En'âm Sûresi 31. Ayet

قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ  ...

Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca, bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَدْ gerçekten
2 خَسِرَ ziyana uğradı(lar) خ س ر
3 الَّذِينَ kimseler
4 كَذَّبُوا yalanlayan(lar) ك ذ ب
5 بِلِقَاءِ huzuruna çıkmayı ل ق ي
6 اللَّهِ Allah’ın
7 حَتَّىٰ nihayet
8 إِذَا zaman
9 جَاءَتْهُمُ kendilerine geldiği ج ي ا
10 السَّاعَةُ o sa’at س و ع
11 بَغْتَةً ansızın ب غ ت
12 قَالُوا dediler ق و ل
13 يَا حَسْرَتَنَا vah bize ح س ر
14 عَلَىٰ dolayı
15 مَا
16 فَرَّطْنَا kusurlarımızdan ف ر ط
17 فِيهَا orada
18 وَهُمْ ve onlar
19 يَحْمِلُونَ yüklenecekler ح م ل
20 أَوْزَارَهُمْ günahlarını و ز ر
21 عَلَىٰ
22 ظُهُورِهِمْ sırtlarına ظ ه ر
23 أَلَا bakın
24 سَاءَ ne kötü س و ا
25 مَا şeyler
26 يَزِرُونَ yüklenip taşıyorlar و ز ر
 

İnkârcıların öldükten sonraki durumlarıyla ilgili gelişmeler geçmiş zaman fiilleriyle anlatılmaktadır. Müfessirler, bu ifadelerde, ba‘s ve âhiret olaylarının sanki vuku bulmuş kadar kesin olduğunu vurgulamak için geçmiş zaman fiillerinin kullanıldığını belirtirler. Bununla birlikte âyetlerin, yalnız kıyamete hasredilmesi yerine, her inkârcının ölümünden yani ruhunun bedeninden ayrılmasından sonraki durumunu anlattığını düşünmek de mümkündür. Buna göre, ölen her insan gibi müşriklerin ruhları da bedenlerinden ayrıldıktan sonra ölümün ardından ikinci bir hayat daha olduğunu apaçık görmüş, dünyadayken bu hayata inanmamakla yanıldıklarını anlamış ve bu yanılgılarını yüce Allah’ın huzurunda itiraf etmişlerdir. Şimdiye kadar ölmüş olanlar bu hali yaşamış olduğu gibi şimdiden sonra ölecek olanlar da yaşayacaklardır. İnsanlardan Allah’ın huzuruna çıkarılacaklarına inanmayanlar, bunu yalanlayanlar hüsrana uğramışlardır. Sonunda o belli saat yani ölüm ansızın gelip de dünyadan ayrıldıklarında yahut yeniden diriltilip Allah’ın huzuruna çıkarıldıklarında, sırtlarına günahlarını yüklenmiş bir halde “Dünyadaki kusurlarımız, terkettiklerimiz yüzünden vah başımıza gelenlere!” diyeceklerdir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 393-394

 

وزر vezera:  وَزَرٌ kendisine sığınılan bir sığınak olan dağ demektir. وِزْرٌ Ağırlıktır. Dağın kendisine sığınanın ağır yükünü yüklenmesine ya da dağın kendi ağırlığına benzetilerek teşbih yoluyla bu şekilde isimlendirilmiştir. Günah da ağırlık manasına gelen ثَقَلٌ kelimesiyle ifade edildiği gibi bununla da edilir. وَزِيرٌ emirin, hükümdarın ağırlığını ve işlerini yüklenen kişidir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 27 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) 

Türkçede kullanılan şekilleri vezir, vezâret ve vüzerâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ


Fiil cümlesidir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  خَسِرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَذَّبُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. بِلِقَٓاءِ  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

كَذَّبُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ

 

حَتّٰٓى  ibtida (başlangıç) harfidir. حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. جَٓاءَتْهُمُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَٓاءَتْهُمُ  sükun üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  السَّاعَةُ  fail olup damme ile merfûdur.  بَغْتَةً  hal olup fetha ile mansubdur. Takdiri,  مباغتة  şeklindedir. Şartın cevabı  قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا ’dır. 

قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l- kavli,  يَا حَسْرَتَنَا ’dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

يَا  nida harfidir. Münada olan  حَسْرَتَنَا  muzâf olup, fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَٓا  ve masdar-ı müevvel عَلٰى  harf-i ceriyle  حَسْرَتَنَا’ya müteallik olup, mahallen mecrurdur.  

فَرَّطْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا  car mecruru  فَرَّطْنَا  fiiline mütealliktir. 

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَرَّطْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  فرط ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 


وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ 

 

هُمْ يَحْمِلُونَ  cümlesi, قَالُٓوا  ‘daki failin hali olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَحْمِلُونَ  cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  

يَحْمِلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. اَوْزَارَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَلٰى ظُهُورِهِمْ  car mecruru  يَحْمِلُونَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

 اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ

 

اَلَا  tenbih harfidir. سَٓاءَ  zem anlamı taşıyan camid fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir. سَٓاءَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, حملهم ذاك (Bunu yüklendiler.) şeklindedir.

مَا  harfi,  سَٓاءَ  kelimesinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsufedir. يَزِرُونَ  cümlesi  مَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubdur.  

يَزِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. سَاءَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı İsme Muzaf Olarak Gelmesi 2. سَاءَ ’nin Temyiz Alması

3. سَاءَ  Fiilinin  مَا  Harfi ile Gelmesi (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.

خَسِرَ  fiilinin faili konumundaki ism-i mevsûl  الَّذٖينَ ’nin sıla cümlesi olan  كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, sonraki habere dikkat çekmenin yanı sıra sözü geçenleri tahkir amacına matuftur.

كَذَّبُوا  fiiline müteallik  بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ  car-mecruru veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Bu izafette,  اللّٰهِ  ismine muzâf olan  بِلِقَٓاءِ  şeref kazanmıştır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

بِلِقَٓاءِ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. 

بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ  ibaresi, hesap gününden kinayedir.

بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ  ibaresi ‘’ba’s” manasında istiare olarak kullanılmış, istiare-i temsiliyedir. Allah’ın vaad ve vaîdinin yerine gelmesi için huzur-u ilahiye gelme hali, hesap vermek üzere ceza için kölenin efendisinin huzuruna çıkmasına benzetildi. Bu temsil Kur’an’da ve hadislerde yaygındır.(Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an - Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Buradaki hüsran, dünyadaki iyilikler değil ahiretteki iyiliklerden mahrumiyettir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t -Tenvîr)

Ayette bahsedilen “hüsran”dan maksat, büyük mükâfatın elden kaçırılıp, onun yerine büyük bir azabın gelmesidir. Ayetteki, “Allah'ın huzuruna çıkılacağını yalan sayanlar gerçekten en büyük ziyana uğramıştır.” buyruğu ile öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkâr eden kimseler kastedilmişlerdir. Biz,  لِقَٓاءِ  (huzura çıkma)’nın ne manaya olduğunu, “Onlar hakikaten Rabblerine mülâki (kavuşucu) olduklarını bilirler.” (Bakara Suresi, 46) ayetinin tefsirinde iyice izah etmiştik. Bu kinaye (لِقَٓاءِ  kelimesinin kıyametteki “durmaktan” kinaye edilmesi), yerinde ve güzel bir kinayedir. Zira kıyamet durağı, kendisinde Allah'tan başka hiç kimsenin hüküm verme yetkisinin bulunmadığı ve Allah’tan başka hiç kimsenin fayda ve zarar vermeye, alçaltıp yükseltmeye kadir olamayacağı bir duraktır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)


 حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede  حَتّٰٓى , ibtidaiyyedir.

اِذَا  cümleye muzâf olan, şart manalı zaman zarfının müteallakı cevap cümlesidir. اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundaki  جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ  terkibi şart cümlesi olarak gelmiştir.  Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

جَٓاءَ  fiilinin  السَّاعَةُ ‘e isnad edilmesi istiare sanatıdır. Canlılara mahsus olan gelme fiili güne nispet edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı vardır. Zamaniyye alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

السَّاعَةُ  kelimesi, kıyamet gününden kinayedir. 

