En'âm Sûresi 4. Ayet

وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ  ٤

Onlara Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا
2 تَأْتِيهِمْ onlara gelmez ا ت ي
3 مِنْ hiçbir
4 ايَةٍ ayet ا ي ي
5 مِنْ -inden
6 ايَاتِ ayetler- ا ي ي
7 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
8 إِلَّا asla
9 كَانُوا olmasınlar ك و ن
10 عَنْهَا ondan
11 مُعْرِضِينَ yüz çeviriyor ع ر ض
 

Burada geçen âyet, bilhassa Allah’ın tek tanrı olduğuna delâlet eden kanıtlar, Hz. Peygamber’in verdiği haberlerin, özellikle vahdâniyetle (Allah’ın birliği) ilgili bilgilerin doğruluğunu gösteren ve müşrikleri, fesahat ve belâgatta bir örneğini ortaya koymaktan âciz bırakan Kur’an âyetleri veya Resûlullah’ın Kur’an dışındaki mûcizeleri şeklinde tefsir edilmiş; “âyetlerden yüz çevirme” ise Mekke putperestlerinin göze hitap eden mûcizeleri reddetmeleri, Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemeye tahammül edemeyip ona kulak vermekten veya onu dinledikleri halde sırf inat ve kibirlerinden ötürü onun bir mûcize ve gerçek olduğunu itiraftan kaçınmaları şeklinde açıklanmıştır. “Alay ettikleri şeyin haberleri” ise, kıyametin vukuu ve âhiret azabı veya İslâm’ın doğması ve isminin yükselmesi sırasında şirkin ve küfrün çöküşü ya da inkârcıların müslümanlar karşısındaki hezimetleriyle ilgili olarak Kur’an’ın verdiği haberlerdir. Bu bilgiler ışığında bu âyetler şu şekilde açıklanmıştır: 

 

O müşriklere ve inkârcılara, üzerinde düşünüp taşınmaları gereken bir âyet, bir delil veya mûcize geldiğinde muhakkak surette rablerinden gelen bu türlü âyetlerden yüz çevirirler; onların doğru olup olmadığı hususunda ciddi ve samimi olarak zihin yormadan, akıllarını kullanarak düşünüp taşınmadan hemen red ve inkâr ederler. İşte böylece onlar bütün âyetlerin, delil ve mûcizelerin en yücesi ve en şereflisi olan hak yani Kur’an kendilerine geldiği zaman onu da yalanlayıp inkâr etmişlerdir. Ancak böyle yalanladıkları, üstelik bir de alaya aldıkları Kur’an’ın bildirdiği haberler, yani kıyamet ve âhiret azabını ya da İslâm’ın doğuşu ve onun adının yükselişi sırasında inkârcıların başlarına gelecek azap ve yıkımı, müslümanlar karşısında uğrayacakları hezimeti görünce ne ile alay ettiklerinin farkına varacaklardır!

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 375

 

وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  مَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَأْت۪يهِمْ  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هِمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  اٰيَةٍ  lafzen mecrur, fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ اٰيَاتِ  car mecruru  اٰيَةٍ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ  cümlesi, تَأْت۪ي  ‘deki failin veya mef’ûlun hali olarak mahallen mansubdur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  

كَانُوا  nakıs, damme üzere mebni mazi fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. عَنْهَا  car mecruru  مُعْرِض۪ينَ ’ye mütealliktir. مُعْرِض۪ينَ  kelimesi  كَانُوا ‘nun haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler kelimeler harf ile irablanır.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مُعْرِض۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ

وَ  istînâfiyye,  مَا  nafiyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Ayetin ilk cümlesi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Ayet, kasr ve zaid harf olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir.

Önceki ayetteki muhatap zamirinden gaib zamire geçişte iltifat sanatı vardır.

مِنْ اٰيَةٍ , lafzen mecrur mahallen merfû olarak  تَأْت۪يهِمْ  fiilinin failidir.  مِنْ  tekid ifade eden zaid harftir.

اٰيَةٍ ‘deki nekrelik, herhangi bir manasında muayyen olmayan nev ifade eder.

مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ  car-mecruru, اٰيَةٍ ’nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

رَبِّهِمْۚ  izafetinde Rab isminin inanmayanlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır.

Veciz ifade kastına matuf  اٰيَاتِ رَبِّهِمْ  izafetinde Rab ismine muzaf olmasıyla  اٰيَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır. Rab isminin ayetlerden yüz çevirenlere ait olan zamire muzâf olması, onun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber verdiği gibi, yaptıklarının ne kadar yanlış olduğuna da işaret etmiştir.

تَأْت۪يهِمْ  fiilinin  اٰيَةٍ ‘e nisbet edilmesi istiare sanatıdır. Canlılara mahsus olan gelmek fiili ayetlere isnad edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı vardır. 

اٰيَةٍ - اٰيَاتِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مِنْ  harfinin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

كَانُ ’nin dahil olduğu  كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ  cümlesi, fiilin mef’ûlünden haldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنْهَا  önemine binaen amili olan  مُعْرِض۪ينَ ‘ye takdim edilmiştir.

كَانُ ’nin haberi olan  مُعْرِض۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

مَا  ve اِلَّا  ile oluşan kasr, mef’ûlle, hali arasındadır.  تَأْت۪يهِمْ  fiilindeki  هِمْ  zamiri maksûr/mevsûf, hal  maksurun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

كَانَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80) 

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

كَانَ  fiili, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Rağıb el-İsfehani, Müfredât)

İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fail Ve İşlevleri)

اٰيَةٍ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ٍمِنْ اٰيَةٍ  (Herhangi bir ayet) ifadesindeki  ْمِنْ  istiğrâk,  ْمِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ  (Rablerinin ayetlerinden) ifadesindeki  ْْمِنْ  ise teb‘îz anlamı taşır, “onların önüne çıkan, incelenmesi, delil olarak kullanılması ve dikkate alınması gereken delillerden herhangi biri” demektir. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)

اٰيَاتِ  kelimesinin  رَبِّ  kelimesine ve  رَبِّ ‘ın da,  هِمْ  zamirine izafe edilmesi, ayetlerin şanını yüceltmek amacına matuftur. O halde onların bu ayetler hakkında işlemeye cüret ettikleri suç pek büyüktür. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Ayet-i kerimede, hitaptan gıyabî ifadeye geçilmesi (siz değil, onlar denmesi), onların çirkinliklerinin zikri ve zemm ve takbih edilmeleri gerektiği içindir.(Ebüssuûd ,İrşâdü’l-Akli’s-Selîm - Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)