Mücâdele Sûresi 6. Ayet

يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ اَحْصٰيهُ اللّٰهُ وَنَسُوهُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ۟  ...

Allah’ın onları hep birden diriltip yaptıklarını kendilerine haber vereceği günü hatırla. Allah onları sayıp zaptetmiş, onlarsa bunları unutmuşlardır. Allah, her şeye şahittir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ gün ي و م
2 يَبْعَثُهُمُ tekrar dirilteceği ب ع ث
3 اللَّهُ Allah
4 جَمِيعًا onların hepsini ج م ع
5 فَيُنَبِّئُهُمْ kendilerine haber verecektir ن ب ا
6 بِمَا ne
7 عَمِلُوا yaptıklarını ع م ل
8 أَحْصَاهُ onu saymıştır ح ص ي
9 اللَّهُ Allah
10 وَنَسُوهُ onlar ise onu unutmuşlardır ن س ي
11 وَاللَّهُ ve Allah
12 عَلَىٰ üzerine
13 كُلِّ her ك ل ل
14 شَيْءٍ şey ش ي ا
15 شَهِيدٌ şahiddir ش ه د
 
 

“Allah’a ve resulüne karşı gelenler” ifadesi bu tavır içinde bulunan herkesi kapsamakla beraber, burada Hz. Peygamber’in mesajını rahat bir şekilde tebliğ etmesini engellemeye ve onu çarpıtmaya çalışan, peygambere ve müslümanlara karşı komplolar hazırlayan münafıklara (veya 8. âyetin tefsirinde açıklanacağı üzere hem münafıklara hem de iş birliği yaptıkları yahudilere) yöneltilmiş özel bir uyarı bulunduğu anlaşılmak­tadır. Nitekim sûrenin bundan sonraki âyetlerinde ağırlıklı olarak bu konu üzerinde durulacaktır. 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 266
 

يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ 

 

يَوْمَ  zaman zarfı  مُه۪ينٌ ‘e  müteallik olup fetha ile mansubdur.  يَبْعَثُهُمُ  başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَبْعَثُهُمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  جَم۪يعاً  kelimesi  يَبْعَثُهُمُ ‘deki zamirden hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يُنَبِّئُهُمْ  atıf harfi  فَ  ile  يَبْعَثُهُمُ ‘e matuf olup mahallen mecrurdur.

Fiil cümlesidir.  يُنَبِّئُهُمْ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مَا  ve masdar-ı müevvel  بٍ  harf-i ceriyle birlikte يُنَبِّئُهُمْ' a mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  عَمِلُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.  عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 


اَحْصٰيهُ اللّٰهُ وَنَسُوهُۜ 

 

Fiil cümlesidir.  اَحْصٰيهُ  fiili  ى  üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. 

نَسُوهُ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir. نَسُوهُ  fiili damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir   هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.


 وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ۟

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.

عَلٰى كُلِّ  car mecruru  شَه۪يدٌ۟ ’e mütealliktir.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. شَه۪يدٌ۟  ise haber olup lafzen merfûdur. 

شَه۪يدٌ۟  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ 

 

Önceki ayetin devamı olan cümlede  يَوْمَ  zaman zarfı, önceki ayetteki  مُه۪ينٌ ‘e  mütealliktir. Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan  يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ جَم۪يعاً  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması korku ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. 

جَم۪يعاً  tekid için gelmiş haldir. Biset edilmemiş kimse kalmayacak demektir. Ya da tekid için değildir, onların hepsinin bir anda biset edileceğini anlatır. (Alûsî)

يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ  [Allah’ın onları dirilteceği gün] cümlesinin başındaki  يَوْمَ ; ya “o inkârcı nankörler için” ifadesiyle veya “alçaltıcı” ifadesiyle yahut o günü azametli kılmak için gizlenmiş bir “Hatırla” emriyle mansubdur. (Keşşâf)

فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  بِمَا , harf-i cerle birlikte  يُنَبِّئُهُمْ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  عَمِلُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

 هُمْ ’lerde ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

 اَحْصٰيهُ اللّٰهُ وَنَسُوهُۜ 

 

 

Ta’liliyye olarak gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması korku ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Aynı üsluptaki  وَنَسُوهُ  cümlesi, وَ  ile  اَحْصٰيهُ اللّٰهُ  cümlesine atfedilmiştir.

