Mâide Sûresi 83. Ayet

وَاِذَا سَمِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ تَرٰٓى اَعْيُنَهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ  ...

Peygamber’e indirileni (Kur’an’ı) dinledikleri zaman hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. “Ey Rabbimiz! İnandık. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenler (Muhammed’in ümmeti) ile beraber yaz” derler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 سَمِعُوا dinledikleri س م ع
3 مَا şeyi
4 أُنْزِلَ indirilen ن ز ل
5 إِلَى
6 الرَّسُولِ Elçi’ye ر س ل
7 تَرَىٰ görürsün ر ا ي
8 أَعْيُنَهُمْ gözlerinin ع ي ن
9 تَفِيضُ dolup taştığını ف ي ض
10 مِنَ
11 الدَّمْعِ yaşla د م ع
12 مِمَّا dolayı
13 عَرَفُوا tanımalarından ع ر ف
14 مِنَ
15 الْحَقِّ gerçekleri ح ق ق
16 يَقُولُونَ derler ki ق و ل
17 رَبَّنَا Rabbimiz ر ب ب
18 امَنَّا inandık ا م ن
19 فَاكْتُبْنَا bizi yaz ك ت ب
20 مَعَ beraber
21 الشَّاهِدِينَ şahidlerle ش ه د
 

Peygamber’e indirilen Kur’ân’ı dinledikleri zaman da, gözlerini görürsün tanıdıkları ve bir kısmını bilmiş oldukları haktan dolayı duygulanmış ve etkilenmiş olarak coşar, göz yaşlarından dolar dolar taşar, gözleri dolarak derler ki: Ey Rabb’imiz biz, bu indirdiğin hakka ve gönderdiğin Peygamber’e kayıtsız ve şartsız, iman ettik. Sen bizi de onun ümmeti olan şâhitler ile beraber yaz. Yani bunlar hitaplarında “Ruhu’l-Hakk” (Hakk’ın ruhu) olan o âhir zaman Peygamberinin geleceğini bilirler. Ve “iman ederiz gelecektir”, diye inanırlar. Onun gönderilmesine arzu duyarlar, beklerler. Kur’ân’ı dinledikleri zaman da Hakk’a karşı kibirleri olmadığı ve kalplerinde incelik ve ihlâs, o şevk ve bekleyiş mevcut olduğu için Hakk’ı tanırlar, tesirinin feyzini duyarlar. Gözlerine yaşlar dolar, o Hakk’ın Resulünün gönderilmiş, gelmiş olduğunu anlarlar. Gıyâbî (gaybe ait) olan imanları şühûda (görünüre) çevrilir. Başlangıçta “iman ederiz gelecektir” derken, bu defa “geldi iman ettik” derler. Şühûd ve şehâdet ehli olan Muhammed ümmeti defterine yazılmalarını niyaz ederler.

Elmalili Hamdi Yazir Tefsiri 

 
فيض Su akarak taştı demektir. Bu kökten gelen Feyyâz sözcüğü cömert manasındadır. İf’al babındaki أفَاضَ fiilinin anlamı dalmaktır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 9 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri feyz ve Feyyaz’dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَاِذَا سَمِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ تَرٰٓى اَعْيُنَهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ


وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. سَمِعُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

سَمِعُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اُنْزِلَ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  اِلَى الرَّسُولِ  car mecruru  اُنْزِلَ  fiiline mütealliktir. Şartın cevabı  تَرٰٓى اَعْيُنَهُمْ ’dır.  

تَرٰٓى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. اَعْيُنَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تَف۪يضُ  cümlesi,  اَعْيُنَهُمْ ’in hali olarak mahallen mansubdur.  

تَف۪يضُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir. مِنَ الدَّمْعِ  car mecruru  تَف۪يضُ  fiiline mütealliktir. Muzâf hazfedilmiştir. Takdir;  من كثرة الدّمع (Çok gözyaşı ile) şeklindedir.

مَا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harfi ceriyle  تَف۪يضُ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  عَرَفُوا مِنَ الْحَقّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

عَرَفُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنَ الْحَقِّۚ  car mecruru  عَرَفُوا  fiilinin mahzuf mef’ûlunun mahzuf haline mütealliktir.  

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir: 

a)  (إِذَا)  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  (إِذَا)  nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır.

c)  Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُنْزِلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 


 يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ

 

Fiil cümlesidir. يَقُولُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl cümlesi nida ve cevabıdır. يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâf olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Nidanın cevabı  اٰمَنَّا ’dır.  

اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  harfi sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. Veya mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن قبلتنا فاكتبنا  şeklindedir. 

اكْتُبْنَا  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Mütekellim zamir  نَا  mef’ûlu bih olarak mahallen mansubdur. مَعَ  mekân zarfı  اكْتُبْنَا  fiiline mütealliktir.  الشَّاهِد۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ی ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

الشَّاهِد۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerredi  شهد  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذَا سَمِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ تَرٰٓى اَعْيُنَهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ 

 

Şart üslubunda gelen terkip, önceki ayetteki  لَا يَسْتَكْبِرُونَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada inşâ cümlesi haber cümlesine atfedilmiştir. Şart cümlesinin haberî manada olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı cevap cümlesidir.

Şart edatı  اِذَا ‘ nın muzâfun ileyhi olan  سَمِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mef’ûl konumunda olan müşterek ism-i mevsûl  مَٓا  ‘nın sılası olan  اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اُنْزِلَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin  bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

مَٓا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ  ibaresi Kur’an veya vahiyden kinayedir.

