazfıyla mahzuf elif üzere meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مَا  ve masdar-ı müevvel  كَ  harf-i ceriyle amili  تَتَوَلَّوْا ‘in mahzuf mef’ûlü mutlakına mütealliktir. 

تَوَلَّيْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ قَبْلُ  car mecruru  تَوَلَّيْتُمْ  fiiline mütealliktir. 

قَبْلُ ‘nün muzâfun ileyhi hazf edilince zamme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فَ  karînesi olmadan gelen  يُعَذِّبْكُمْ  cümlesi şartın cevabıdır. يُعَذِّبْكُمْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

عَذَاباً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. اَل۪يماً  kelimesi  عَذَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَتَوَلَّوْا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولي ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. 

يُعَذِّبْكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  عذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Fiilin başındaki  سَ  harfi tekid içindir.

Burada  مِنَ الْاَعْرَابِ (Bedevilerden) sıfatının tekrar edilmesi, bu sözlerin  سَيَقُولُ لَكَ المُخَلَّفُونَ مِنَ الأعْرابِ شَغَلَتْنا أمْوالُنا وأهْلُونا  şeklindeki (Fetih/1) ayetinin hakkında nazil olduğu kişileri kastettiğini beyan etmek içindir ki dinleyenler  المُخَلَّفِينَ  kelimesiyle geride kalanların hepsinin kastedildiğini vehmetmesin. (Âşûr) 

سَتُدْعَوْنَ  fiilinin  اِلٰى  harf-i ceriyle müteaddi olması yürüme anlamını ifade etmek içindir. Bu; davet fiilinin  اِلٰى  ve lam harf-i ceri ile müteaddi olması durumundaki ince farktır. (Âşûr) 

اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ  kelimeleri  قَوْمٍ  kelimesi için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

تُقَاتِلُونَهُمْ  cümlesi naib-i failin halidir. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

يُسْلِمُونَ  cümlesi atıf harfi  اَوْ  ile hal cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. 

اُو۬ل۪ي  , بَأْسٍ  , شَد۪يدٍ  kelimeleriyle sıfatlanan  قَوْمٍ ’deki nekrelik ‘muayyen olmayan bir’ manasındadır.

تُقَاتِلُونَهُمْ - يُسْلِمُونَۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. Bu cümleler arasında mukabele sanatı oluşmuştur.

اَوْ يُسْلِمُونَۚ (veya teslim bayrağını çekerler) ifadesi,  تُقَاتِلُونَهُمْ (onlarla savaşırsınız) ifadesine matuftur; yani iki durumdan mutlaka biri olacaktır; ya kendileriyle savaşılacak veya İslam’a gireceklerdir; üçüncü bir seçenekleri yoktur. (Keşşâf)

Arapların, Arap olarak isimlendirilmesi şundandır: Çünkü, Hz. İsmail'in çocukları Arebe’de doğup büyümüşlerdir. Arebe ise Tihâme (çöl) bölgesindendir. Böylece o çocuklar, beldelerine nispet edilmişlerdir. Arap yarımadasında meskûn olan ve onların dillerini konuşanlar da onlardandır. Çünkü bunlar da Hz. İsmail'in çocuklarındandır.
Yine, Arapların Arap adını almalarının sebebinin, onların lisanlarının kalplerindeki şeyleri îrab yani ifade etmesi olduğu da ileri sürülmüştür. Arapçanın, diğer dillerde bulunmayan pek çok fesahat ve akıcılık üslubu ihtiva ettiğinden de şüphe yoktur.
Hikmet erbabından birinin, yazmış olduğu bir kitapta şöyle dediğini gördüm: “Rumların hikmeti beyinlerindedir. Zira onlar, çok acayip terkipler meydana getirebilirler. Hindlilerin hikmeti vehimlerinde, Yunanlıların hikmeti ise kalplerindedir. Bu böyledir, zira çok mal elde etmek akılla alakalı bir şeydir. Arapların hikmeti de lisanlarındadır. Bu, onların lafızlarının çok tatlı ve ibarelerinin de çok çekici olmasındandır.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Bu kelime Kur’ânda 6 ‘sı Tevbe suresinde olmak üzere 10 kere geçmiştir.


فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ

فَ , atıf harfidir. Hükümde ortaklık nedeniyle … سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ  cümlesine, atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Cümlenin haber manalı olması, bu atfı mümkün kılmıştır.

Müspet muzari fiil sıygasındaki  تُط۪يعُوا  cümlesi şarttır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Fiillerin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir. 

اِنْ  şart harfi, asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)

حَسَناً  kelimesi  اَجْراً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ  ifadesinde istiare vardır. İtaat edenlerin mükâfatı, işçiye ödenen ücrete benzetilmiştir.

 

 وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً

 

وَ , atıf harfidir. Cümle önceki şart cümlesine tezat nedeniyle atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasındaki  تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ  cümlesi şarttır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Teşbih harfi  ك  sebebiyle mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا , amili olan تَتَوَلَّوْا  fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına mütealliktir.  ما ’nın sılası olan  تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ  cümlesi masdar tevilinde, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَبْلُ  cer mahallinde muzaftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

اَل۪يماً ‘le sıfatlanan  عَذَاباً  mef’ûlu mutlak olarak cümleyi tekid etmiştir.

Cümledeki müfredin müfrede benzetildiği teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir. Müşebbeh birinci dönüş, müşebbehün bih ikinci dönüştür.

تَتَوَلَّوْا  -  تَوَلَّيْتُمْ  ve  يُعَذِّبْكُمْ - عَذَاباً  gruplarındaki kelimeler arasında cinas-ı iştikak ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ  cümlesiyle, وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

تُط۪يعُوا - تَتَوَلَّوْا  ve  اَجْراً - عَذَاباً  ve  اَل۪يماً - حَسَناًۚ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâkı hafî sanatı vardır.

اَل۪يماً۟  mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.