Mâide Sûresi 75. Ayet

مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ  ...

Meryem oğlu Mesih, sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilâh olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا değildir
2 الْمَسِيحُ Mesih
3 ابْنُ oğlu ب ن ي
4 مَرْيَمَ Meryem
5 إِلَّا ancak
6 رَسُولٌ bir elçidir ر س ل
7 قَدْ muhakkak
8 خَلَتْ gelip geçmiştir خ ل و
9 مِنْ
10 قَبْلِهِ ondan önce de ق ب ل
11 الرُّسُلُ elçiler ر س ل
12 وَأُمُّهُ ve annesi de ا م م
13 صِدِّيقَةٌ dosdoğruydu ص د ق
14 كَانَا ikisi de ك و ن
15 يَأْكُلَانِ yerlerdi ا ك ل
16 الطَّعَامَ yemek ط ع م
17 انْظُرْ bak ن ظ ر
18 كَيْفَ nasıl ك ي ف
19 نُبَيِّنُ açıklıyoruz ب ي ن
20 لَهُمُ onlara
21 الْايَاتِ ayetleri ا ي ي
22 ثُمَّ sonra
23 انْظُرْ bak ن ظ ر
24 أَنَّىٰ nasıl ا ن ي
25 يُؤْفَكُونَ çevriliyorlar ا ف ك
 

مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ

 

İsim cümlesidir. مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  الْمَس۪يحُ  mübteda olup damme ile merfûdur. ابْنُ  kelimesi  الْمَس۪يحُ ’nun sıfatı veya bedel olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  مَرْيَمَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.

اِلَّا  hasr edatıdır.  رَسُولٌ  haber olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ 

 

Fiil cümlesidir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

خَلَتْ  fiili iki sakin harfin birleşmesinden dolayı mahzuf elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir.

مِنْ قَبْلِهِ  car mecruru  خَلَتْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الرُّسُلُ  fail olup damme ile merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُمُّهُ  mübteda olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.  صِدّ۪يقَةٌ  haber olup damme ile merfûdur.  

صِدّ۪يقَةٌۜ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ 

 

İsim cümlesidir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

Muttasıl zamir olan tesniye elifi  كَانَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. يَأْكُلَانِ  cümlesi,  كَانَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur.  

يَأْكُلَانِ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. الطَّعَامَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 


 اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

 

Fiil cümlesidir. اُنْظُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  كَيْفَ  istifham ismi  نُبَيِّنُ  fiilinin hali olarak mahallen mansubdur.  

نُبَيِّنُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. لَهُمُ  car mecruru  نُبَيِّنُ  fiiline mütealliktir. الْاٰيَاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. انْظُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. اَنّٰى  istifham ismi  يُؤْفَكُونَ  fiilinin hali olarak mahallen mansubdur.  

يُؤْفَكُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

(ثُمَّ) : Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نُبَيِّنُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  بين ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.
 

مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Kasrla tekit edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

الْمَس۪يحُ  mübteda,  رَسُولٌ  haberdir. 

Nefiy harfi  مَا  ve istisna edatı  إِلَّا  ile meydana gelen kasr, mübteda ve haber arasındadır.  الْمَس۪يحُ  maksûr/mevsûf,  رَسُولٌ  maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Hıristiyanların sözlerini tersine ifadeyle, kasr-ı kalbdir. 

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ  cümlesi,  رَسُولٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiştir. 

قَدْ خَلَتْ  ifadesinde mecazî isnad vardır. Mekandaki boşluk demek olan  خَلَتْ , mecâz-ı aklî yoluyla ümmete yani mekanın sahibine isnad edilmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur  مِنْ قَبْلِهِ , konudaki önemine binaen, fail olan  الرُّسُلُ ‘ye takdim edilmiştir

رَسُولٌ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la istînafa atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اُمُّهُ  izafeti muzâfın şanı içindir.

وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌ  [Annesi doğru sözlüdür] yani babası konusunda iftira atıyorlar ama o doğruyu söylüyor.