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  تَرٰٓى اَعْيُنَهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ  şeklinde müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ  cümlesi  اَعْيُنَهُمْ ‘un halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mecrur mahallindeki ism-i mevsûl  مَا , başındaki harf-i cerle birlikte  تَف۪يضُ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَعْيُنَهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ  ifadesinde mekan alakasıyla aklî mecaz sanatı vardır. Aslında taşan, gözler değil içindeki gözyaşıdır. Fiil, hakiki failine değil; mekânına isnad edilmiştir. Sanki göz, akma fiilinden etkilenmiş, o da akmaya başlamıştır. Kur’an’da çok geçen   تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ   ifadesi de bunun gibidir. Gözyaşının miktarındaki çokluk ve şiddetinden dolayı mübalağa için mecazî isnad yapılmıştır. 

تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ  ifadesinin anlamı, gözlerin yaşla dolması ve boşalmasıdır. Çünkü feyz, kap vb. benzeri bir şeyin iyice dolup etrafından taşması demektir. Burada dolmanın sonucu olan taşma, dolma fiilinin yerine kullanılmıştır. Bu durumda müsebbebin sebep yerine ikame edilmesi türünden bir mecaz söz konusu olmaktadır. Yahut onların ağlama halleri ile tavsif edilmelerinde mübalağa kastedilmiş ve gözleri sanki kendiliğinden taşıyor yani - دمعت عينه دمعا (gözü yaş aktı) kullanımından- ağlamaktan göz adeta gözyaşı olup akıyormuş gibi kılınmıştır. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl, Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir) 

Cenab-ı Hakk’ın, “Gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün.” buyruğu ile ilgili olarak şu iki izah yapılmıştır:

a -“Onların gözleri, taşıncaya kadar yaşlarla doldu.” demektir. Çünkü  تَف۪يض  kelimesi, kabın veya benzeri şeylerin içindekilerin, etrafından görülünceye kadar dolup taşmasıdır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

b- Bu tabirle onların iyice ağlamaları murad edilmiş, böylece de onların gözleri, âdeta dolup taşmış olarak tasvir edilmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)  

İbni Abbas şöyle demektedir: Allah bu ayet ile Necaşî ve arkadaşlarını kastetmiştir. Zira Cafer et-Tayyar, Necaşî ve arkadaşlarına Meryem Suresini okumuş; bunun üzerine Necaşî, yerden bir saman çöpü alarak “Allah’a yemin olsun ki o, Allah’ın İncil’de buyurduğuna, (saman çöpünü göstererek) şu kadarcık bir ilavede bulunmadı!” demiştir. Cafer et-Tayyar, okumayı bitirinceye kadar ağlamalarını sürdürmüşlerdir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Bu kelam, o Hristiyanların kalplerinin rakîk ve Allah korkusu ile dolu olduğunu, hakkı kabulden kaçınmadıklarını beyan eder. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)


يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ

 

Beyanî istînaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan, رَبَّنَٓا  cümlesi, nida üslubunda talebi inşâî isnaddır. Nida harfinin mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işaret eden hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Münada konumundaki  رَبَّنَٓا  izafetinde mütekellim zamirinin Rab ismine izafesi, mütekellim zamirinin aid olduğu kişilere tazim ifadesinin yanında onların Allah’ın rububiyet vasfına sığınma isteklerine işarettir. Nida harfinin hazfi, münadanın nida edilene yakın olma isteği sebebiyledir.

Nidanın cevabı olan  اٰمَنَّا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi formunda olduğu halde dua manasına geldiği için muktezâ-i zâhirin hilafınadır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

Nidanın cevabına atıf harfi   فَ  ile atfedilen  فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Dua manasında olması atfı mümkün kılmıştır.

Cümle emir üslubunda geldiği halde dua manasında olduğu için mecâz-ı mürsel mürekkeptir.

فَاكْتُبْنَا ; Bizi yaz ifadesinde istiâre vardır. Burada yazma ile kastedilen, hüküm vermek, yargıda bulunmaktır. İsteğinin yazılı şeylerin kalıcılığı gibi sabit olmasını dileyen mütekellim hükmü yazmaya benzetmiştir. Bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.

Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden henüz husule gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir(ki buna isti'lâ yoluyla denir). Vücûb ifade eder. Eğer emir alt seviyede olan birinden daha üst seviyede olan birine yönelik olursa buna “dua” denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

فَاكْتُبْنَا ; ‘Bizi yaz’ ifadesi, mübalağa kastıyla hüküm vermekten kinayedir. “Kalplerimize imanı sabitle, gönlümüzün içine yerleştirip kalıcı yap ve sabit hale getir” demektir.

Bu istînaf cümlesi, Kur’an’ı işittikleri zaman içinde bulundukları halin hikâye edilmesinden doğan bir suale cevap mahiyetindedir. Sanki “Onlar o durumda ne diyorlardı?” diye sorulmuş da cevap olarak onların şöyle dedikleri ifade edilmiştir:

“Ey Rabbimiz; biz, bu Kur’an’a yahut bu Kur’an’ın indirildiği peygambere yahut her ikisine de iman ettik. Artık bizi, Kur’an’ın ve Muhammed’in (s.a.v) peygamberliğinin hak olduğuna şehadet edenlerle beraber yaz yahut kıyamet gününde diğer ümmetler hakkında şahitlik edecek olan Muhammed’in ümmeti ile beraber yaz.”

O Hristiyanlar, Peygamberimiz (s.a.v)’in ümmetinin vasıflarını İncil’de böyle okudukları için bu duayı yapmışlardı. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Bu sözün manası “Peygamberlerinden ve mümin kullarından, senin dışında ilâh olmadığına şehadet edenlerle birlikte yaz!” demektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)