Mâide Sûresi 13. Ayet

فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ  ...

İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِمَا sebebiyle
2 نَقْضِهِمْ bozmaları ن ق ض
3 مِيثَاقَهُمْ sözlerini و ث ق
4 لَعَنَّاهُمْ onları la’netledik ل ع ن
5 وَجَعَلْنَا ve yaptık ج ع ل
6 قُلُوبَهُمْ kalblerini ق ل ب
7 قَاسِيَةً kaskatı ق س و
8 يُحَرِّفُونَ kaydırıyorlar ح ر ف
9 الْكَلِمَ kelimeleri ك ل م
10 عَنْ
11 مَوَاضِعِهِ yerlerinden و ض ع
12 وَنَسُوا ve unuttular ن س ي
13 حَظًّا pay almayı ح ظ ظ
14 مِمَّا şeyden
15 ذُكِّرُوا öğütlenen ذ ك ر
16 بِهِ kendilerine
17 وَلَا asla
18 تَزَالُ daima ز ي ل
19 تَطَّلِعُ muttali olursun ط ل ع
20 عَلَىٰ üzerinde (olduklarına)
21 خَائِنَةٍ hainlik خ و ن
22 مِنْهُمْ onlardan
23 إِلَّا hariç
24 قَلِيلًا pek azı ق ل ل
25 مِنْهُمْ içlerinden
26 فَاعْفُ yine de affet ع ف و
27 عَنْهُمْ onları
28 وَاصْفَحْ ve aldırma ص ف ح
29 إِنَّ şüphesiz
30 اللَّهَ Allah
31 يُحِبُّ sever ح ب ب
32 الْمُحْسِنِينَ güzel davrananları ح س ن
 

فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ 


فَ  istînâfiyyedir. بِ  harf-i ceri sebebiyyedir.  مَا  harfi zaiddr.  بِمَا نَقْضِهِمْ  car mecruru  لَعَنَّاهُمْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

م۪يثَاقَهُمْ , mastar  نَقْضِهِمْ  ‘in mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَعَنَّاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. جَعَلْنَا  cümlesi, atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.  

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. قُلُوبَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  قَاسِيَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Masdar; bir iş, bir oluş, bir durum bildiren ve zamanla ilgili olmayan kelimelerdir. Masdarlar fiil gibi zamanla ilgileri olmadığından isimdirler.

Masdarın fiil gibi amel şartları şunlardır: Tenvinli olmalıdır.  Harfi tarifli (ال) olmalıdır.

Masdarın failine muzaf olmalıdır. Masdarın mefulüne muzaf olmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir.Bu amel şartlarından birini taşıyan masdar kendisinden sonra fail veya mef’ûl alabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَاسِيَةً  kelimesi sülâsî mücerredi قسو  olan fiilin ism-i failidir. 

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ 

 

Fiil cümlesidir.  يُحَرِّفُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. الْكَلِمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

عَنْ مَوَاضِعِه۪  car mecruru  يُحَرِّفُونَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يُحَرِّفُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il   babındandır. Sülâsîsi  حرف ’dir. 

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


وَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَسُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. حَظًّا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

مَا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harfi ceriyle  حَظًّا ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  ذُكِّرُوا بِه۪ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

ذُكِّرُوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  ذُكِّرُوا  fiiline mütealliktir.

ذُكِّرُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  ذكر ’dir. 

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ 

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  لَا تَزَالُ  istimrar (devamlılık) fiillerinden olup, nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref, haberini nasbeder. 

لَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَزَالُ  nakıs damme ile merfû muzari fiildir. تَزَالُ ’nun ismi, müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  تَطَّلِعُ  cümlesi,  تَزَالُ ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.

تَطَّلِعُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  عَلٰى خَٓائِنَةٍ  car mecruru  تَطَّلِعُ  fiiline mütealliktir. مِنْهُمْ  car mecruru  خَٓائِنَةٍ  ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.  

اِلَّا  istisna edatıdır. قَل۪يلًا  kelimesi,  مِنْهُمْ ’deki zamirden müstesna olup mahallen mansubdur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasihadır. Takdiri; إن تابوا وأصلحوا فاعف عنهم (Tövbe edip kendilerini ıslah ederlerse, onları affet.) şeklindedir.

اعْفُ  illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. عَنْهُمْ  car mecruru  اعْفُ  fiiline mütealliktir.  اصْفَحْ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. 

اصْفَحْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı istisna 3. Müferrağ istisna.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَطَّلِعُ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  طلع ’dır. İftial babının fael fiili  ص ض ط ظ  olursa iftial babının  ت  si  ط  harfine çevrilir.

Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. 

خَٓائِنَةٍ  kelimesi sülâsî mücerredi  خون  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ  

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder.  

ٱللَّهَ  lafza-i celâl  إِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. يُحِبُّ  cümlesi,  إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُحِبُّ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  الْمُحْسِن۪ينَ  mef‘ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır. 

الْمُحْسِن۪ينَ   kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْ

 

فَ  istînâfiyye,  بِ  sebebiyyedir. Zaid harf  مَا , tekid ifade eder. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  بِمَا نَقْضِهِمْ  car-mecruru konudaki önemine binaen fiile ve mef’ûle takdim edilmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

لَعَنَّاهُمْ  şeklinde fiilin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.

Önceki ayetteki mütekellim zamirinden bu ayette azamet zamirine geçişte iltifat sanatı vardır.

نَقْضِ, “bozdu, ipi çözdü” demektir. Burada bir istiare vardır. Ahdi bozmak, ipi çözmeye benzetilmiştir. Bu benzetmeler sayesinde olay gözümüzde canlanır ve daha etkili olur.

Makabline hükümde ortaklık sebebiyle atfedilen  وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

İkinci mef’ûl olan  قَاسِيَةً ‘deki nekrelik nev ifade eder.

قَاسِيَةً , taşın özelliğidir. Taş değil, taşın sıfatı zikredildiği için istiare vardır. Çimento sertleştikten sonra yani sıvı iken kullanılmadıysa taşlaşır ve hiçbir işe yaramaz. Kalpler de böyle olur. Kalbimiz havuz gibidir. Beş duyudan gelen hislerle dolar. Gelen su berraksa havuz da berrak olur. Ama kalbe gelen olumsuzluklar kin ve düşmanlık oluşmasına ve kalbin katılaşmasına sebep olur. Dikkatli olalım ve kalbimizi olumsuz duygu ve düşüncelerden koruyalım.

وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً  [Ve onların kalplerini katılaştırdık.] cümlesinde kalbin katılığı bir mecazdır, aslı sertlik ve dayanıklılıktır. Kalplerin vaazlardan ve uyarılardan etkilenmediği manasında istiaredir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

نَقْضِهِمْ - م۪يثَاقَهُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafîy sanatı vardır.

يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ  cümlesi, لَعَنَّاهُمْ ‘deki mef’ûlün halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

Hal cümlesinin و ’ sız gelmesi, onların ateşte kalışlarının hâl-i müekkide olduğunu ifade eder. Yani bu onların sabit bir vasfıdır. Sahibinden ayrılmayan sabit bir vasıf kastedildiği zaman mesela,  هذا اخوك عطوف (Bu, çok şefkatli kardeşindir) cümlesinde olduğu gibi uzunluk, kısalık, esmerlik, sarışınlık vs. sabit vasıfların ifade edildiği hal cümleleri böyledir. Bunlar her zaman  و ' sız gelir.

Hal; cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. Müekkid hal ise, cümleye yeni bir mana yüklemeyip sadece kendinden önceki failin, mef’ûlün ya da cümlenin manasını tekid eder. Müekkid hal ile medh, tazim, tahkir veya tehdit amaçlanır. (Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2017/3 yıl: 8 cilt: VIII sayı: 18 s.174)

Tekit edici halin başına  و  gelmez. Müekked ve tekid arasında kemâl-i ittisâl olduğundan arada و  olmaz. (Sekkâkî, Miftâhu’l-ulûm, s.273)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُحَرِّفُونَ  fiili, muzari şeklinde gelerek bu tahrifin devam ettiğini, yenilendiğini, sürekli hale geldiğine delalet eder. Bu fiilde istiare vardır. Ayetlerin lafzını veya manasını değiştirmek, başka mana çıkarmak Yahudilerin işi olup lanet sebebidir.

Günah lekeleri ile kararmış kalp artık ilhama kapanmıştır. Simsiyah olmuş kalp kullanılmadığından Allah tarafından mühürlenir.