Burada kâfirlerin Îsâ (a.s)’ın ilâh olduğuna inandıkları zikredilmiş. Çünkü onlar “İlâh üçün üçüncüsüdür.” diyorlardı. Bunun için buradaki kasr ifrad değil, kalbdir. itikatları ters çevrilmiştir. Îsâ (a.s) , resullüğe tahsis edilmiştir. Onların itikadında olduğu gibi ilâhlık mertebesi yoktur. Hristiyanların inancını Allah Teâlâ; [O, resulden başka birşey değildir.] buyurarak ters çevirmiştir. Onun için bu ayet kasr-ı kalbe örnek teşkil eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Nakıs fiil  كان ‘nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberi olan  يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidai kelamdır. 

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103) 

يَأْكُلَانِ - الطَّعَامَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ  [Onlar da yemek yer] ibaresinde kevn-i lâhik alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Onlar da sizin gibi tuvalete gider diyeceğine, “yemek yerler” buyurulmuştur. Daha sonra olacak şeyi söylemek manasında öncesi zikredilmiştir. Bu; edebî bir üsluptur.

كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ  [Onlar da yemek yer] ibaresi Îsâ (a.s)’ın ve annesinin ilâh olmadığı şeklindeki kasr üslubunun delili olarak gelmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

“Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece bir resuldür.” Bu istînâf cümlesi, kaçınılmaz bir hakikati tespit ve Îsâ (a.s) ile annesinin gerçek hallerini belirler. Bunun için önce Îsâ (a.s) ile annesini en mükemmel insanlar zümresine dahil eden kemâl sıfatlarından en şereflisine; sonra da kendileri ile bütün beşer hatta hayvan fertleri arasında müşterek bir başka vasfa işaret edilir.

Amaç; Hristiyanları, Îsâ (a.s) ile annesi hakkında uydurdukları şeylerden tedricî olarak aşağı indirmek ve onları tövbe istiğfara irşad etmekdir.

Yani Îsâ (a.s)’ın en yüksek sıfatı risalede sınırlıdır; onu asla geçecek değildir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb - Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili) 


اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

 

Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ  cümlesi,  اُنْظُرْ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. 

Soru ismi  كَيْفَ , haldir. كَيْفَ  sorusu şaşma ifadesi içindir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüb ve azarlama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur  لَهُمُ , ihtimam için, mef’ûl olan  الْاٰيَاتِ ‘ye takdim edilmiştir

Aynı üslupla gelen son cümle olan  انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ , tertip ve terahi ifade eden  ثُمَّ  harfiyle makabline atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

اَنّٰى يُؤْفَكُونَ  cümlesi,  لَهُمُ ‘daki zamirin halidir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Zarf-ı mekan olan istifham ismi  اَنّٰى , amili olan انْظُرْ  fiilinin halidir. Fiile takdimi, istifham isimlerinin sadaret hakkı nedeniyledir.

يُؤْفَكُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

اُنْظُرْ  fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Taaccübün mübalağası anlamını taşıyan bu tekrar, bizi  düşünmeye sevk eder. Onların halinin şaşılacak durumuna dikkat çeker.

كَيْفَ - أنّى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

كَيْفَ  istifham ismi  انْظُرْ  fiilinin iki mef’ûlunun yerine almıştır. Mef’ûlun bihi olarak gelmiştir. Mana “Bu sorunun cevabını düşün!” şeklindedir. Burada soru ile kinayeten taaccüp manası kastedilmiştir. “Bunu düşün! Bu konuda düşünen kişinin O’nun yüceliğinin bu kadar açık ve net oluşuna hayran kaldığını göreceksiniz.” manasındadır. الآياتُ  kelimesi  آيَةٍ  kelimesinin çoğuludur. Arzu edilen, aranan şeyin bulunduğunun alametidir. Ayetler kinaye yoluyla hüccet, burhan manasında kullanılmıştır. Ayetler arzu edilen, aranan mekâna götüren yola benzetilmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

أنّى  istifham ismi olup  مِن أيْنَ  manasındadır. Ama كَيْفَ  manasında kullanılmıştır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Bu kelam, hiçbir şaibe kalmayacak şekilde hakikat dile getirilmesine rağmen yine de şuurlanmayıp İsa ile annesinin tanrı oldukları iddiasını sürdürenlerin hallerinin ne kadar yanlış olduğunu vurgular. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm) 

ثُمَّ  kelimesinin iki acayip şey arasındaki farklılığı göstermek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s- Selîm) Yani mertebe için gelmiştir.