وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا |
|
|
2 | تَقْرَبُوا | yaklaşmayın |
|
3 | مَالَ | malına |
|
4 | الْيَتِيمِ | yetimin |
|
5 | إِلَّا | müstesna |
|
6 | بِالَّتِي | (olması) |
|
7 | هِيَ | onun |
|
8 | أَحْسَنُ | en güzel biçimde |
|
9 | حَتَّىٰ | kadar |
|
10 | يَبْلُغَ | erişinceye |
|
11 | أَشُدَّهُ | erginlik çağına |
|
12 | وَأَوْفُوا | ve tam yapın |
|
13 | الْكَيْلَ | ölçü |
|
14 | وَالْمِيزَانَ | ve tartıyı |
|
15 | بِالْقِسْطِ | adaletle |
|
16 | لَا |
|
|
17 | نُكَلِّفُ | biz teklif etmeyiz |
|
18 | نَفْسًا | kişiye |
|
19 | إِلَّا | dışındakini |
|
20 | وُسْعَهَا | gücünün yettiğinden |
|
21 | وَإِذَا | ve zaman |
|
22 | قُلْتُمْ | söylediğiniz |
|
23 | فَاعْدِلُوا | adalet yapın |
|
24 | وَلَوْ | eğer |
|
25 | كَانَ | olsa da |
|
26 | ذَا |
|
|
27 | قُرْبَىٰ | akrabanız |
|
28 | وَبِعَهْدِ | ve verdiğiniz sözü |
|
29 | اللَّهِ | Allah’a |
|
30 | أَوْفُوا | tutun |
|
31 | ذَٰلِكُمْ | işte |
|
32 | وَصَّاكُمْ | size tavsiye etti. |
|
33 | بِهِ | bunları |
|
34 | لَعَلَّكُمْ | umulur ki |
|
35 | تَذَكَّرُونَ | öğüt alırsınız |
|
151-152-153. Ayetlerin Tefsiri;
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/En’âm-suresi/940/151-153-ayet-tefsiri
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَقْرَبُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مَالَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الْيَت۪يمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle تَقْرَبُوا fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası هِيَ اَحْسَنُ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هِيَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَحْسَنُ haber olup damme ile merfûdur.
حَتّٰٓى gaye bildiren cer harfidir. يَبْلُغَ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. اَنْ ve masdar-ı müevvel تَقْرَبُوا fiiline müteallik olup, mahallen mecrurdur.
يَبْلُغَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. اَشُدَّهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَوْفُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. الْكَيْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْم۪يزَانَ atıf harfi وَ ‘la الْكَيْلَ ‘e matuftur. بِالْقِسْطِ car mecruru mahzuf hale mütealliktir. Takdiri; مقسطين (Adaletli olarak) şeklindedir.
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Ayette harf-i cer şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, Atıf olan اَوْ ’den sonra, Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوْفُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi وفي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَحْسَنُ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نُكَلِّفُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. نَفْساً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِلَّا hasr edatıdır. وُسْعَهَا ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. قُلْتُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُلْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
اعْدِلُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. لَوْ gayri cazim şart harfidir. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref, haberini nasb eder.
كَانَ nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. ذَا harfle îrab olan beş isimden biri olup كَانَ ’nin haberi olarak nasb alameti eliftir. قُرْبٰى muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
وَ atıf harfidir. بِعَهْدِ car mecruru اَوْفُوا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzaftır. اللّٰهِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَوْفُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır.
c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُكَلِّفُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كلف ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَوْفُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi وفي ’dir.
ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, كُمْ ise muhatap zamiridir.
وَصّٰيكُمْ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِه۪ car mecruru وَصّٰيكُمْ fiiline mütealliktir.
لَعَلَّ ,terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
كُمْ muttasıl zamir لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَذَكَّرُونَ cümlesi, لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَذَكَّرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَصّٰيكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi وصي ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
تَذَكَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’ dir. Sülâsîsi ذكر ’dir. Aslı يَتَذَكَّرُونَ şeklindedir. تَ harflerinden biri hazf edilmiştir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ
وَ atıf harfidir. Nehiy üslubunda talebî inşaî isnad olan cümle önceki ayetteki tefsir cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
تَقْرَبُوا fiili, yetim malıyla mülabeseden kinayedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
اِلَّا , istisna edatıdır. İsm-i mevsûl الَّت۪ي , başındaki بِ harf-i ceriyle لَا تَقْرَبُوا fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûl, mahzuf masdar için sıfattır. Takdiri, إلا بالخصلة التي هي أحسن (Daha iyi bir özellik dışında şeklindedir.
