En'âm Sûresi 47. Ayet

قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ  ...

De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 أَرَأَيْتَكُمْ söyleyin bana ر ا ي
3 إِنْ eğer
4 أَتَاكُمْ size gelse ا ت ي
5 عَذَابُ azabı ع ذ ب
6 اللَّهِ Allah’ın
7 بَغْتَةً ansızın ب غ ت
8 أَوْ ya da
9 جَهْرَةً açıkça ج ه ر
10 هَلْ mi?
11 يُهْلَكُ helak edilir ه ل ك
12 إِلَّا başkası
13 الْقَوْمُ toplumdan ق و م
14 الظَّالِمُونَ zalim ظ ل م
 

Allah’ın azabı ne şekilde ve ne durumda gelirse gelsin, azap, ister onlar gafilken ve beklemedikleri bir sırada ansızın gelsin, ister feryad ettikleri ve hazırlıklı oldukları bir sırada açıktan açığa gelsin zalimler güruhu -yani Kur’an’ın genel ifadesiyle müşrikler- yok olacaklardır. Azap başkasına değil, sadece onlara ulaşacaktır. İster ansızın gelsin, ister açıktan açığa gelsin bu azabı kendilerinden uzaklaştıramazlar. Çünkü onlar karşı koysalar bile azabı uzaklaştıracak güce sahip değildirler. Allah’a ortak koşup yöneldikleri hiç kimse de bu azabı savacak durumda değildir. Hepsi de Allah’ın zayıf kullarıdır.

İMAN EDENLER VE YALANLAYANLAR

Ayetlerin akışı olması beklenen bu olguyu sakınmalarına meydana gelmeden önce sebeplerinden korunmaları için sunmaktadır. Yüce Allah’ın beklenen bu olguyu insan bünyesine hitap eden bu sahnede sunması, insana sorunu olduğu gibi öğretmekte, bunun da ötesinde kalpleri titreten gerçeği göstermektedir.

Ayet dalgaları şu peş peşe gelen sahneleri, çeşitli ilhamları bahşeden değerlendirmeleri ve ruhların derinliklerini uyarıp taşıyan melodiyi sunmakla ulaşabilecekleri en son noktaya ulaşınca, kan soydaşlarının kendilerinden olağan-üstü şeyler istedikleri peygamberlerin görevlerini açıklamakla son buluyor. Peygamberler sadece tebliğ ederler, müjdeler ve korkuturlar. Bundan sonra insanların konumları, peygamberlere karşı takındıkları ve ahirette karşılığını görecekleri tavır uyarınca belirlenecektir.(Fizilal-il Kuran/Seyyid Kutub)

 

 

قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Failİ müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli  اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ ‘dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir.  رَاَيْتَكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. رَاَيْ  bilmek anlamında kalp fiillerindendir.

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَتٰيكُمْ  şart fiili olup, elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَذَابُ  fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup lafzen mecrurdur. Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri,  فأخبروني  şeklindedir.

بَغْتَةً  hal olup fetha ile mansubdur.  جَهْرَةً  atıf harfi  اَوْ  ile makabline matuftur. يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ  cümlesi  اَرَاَيْتَكُمْ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

هَلْ  istifham harfidir.  يُهْلَكُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir.  اِلَّا  hasr edatıdır. الْقَوْمُ  naib-i fail olup damme ile merfûdur. الظَّالِمُونَ  kelimesi  الْقَوْمُ ‘nun sıfatı olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker salim  kelimeler harfle îrablanır. 

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الظَّالِمُونَ  kelimesi sülâsî mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr, taaccüp ve tevbih manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

قُلْ  kelimesi çok önemlidir. Aslında bütün ayetlerin başında bir  قُلْ  lafzı vardır ama önemli olan hususlarda  قُلْ  lafzı açık olarak söylenmiştir. 

اَرَاَيْتَكُمْ  fiili, ilim manasında kullanılmıştır. Bu kullanımda, sebeb müsebbeb alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Zikredilen rüyet, kastedilen ise ilim olan müsebbeptir. Akli ve görünmez olan bir bir durum, gözle görülen, canlı bir şey menziline konulmuştur. 

اَرَاَيْتَكُمْ , dikkat çekme tabirlerinden biridir.  اَرَاَيْتَ  ve benzerlerindeki  تَ  zamiri faildir.  ك  (veya كُمْ ) ise Basra ekolüne göre  ت ’nin anlamını tekid eden bir hitap harfidir ve îrabdan mahalli yoktur. Tekidin sebebi, muhatabın gafletinin derinliğini vurgulamaktır. Aynı uyuyan kimseyi sarsmak gibi. Çünkü derin uykuya dalmış olan kişi hem elle hem de dille uyandırılır. (Dr. Mustafa Kayapınar, Belâgatta Talebî İnşâ)

اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً  cümlesi, şart üslubunda gelmiş itiraziyyedir. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Şartın, takdiri فأخبروني (Bana haber verin) olan cevabı, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Bu takdire göre, mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

عَذَابُ اللّٰهِ  izafetinde Allah lafzına muzâf olan  عَذَابُ  tazim edilmiştir.

 اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ  ifadesinde istiare sanatı vardır. Azap, gelmek fiilinin faili yapılarak bir şahsa benzetilmiştir. Azabın bir şahıs gibi gelecek olması azabın şiddetini, azametini artırmaktadır. Ayrıca ayette azabın lafz-ı celâle izafe edilmesi onun korkunçluğunu tekit etmektedir. Bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.

Hal olan  بَغْتَةً , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlarla yapılan ıtnâb sanatıdır.

جَهْرَةً  muhayyerlik bildiren اَوْ  atıf harfiyle  ًبَغْتَةً ‘e atfedilmiştir. Cihet-i camia tezattır. Kelimeler arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

بَغْتَةً , “bir şeyin anlaşılmaksızın ve belirtileri ortaya çıkmaksızın (aniden) gerçekleşmesi” anlamında olduğu içindir ki  ًبَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً   aniden ya da göz göre göre denilerek cehrin karşılığında kullanılmıştır. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t -Te’vîl)

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur. Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ  cümlesi,  اَرَاَيْتَكُمْ  fiilinin ikinci mef’ûlü konumundadır.

هَلۡ  inkârî istifham harfi, nefy manasındadır. Cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber, inkârî kelamdır. Muzari fiil teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Nefy harfi  هَلْ  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiille naib-i fail arasındadır.  يُهْلَكُ  maksûr/sıfat, الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ  maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat, ale’l-mevsûftur. 

Bu istifham, takrir içindir. Yani helakin kendilerine mahsus olduğunu açıklamak üzere onlara da demektir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

يُهْلَكُ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127) 

الظَّالِمُونَ  kelimesi  الْقَوْمُ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Zamir makamında  الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ  [zalimler topluluğu] ifadesinin kullanılması, onların zulmünü tescil etmek ve helak sebebi olarak iman yerine küfrü koymak olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)