يُحَرِّفُونَ  şeklinde muzari (geniş zaman) kipi kullanılmış olması tahrifin devam ettiğine, yenilendiğine, istimrara (sürekliliğe) delalet eder. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr - Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

… يُحَرِّفُونَ  şeklindeki istînâf cümlesi, onların kalplerinin ne kadar katılaştığını gösterir. Zira Allah Teâlâ’nın kelamını değiştirecek ve O’na iftira etmek cüretini gösterecek kadar büyük bir kalp katılığı mertebesi yoktur. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪  cümlesi istînaf veya  لَعَنَّاهُمْ  deki zamirden haldir. (Âşûr, Et- Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

التَّحْرِيفُ; bir şeyi bir tarafa doğru eğmek demektir. Arapçada çoğunlukla yürümek ve yürümekle alakalı konularda, amel, hidayet ve dalalet manalarında istiare şeklinde kullanılır.  السُّلُوكُ ، والسِّيرَةُ؛ والسَّعْيُ  kelimeleri de böyledir.

الصِّراطُ المُسْتَقِيمُ ، وصِراطًا سَوِيًّا ، وسَواءُ السَّبِيلِ  tabirleri ve  يَعْبُدُ اللَّهَ عَلى حَرْفٍ  ifadesi de böyledir. Burada da aynı şekilde kullanılmıştır. Yani Peygamberin sözünü söylendiği manada değil de başka manada anlıyorlar demektir. Bu; semavi olan kitaplarının manalarını değiştirdiklerini ifade eder. Bu da çoğunlukla hevaya tabi olarak yapılan yanlış yorumlama şeklinde olur ve umumi hevaya uygun olarak hükümlerin çoğu gizlenir. Bu da kitaplarındaki lafızları değiştirerek yapılır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)

وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪  cümlesi, hal cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

حَظًّا , “nasip” demektir ve nekre gelişi tazim için veya zem karinesiyle teksir manası içindir. Hatırlatılan şey Tevrat’tır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , başındaki harf-i cerle birlikte  حَظًّا ’ın mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Sılası olan  ذُكِّرُوا بِه۪  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

ذُكِّرُوا  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

ذُكِّرُوا - وَنَسُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

لَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la  يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ  cümlesine atfedilmiştir. Muzari sıygada gelen istimrar fiili  لَا تَزَالُ ‘nun dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir.

İstimrar fiili  لَا تَزَالُ ’nin haberi olan   تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

مِنْهُمْ  car mecruru  خَٓائِنَةٍ  ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Ism-i fail vezninde gelerek hudus ve yenilenme ifade eden  خَٓائِنَةٍ ‘deki nekrelik, kesret ve nev ifade eder.

خَٓائِنَةٍ ’teki  ةٍ  mübalağa içindir. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)

مِنْهُمْ  ‘deki zamirden istisna edilenler olarak gelen قَل۪يلًا , müstesnadır. 

قليلا , kelimesindeki nekrelik taklîl içindir.

Unutmadan murad, sıklıkla unutmaya yol açan ihmaldir ve unutma tekrarlanmadığı için geçmiş zaman kipinde ifade edilir. Mazi fiille ifade edilmişse birinin hatırlatması içindir. Bu kelimeden maksat ihmal etmek ise muraşşah istiare veya hatırlamak konusunu hafife almak manasında kinaye için mazi sıygada gelir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

لا تَزالُ  fiili sürekliliği ifade eder, çünkü muzari fiil, fiilin devam ettiğine delalet eder. Bu cümle “Konuya muttali olman devam ediyor.” kuvvetindedir.  اطِّلاعُ; 

konuyu, meseleyi bilmek manasında kullanılan meşhur bir mecazdır ve burada da aşina olmak manasında bir kinayedir, yani onlar hala hıyanet ediyor, sen de onların ihanetini biliyorsun şeklindedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Allah  اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ  “içlerinden birazı müstesna…” buyurmuştur ki bunlar, Abdullah İbni Selam ve arkadaşları gibi iman eden Yahudilerdir. Ayette bahsedilen bu az sayıdaki müstesna kimselerin, küfürleri üzere kaldıkları halde ahidlerine vefa gösteren ve sözlerinde hainlik etmeyen kimselerin de olabilecekleri söylenmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)


 فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ 


Fasılla gelen terkipte rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuştur. Takdiri,  إن تابوا وأصلحوا  (eğer tövbe edip salih olurlarsa) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cevap cümlesi olan  فَاعْفُ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Aynı üslupta gelen  وَاصْفَحْ  cümlesi, hükümde ortaklık sebebiyle  şartın cevabına atfedilmiştir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

 فَاعْفُ - وَاصْفَحْۜ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 

 اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. Lafza-ı celâl müsnedün ileyh, يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ  cümlesi müsneddir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması teberrük, telezzüz ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla, sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi) 

Ayetin başındaki  لَعَنَّاهُمْ ‘daki azamet zamirinden, son cümlede Allah lafzına dönülmesi iltifat sanatıdır.