لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَيْسَ | yoktur |
|
2 | عَلَى |
|
|
3 | الْأَعْمَىٰ | köre |
|
4 | حَرَجٌ | güçlük |
|
5 | وَلَا | ve yoktur |
|
6 | عَلَى |
|
|
7 | الْأَعْرَجِ | topala |
|
8 | حَرَجٌ | güçlük |
|
9 | وَلَا | ve yoktur |
|
10 | عَلَى |
|
|
11 | الْمَرِيضِ | hastaya |
|
12 | حَرَجٌ | güçlük |
|
13 | وَمَنْ | ve kim |
|
14 | يُطِعِ | ita’at ederse |
|
15 | اللَّهَ | Allah’a |
|
16 | وَرَسُولَهُ | ve Elçisine |
|
17 | يُدْخِلْهُ | onu sokar |
|
18 | جَنَّاتٍ | cennetlere |
|
19 | تَجْرِي | akan |
|
20 | مِنْ |
|
|
21 | تَحْتِهَا | altından |
|
22 | الْأَنْهَارُ | ırmaklar |
|
23 | وَمَنْ | ve kim |
|
24 | يَتَوَلَّ | yüz çevirirse |
|
25 | يُعَذِّبْهُ | onu azablandırır |
|
26 | عَذَابًا | bir azaba |
|
27 | أَلِيمًا | acıklı |
|
Mazeretsiz olarak haklı savaşa katılmamak hem hukukî hem de dinî ve ahlâkî bakımdan önemli bir ihlâl ve itaatsizliktir; başka bir deyişle günahtır ve suçtur. Bunu ortaya koyan ifadelerden sonra ve önce, engellilik, hastalık gibi mazeretlerle savaşa katılmayanların müstesna olduğu, onların maddî ve mânevî müeyyidelere konu olmadığı açıklanarak ilgililer rahatlatılmış ve teselli edilmiştir.
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ
لَيْسَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
لَيْس isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلَى الْاَعْمٰى car mecruru لَيْسَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. حَرَجٌ kelimesi لَيْسَ ‘nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur.
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ atıf harfi وَ ‘ la makabline matuftur. لَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ atıf harfi وَ ‘la عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ ‘a matuftur.
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى ‘ya matuftur. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. يُطِـعِ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُطِـعِ şart fiili olup, sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اللّٰهَ lafza-i celâl mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
رَسُولَهُ atıf harfi وَ ‘la lafza-i celâle matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ karînesi olmadan gelen يُدْخِلْهُ cümlesi şartın cevabıdır. يُدْخِلْهُ sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
جَنَّاتٍ ikinci mef’ûlün bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. تَجْر۪ي fiili جَنَّاتٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَجْر۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. مِنْ تَحْتِهَا car mecruru تَجْر۪ي fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاَنْهَارُۚ fail olup lafzen merfûdur.
يُطِـعِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi طوع ’dır.
يُدْخِلْهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi دخل ‘dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Cümle, atıf harfi وَ ‘la مَنْ يُطِـعِ ‘ya matuftur. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. يَتَوَلَّ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَتَوَلَّ şart fiili olup, illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
فَ karînesi olmadan gelen يُعَذِّبْهُ cümlesi şartın cevabıdır. يُعَذِّبْهُ sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَذَاباً mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur. اَل۪يماً۟ kelimesi عَذَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَوَلَّ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ولي ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
يُعَذِّبْهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nakıs fiil لَيْسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. عَلَى الْاَعْمٰى car mecruru لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. حَرَجٌ muahhar ismidir.
لَيْسَ عَلَى ٱلۡأَعۡمَىٰ حَرَجࣱ وَلَا عَلَى ٱلۡأَعۡرَجِ حَرَجࣱ وَلَا عَلَى ٱلۡمَرِیضِ حَرَجࣱۗ cümlesi وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً (Fetih/16) cümlesi ile وَمَن یُطِعِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ cümlesi arasında itiraz olarak gelmiştir. (Âşûr)
حَرَجٌ ’daki tenvin, kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, selbin umumuna işarettir.
حَرَجٌ ‘ın aslı, bir şeyin toplandığı yer demektir. Günaha haraç dendiği gibi sıkıntıya da haraç denilir. (Rûhu-l Beyân)
وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ ve وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ şeklindeki müteakip iki cümle, nakıs fiil لَيْسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesine atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Bu cümlelerdeki nefiy harfi لَا , olumsuzluğu tekid eden zaid harftir. Bu nedenle son iki cümle talebî kelamdır.
Bu ayet, sadece üç sınıf kimseyi mazeretli olarak saymıştır. Çünkü mazeret (özür), ya bir uzuvdaki arıza, yahut da kuvvetteki arıza sebebiyle olur. Uzvun arızalı olması sebebiyle olan özür, kendisiyle düşmana ulaşmaya ve savaş meydanlarına geçmeye mani olan özürlerdir. Yahut da harp meydanlarında bulunmaya ve oraya ulaşmaya mani, sayesinde tam bir fayda sağlanan uzuvdaki özürdür. Birincisi ayak, ikincisi ise göz ile ilgili kusurlardır. (Fahreddin er-Râzî)
الْاَعْرَجِ - حَرَجٌ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَعْرَجِ - اَعْمٰى kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
حَرَجٌۜ - وَلَا - عَلَى kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Ayetin bu bölümünde حَرَجٌ (sakınca) lafzı tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır. Bu, o özür sahiplerine bir vebal olmadığını vurgulamak içindir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Bu sınıflardan, savaşa katılmak yükümlülüğünün kaldırılması, bu gibi meşru mazeretlerin mutlaka gözetilmesini ve malullerin ruhsatının genişletilmesinin zorunluluğunu açıkça bildirmektedir. (Ebüssuûd)
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ
Cümle atıf harfi وَ ‘la, لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.
Sübut ve istimrar ifade eden مَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ cümlesi şarttır. Şart ismi مَنْ mübteda, يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ cümlesi haberdir.
Müsnedin muzari fiille gelmesi hudûs, teceddüt ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini etkiler.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهَ isminin zikri tecrîd sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ cümlesi şartın cevabıdır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
رَسُولَهُ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması resul için şan ve şereftir.
Cümlede Allah’a itaatten sonra resulüne itaatin zikredilmesi, hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır.
تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ cümlesi, جَنَّاتٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur مِنْ تَحْتِهَا , ihtimam için fail olan الْاَنْهَارُۜ ‘ya takdim edilmiştir.
يُدْخِلْهُ fiilinin ikinci mef’ûlü olan جَنَّاتٍ ’deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder.
رَسُولَ - اللّٰهَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Atıf harfi وَ ile يُطِـعِ اللّٰهَ cümlesine tezat nedeniyle atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi مَنْ يَتَوَلَّ , şarttır. Şart ismi مَنْ mübteda, يَتَوَلَّ cümlesi haberdir.
Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
فَ karînesi olmadan gelen cevap cümlesi يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
اَل۪يماً۟ kelimesi عَذَاباً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ cümlesiyle, وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً اَل۪يماً۟ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يُعَذِّبْهُ - عَذَاباً kelimeler arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يُطِـعِ - يَتَوَلَّ ve جَنَّاتٍ - عَذَاباً gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
عَذَاباً - اَل۪يماً۟ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَل۪يماً۟ mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.