وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَهُوَ | ve O’dur |
|
2 | الَّذِي | kimse |
|
3 | جَعَلَ | yaratan |
|
4 | لَكُمُ | sizin için |
|
5 | النُّجُومَ | yıldızları |
|
6 | لِتَهْتَدُوا | yol bulasınız diye |
|
7 | بِهَا | onlarla |
|
8 | فِي |
|
|
9 | ظُلُمَاتِ | karanlıklarında |
|
10 | الْبَرِّ | karanın |
|
11 | وَالْبَحْرِ | ve denizin |
|
12 | قَدْ | gerçekten |
|
13 | فَصَّلْنَا | biz genişçe açıkladık |
|
14 | الْايَاتِ | ayetleri |
|
15 | لِقَوْمٍ | bir toplum için |
|
16 | يَعْلَمُونَ | bilen |
|
İnsanlar çok eski dönemlerden beri yolculuk ederken yön tayininde bazı yıldızların ve yıldız kümelerinin konumundan yararlanırlar. Özellikle henüz pusulanın icat edilmediği çağlarda büyük önem taşıyan bu durum, bugün de modern imkânların bulunmadığı şartlarda önemini korumaktadır. Yıldızların konumlarından yararlanılsın veya yararlanılmasın, onların kozmik düzeni –Allah bu düzeni devam ettirdiği sürece– ilâhî kudretin işareti olma özelliğini koruyacaktır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 444-445
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. لَكُمُ car mecruru جَعَلَ fiiline mütealliktir. النُّجُومَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لِ harfi, تَهْتَدُوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle جَعَلَ fiiline mütealliktir.
تَهْتَدُوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. بِهَا car mecruru تَهْتَدُوا fiiline mütealliktir.
ف۪ي ظُلُمَاتِ car mecruru تَهْتَدُوا ’deki failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, سائرين أو كائنين في ظلمات البر (yeryüzünün karanlıklarında bulunan veye yürüyen) şeklindedir. Aynı zamanda muzâftır. الْبَرِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْبَحْرِ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, Atıf olan اَوْ ’den sonra, Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, Atıf olan اَوْ ’den sonra, Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gelmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَهْتَدُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi هدي ’dır.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Fiil cümlesidir. قَدْ tahkik içindir, yani tekid ifade eder. فَصَّلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
الْاٰيَاتِ mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. لِقَوْمٍ car mecruru فَصَّلْنَا fiiline mütealliktir. يَعْلَمُونَ cümlesi قَوْمٍ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
يَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَصَّلْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi فصل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede her iki rüknun de marife olması kasr ifade etmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. هُوَ maksûr/mevsûf, الَّـذ۪ٓي sıfat/maksûrun aleyh olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir. Yani o sizin yaradanınızdır, başkası değil.
Bu haberden ilk maksat; Allah Teâlâ’nın ilâhlıktaki birliğine delil getirmektir. Bunun için iki taraf da marife olarak gelerek kasr üslubu kullanılmıştır. Muhataplar yıldızları Allah’ın yarattığını ve insanların bu yıldızlarla yolunu bulmasının Allah sayesinde olduğunu kabul ediyorlardı ama bunun gereği olarak ibadeti Allah’a tahsis etmiyorlardı. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Haber konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin sıla cümlesi olan جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder.(Hâlidî, Vakafat, S.107)
Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak, tazim ve gelen habere dikkat çekmek içindir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَكُمُ ,ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ cümlesi, masdar tevilinde olup harf-i cerle جَعَلَ fiiline mütealliktir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ف۪ي ظُلُمَاتِ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla ظُلُمَاتِ içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü ظُلُمَاتِ hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
Tezat nedeniyle birbirine atfedilen الْبَرِّ - الْبَحْرِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ظُلُمَاتِ kelimesinin, karaya ve denize izafe edilmesi, aralarındaki ilgi sebebiyledir. Çünkü yıldızlarla yolu bulma ihtiyacı, ancak o zaman belirmektedir ya da karanın ve denizin karanlıklarından maksat, bilinmeyen yollardır; bu yollar, mecazî olarak karanlıklar diye ifade edilmiştir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
ظُلُماتِ kelimesinin البَرِّ والبَحْرِ kelimelerine izafe edilmesi في manasındadır. Çünkü karanlık bu mekanlarda vaki olur. Yani karanlıkta bu mekânlarda yürürken yolu bulmak için demektir. İzafette bu في harfinin manasını uygun görmeyenler de لِ manasında kabul edebilir.(Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t -Tenvîr)
Allah Teâlâ’nın insanlara lütfettiği bir kısım nimetlerin zikredilmesi ile Allah'ın yaratıcı kudretinin yüceliği sergilenmektedir. Asıl amaç yüce kudretini muhataba göstermektir.
Kevni ayetlerin sayılmasının altında bu yüceliği vurgulama amacı vardır. Bu idmac sanatıdır.
قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
İstînâfiyye ve itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin başındaki قَدْ tekid içindir. Tahkik ifade eder. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. قَدْ mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.
قَدْ sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Muzari fiilin başına geldiği zaman bazen azlık bazen de çokluğa delâlet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre; fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa قَدْ harfi, başına geldiği fiil için ister mazî ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Fiilin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.
Ayetin başındaki gaib zamirden bu cümlede azamet zamirine geçişte, iltifat sanatı vardır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَعْلَمُونَ cümlesi, لِقَوْمٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. لِقَوْمٍ ‘in nekreliği tazim içindir.
Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Müstenef bir cümledir. Tescil, tebliğ ve iman etmeyenlere mazeret kalmaması için gelmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Ayetlerin tafsilatlı olarak açıklaması bütün insanlara müteveccih iken bunun bilen bir topluma tahsis edilmesi onların bu ayetlerden daha fazla yarar sağlamaları sebebiyledir.(Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Ayette bahsedilen ilim akıl manasında olabilir. Binaenaleyh [Biz ayetleri, bilen kimseler için gerçekten açıkça beyan ettik…] ifadesi, Bakara Suresinde geçen, [Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında aklı ile düşünen kimseler için nice ayetler vardır] ayetiyle, [Hakikat, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde hâlis akıl sahipleri için elbet ibret verici deliller vardır. (Âl-i imran Suresi, 190)] ayetinin benzeridir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)