اَحْصٰيهُ اللّٰهُ  istînâftır. Önceki cümleden kaynaklanan soruya cevaptır. (Alûsî)

وَنَسُوهُۜ  cümlesiاَحْصٰي  fiilinin mefulünün halidir. Unuttukları için Allah yaptıklarını sayacak ve cezayı hakettiklerini onlara gösterecektir. Böylece azarlama ve utanma manaları da kuvvetlendirilmiş olur. (Âlusi)

اَحْصٰي  ile  نَسُو  arasında îham-ı tezad sanatı vardır.

Râgıb der ki:  الاحصاء  ”İhsa demek, herhangi bir şeyin tam olarak kaç adet olduğunu bilmek demektir. Bu ifadenin kullanılmış olmasının sebebi, onların parmakla saymaya itimat etmelerinden ve güvenmelerinden dolayıdır."

Bazı alimler der ki:  الاحصاء  ”İhsa, kuşatarak ve zabt altına alarak bir şeyi saymak demektir. Kelimenin aslı çakıl taşlarını, tam olarak kaç tane olduğunu tespit için saymak demektir. Kelime bu hali ile saymak anlamına gelen öteki  عد  kelimesinden daha özel bir mana ifade etmektedir." (Rûhu’l-Beyân)

Cenâb-ı Hak daha sonra,  وَنَسُوهُۜ  "Onlarsa bunu unutmuşlardı" buyurmuştur. Çünkü onlar, bu amelleri önemsemediler, küçümsediler ve gevşek davrandılar ve böylece gerçekten onları unuttular. Halbuki "Allah her şeye hakkıyla şahittir". O’na, kesinlikle hiçbir şey gizli kalmaz. (Fahreddin er-Râzî)


 وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ۟

 

Cümle ta’liliyye olan önceki cümleye matuftur. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelen ve takdim kasrıyla tekid edilmiş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin tazim ve korkutmak için bütün celâl ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan  ٱللَّه  ismiyle gelmesi, tazim ve mehabet duyguları uyandırmak içindir.

Mütekellimin Allah Teâlâ olması nedeniyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ amiline takdimi kasr ifade etmiştir. Bu cümle mamulun amile kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. 

Bu cümle Allah Teâlâ’nın tüm mevcudattaki tasarrufunun umumiliğine delalet etmektedir. شَيْءٍ ’deki nekrelik, kesret, tazim ve nev ifade eder.

شَه۪يدٌ۟ , mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

جَم۪يعاً - كُلِّ شَيْءٍ  arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Cümle, mesel tarikinde tezyîl olarak ıtnâb sanatıdır.

Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelir. Bu cümlede olduğu gibi mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Ayetin fasılası, Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde ufak farklılıklarla veya aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

شَه۪يدٌ۟  kelimesi, ‘bulunan, hazır olan’ anlamına gelen  الشاهد  şahit manasınadır. Şu halde günahların hatırlanması, bunlara ağlanıp göz yaşı dökülmesi ve her şeyi yazıp asla unutmayan Yüce Allah'a bütün herkesin gözü önünde günahlarında ısrar edenlerin rezil rüsvay olacağı ve kullardan hiçbir dua ve mazeretin asla kabul edilmeyeceği gün gelip çatmadan önce tövbe etmek şarttır. Şurasını iyi bilmek gerekir ki, Allah'ın şahit olması demek, Allah'ın yapılan bütün günahların işlendiği esnada hazır ve mevcut olması demektir. Fakat bu hazır oluş maddî olarak var olmak değil, ilmen şahit olmaktır. (Rûhu’l-Beyân)