Sılası olan هِيَ اَحْسَنُ cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber olan اَحْسَنُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ‘nın, gizli أنْ ‘le masdar yaptığı يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, حَتّٰى ile birlikte لَا تَقْرَبُوا fiiline mütealliktir. Hudus, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Yetimin malını yemeyin değil, yaklaşmayın buyurulmuştur. İsrâ/32 de de zinanın yasaklığı ”zinaya yaklaşmayın” şeklinde ifade edilmiştir. Bu üslup; yasağı mübalağalı olarak ifade etmek içindir. Yani yetimin malına hiç bir şekilde yaklaşmayın, malını korumak ve arttırmak maksadı hariç demektir.
İstisna yasağın nihayetini bildirmek için değildir. Yani yetim yetişkin olunca kötü niyetle yaklaşabilirsiniz demek değildir.
اَشُدَّهُۚ kelimesi kişinin, hikmet ve marifete ulaşmış olduğu (rüşd) zamanıdır. Alimler bu ayette geçen “rüşte erme” işini, kendisinden bir rüşdün, (ehliyetin) görülmesi şartıyla, “ihtilam olma” diye tefsir etmişlerdir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِ cümlesi tefsiriyeye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nehiy üslubundan, emir üslubunda geçişte iltifat sanatı vardır.
الْم۪يزَانَ temasül nedeniyle الْكَيْلَ ‘ le atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
بِالْقِسْطِ car-mecruru, اَوْفُوا ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Cenab-ı Hakk’ın وَالْم۪يزَانَ tabiri; “tartı terazi vb. ile tartmayı... ifade edip, بِالْقِسْطِۚ ifadesi ise “cimrilik yapmaksızın, noksanlaştırmadan, adaletle...” demektir...
Şayet, “ölçüyü ve tartıyı tastamam yapmak, adaletin bizzat kendisidir, o halde bunu tekrarlamanın faydası ve manası nedir?” denilirse, biz deriz ki: Allah, verene, “Hak sahibine hakkını eksiksiz vermeyi”; alacaklıya da, “hakkını alırken, fazlasını istemeksizin hakkını almasını” emretmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
ب harf-i ceri mülâbese manasınadır. (Âşûr,Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Bil ki, insan bu işin gerçek manada yerine getirilmesinin gerekli olduğunu; bunun ise adaleti temin bakımından çok zor bir şey olduğunu düşünebileceğinden, Allah Teâlâ bu tür zorluğu ortadan kaldıran şeyi böyle bir zannın peşinden getirerek, لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا ‘’Biz bir kimseye, gücünün yettiğinden başkasını yüklemeyiz...” buyurmuştur. Yani, ölçüyü ve tartıyı tastamam ifa etmede vâcip ve gerekli olan husus, işte ölçü ve tartının yerine getirilmesinde mümkün olan bu miktardır. Ama, onları hakiki manada tahakkuk ettirebilmek ise, bu vâcip değildir demektir. (Fahreddîn er- Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا
Cümle, itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i muteriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasr üslubu ile cümle, olumlu ve olumsuz olmak olmak üzere iki anlam ifade etmektedir.
Nefy ve istisna harfiyle oluşan ve fiille mef’ûl arasındaki kasr, cümleyi tekid etmiştir. نُكَلِّفُ, maksur/sıfat, وُسْعَهَا maksurun aleyh/mevsûf, olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’s-mevsûftur. Yani müsned, bu mef’ûle hasredilmiştir. Her nefis sadece ve sadece, gücünün yettiğiyle mükelleftir.
نُكَلِّفُ fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.
Mekân için kullanılan وَاسِعُ , kapsamın umumu için müstear olmuştur. Gücün yetmesi, çok sayıda insanı içinde barındırabilecek geniş bir alana benzetilmiştir.
وُسْعَهَا ; kapasite, واۚسعَ ; geniş demektir. Dar kelimesinin zıddıdır. Bu kelimede istiare vardır. Zor amelleri yüklenen nefs; içindeki şey için genişleyen zarfa benzetilmiştir. Böylece وُسْعَهَا kelimesi son derece zor manasında olmuştur. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr, Bakara /233)
نَفْسًا ’deki tenvin, kıllet ve cins ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umuma işarettir.
لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا [Biz kimseyi kapasitesinin üstünde sorumlu tutmayız.]cümlesinde Bakara/286 ile iktibas vardır.
وُسْعَهَا - اَشُدَّهُۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ
وَ atıf harfidir. Şart üslubunda gelen terkip önceki ayetteki tefsir cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı şartın cevap cümlesidir. Şart cümlesinde اِذَٓا ’nın muzâfun ileyhi olan قُلْتُمْ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَاعْدِلُوا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
فَاعْدِلُوا - بِالْقِسْطِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰى terkibi şart üslubunda gelmiş haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Şart cümlesi nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir. Veciz ifade kastına matuf ذَا قُرْبٰى izafeti, كَانَ ’nin haberidir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri, فَاعْدِلُوا (adil olun) olan cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُرْبٰىۚ - تَقْرَبُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اعْدِلُوا - الْقِسْطِۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ
…وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ cümlesine matuf olan bu cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Nehiy sıygasından emir sıygasına iltifat sanatı vardır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَوْفُوا kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
عَهْدِ - اَوْفُواۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. بِعَهْدِ اللّٰهِ car-mecruru önemine binaen amili olan اَوْفُوا fiiline takdim edilmiştir.
Veciz ifade kastına matuf بِعَهْدِ اللّٰهِ izafetinde اللّٰهِ ismine muzâf olması عَهْدِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.
ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪
Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İşaret ismi mübteda, وَصّٰيكُمْ بِه۪ haberdir.
Cümlede müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenleri tazim ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle muşârun ileyhin mertebesinin yüksekliğini belirtir.
İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile beş yasak işaret edilmiştir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Bu ayette cem' ma’at-taksim ve tefrik vardır.
ذٰلِكُ ve ذٰلِكُمْ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, S. 190)
لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın sebebini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.
Gayrı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ ’nin haberi olan تَذَكَّرُونَ ’nin muzari sıygada cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Ayetteki son iki cümle önceki ayetin son cümleleriyle bir kelime hariç aynıdır. Bu cümleler arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَصّٰيكُمْ - تَذَكَّرُونَۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub; “ لَعَلَّ kelimesi ‘için’ manasındadır.” demiştir. (Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)
لَعَلَّ gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
لَعَلَّ kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.
لَعَلَّ edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. El-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Tereccî, sevilen bir şeyin meydana gelmesi konusundaki beklentiyi ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ böyle bir konumda değildir. Bunun için bazıları buradaki لَعَلَّ (umulur ki) harfinin لَ manasında olduğunu ya da Allah Teâlâ'nın burada kullarına, onların kendi aralarında konuştuğu gibi hitap ettiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.45)
وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ''İşte (Allah) size, iyice düşünüp tutasınız diye bunları emir ve tavsiye etti” buyurmuştur.
Buna göre şayet, Hak Teâlâ’nın, önceki ayetin sonunu, “İşte O, aklınızı başınıza alasınız diye, bunları emir ve tavsiye etti” (En’am, 151) buyruğu ile ve bu ayetin sonunu da, “İşte (Allah) size, iyice düşünüp tutasınız diye bunları emir ve tavsiye etti” buyurarak bitirmiş olmasının sebebi nedir? denilirse, biz deriz ki:
Önceki ayette zikredilen beş teklif, açık ve net olan hususlardır. Binaenaleyh onları akledip anlamak gerekir. Bu ayette itidal ve denge üzere bulunabilsin diye üzerinde mutlaka tefekkür edilmesi, içtihad ve gayret gösterilmesi gerekli olan kapalı (çok gizli) hususlardır. İşte bu sebepten dolayı da Cenab-ı Hak, “İyice düşünesiniz diye...” buyurmuştur. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l- Gayb)
لعل harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad tezekkür etmeye teşviktir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen لَعَلَّ sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58)
Kur’an’daki fasılaların en önemli meselelerinden birini de pek çok dil bilimci ve müfessirin üzerinde konuştuğu akılla direk bağlantılı olan تَعَقُّل , تَفَكُّر , تَدَبُّر , تَذَكُّر ve تَفَقُّه kavramları oluşturmaktadır. Kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ gibi tezekküre çağıran fasılalarla bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Doktora Tezi, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
Bu son iki ayette zikredilen on hüküm ümmetlerin ve asırların değişmesiyle değişmez.(Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)