Hal olan  بَغْتَةً , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. 

Hal, cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlarla yapılan ıtnâb sanatıdır..

فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَا  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle nida üslubunda geldiği halde gerçekte pişmanlık ve üzüntü ifade etmesi nedeniyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.  يَا حَسْرَتَنَا , mecazî manada acınma ifade eden bir sesleniştir. Kaybolan bir şeyden dolayı çok üzülmek ve pişmanlık duymaktır.

يَا , harfi nidadır. Münada  حَسْرَتَنَا ’dır.

Masdar harfi  مَا  ve akabindeki  فَرَّطْنَا ف۪يهَا  cümlesi, masdar tevilinde, عَلٰى  harf-i ceriyle  حَسْرَتَنَا ‘ya mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

حَسْرَتَنَا , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. 

حَتّٰٓى  ibtidaiyyedir. Gaye değil sadece sebebiyye ifade etmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

قَالُوا  kavli  اِذَا ’nın cevabıdır. يَا حَسْرَتَنَا ‘ deki nida ile pişmanlık ve taaccüp kastedilir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Şart ve cevap cümleleri mâzi de olsa anlamları gelecek zamandır. Bu durum şart kelimeleri ile gerçekleşmektedir. Zira muzâri fiilin başına “lem“ edatı geldiğinde onu zaman bakımından mâziye çevirdiği gibi, şart edatları da başına geldikleri mâzi fiilleri gelecek zaman manasına dönüştürür. (Atik Aydin Yrd. Doç. Dr., İnönü Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili Ve Belagatı Anabilim Dalı, (Arapça Şart Cümlelerinde Zaman) 

قَالُوا  fiilinin failinden hal olan  وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ  cümlesi hal  وَ ’ıyla gelmiştir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlarla yapılan ıtnâb sanatıdır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

هُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ  ibaresinde temsilî istiare vardır. Günah, sırta yüklenmiş ağır yüke benzetilmiştir. Müşebbeh olan günah hazfedilmiş, müşebbehün bih yani ağır yük zikredilmiştir. 

اَوْزَارَهُمْ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

Ayette özellikle, “sırt” diye zikredilmesinin nedeni, nasıl ki insanını hayatını kazanması elleriyle olmakta ise ağır yüklerin taşınması da sırt iledir. Aslında bu, mecazî manada bir ifade olup kişinin işlediği hatalarının her zaman yüzüne vurulacağı ve yüzünün kızarmasıdır. “Aklınızı başınıza devşirin, yüklendikleri şey ne kötüdür.” Taşımakta oldukları günah yükü ne kötüdür. (Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)

اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Tezyil hükmündeki bu son cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. اَلَا  tenbih harfidir.  

Zem anlamı taşıyan camid fiil  سَاۤءَ ’nin dahil olduğu cümle, gayrı talebî inşâî isnaddır. 

سَٓاءَ  fiilinin,  حملهم ذاك  (Bunu yüklendiler) şeklinde takdir edilen mahsusunun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

مَا  harfi,  سَٓاءَ  fiilinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsûfedir.

يَزِرُونَ  fiili,  مَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. Muzari sıygada gelen fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Sıfat, mevsûfunun bir özelliğini açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

يَزِرُونَ - اَوْزَارَهُمْ  ve  حَسْرَتَنَا - خَسِرَ  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَحْمِلُونَ - اَوْزَارَهُمْ  ve  حَسْرَتَنَا - فَرَّطْنَا  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَلَا  istiftah harfidir. Haberin önemi için tenbih ifade eder.  سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ  zem  manasındadır.  يَزِرُونَ  yüklenirler manasındadır. Onların hallerinin haml yani taşımaya benzetilmesi ne kötüdür demektir.  مَا يَزِرُونَ  kelimesi  سَٓاءَ ’nin failidir. Zemmin mahsusu hazfedilmiştir. Takdiri, حِمْلُهم ’dur. Bu cümle tezyildir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

سَٓاءَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)