A'râf Sûresi 137. Ayet

وَاَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذ۪ينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْاَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنٰى عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ بِمَا صَبَرُواۜ وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ  ...

Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını), toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, onların sabretmeleri karşılığında gerçekleşti. Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَوْرَثْنَا ve mirasçı kıldık و ر ث
2 الْقَوْمَ milleti ق و م
3 الَّذِينَ
4 كَانُوا olan ك و ن
5 يُسْتَضْعَفُونَ hor görülüp ezilmekte ض ع ف
6 مَشَارِقَ doğularına ش ر ق
7 الْأَرْضِ yerin ا ر ض
8 وَمَغَارِبَهَا ve batılarına غ ر ب
9 الَّتِي öyle ki
10 بَارَكْنَا bereketlendirdik ب ر ك
11 فِيهَا içini
12 وَتَمَّتْ ve tam yerine geldi ت م م
13 كَلِمَتُ (verdiği) sözü ك ل م
14 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
15 الْحُسْنَىٰ güzel ح س ن
16 عَلَىٰ üzerine
17 بَنِي oğulları ب ن ي
18 إِسْرَائِيلَ İsrail
19 بِمَا yüzünden
20 صَبَرُوا sabretmeleri ص ب ر
21 وَدَمَّرْنَا ve yıktık د م ر
22 مَا şeyleri
23 كَانَ ك و ن
24 يَصْنَعُ yapageldiği ص ن ع
25 فِرْعَوْنُ Fir’avn’ın
26 وَقَوْمُهُ ve kavminin ق و م
27 وَمَا ve
28 كَانُوا oldukları ك و ن
29 يَعْرِشُونَ yükselttiyor (sarayları) ع ر ش
 

Allah Teâlâ, İsrâiloğulları’nı Hz. Mûsâ vasıtasıyla Firavun’un zulmünden kurtardıktan sonra onları “İçini bereketle doldurduğumuz ülkenin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık” buyuruyor. Burada işaret edilen bu bereketli ve verimli ülkenin neresi olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Bazı müfessirler âyetteki “doğu tarafı” ile Diyârışam’ın (Filistin-Suriye), “batı tarafı” ile de Mısır’ın kastedildiği (meselâ bk. Zemahşerî, II, 149; Şevkânî, II, 274); bazıları da daha sonra İsrâil soyundan gelen Dâvûd ve Süleyman’ın hâkim olduğu ülkelerin kastedildiği kanaatindedirler (bk. Râzî, XIV, 221). Diğer bir görüşe göre ise burada sadece Diyârışam’a işaret edilmiştir. Nitekim âyetin devamında yer alan “bereketlerle doldurduğumuz” şeklindeki niteleme de bunu gösterir. Zira akarsuları ve bitki örtüsü gibi zenginlikleri bakımından belirtilen nitelemeye yalnızca bu bölge uygun düşmektedir (meselâ bk. İbn Atıyye, VII, 147; İbn Kesîr, III, 464). İsrâiloğulları’nın hâkimiyetine verilen bu yer, Mâide sûresinin 21. âyetinde “Allah’ın size yazdığı kutsal toprak” diye anılıyor. İsrâ sûresinin başında da Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan bahsedilirken, bu sûrede sözü edilen yer hakkındaki aynı niteleme ile (bâreknâ) “çevresini mübarek (bereketli, verimli) kıldığımız Mescid-i Aksâ…” şeklinde söz edilmektedir. Şu halde İsrâiloğulları’nın hâkimiyetine verilen yer sadece Filistin olmalıdır (bk. Ateş, III, 385; Mevdûdî, II, 81; ayrıca bk. Mâide 5/21-26).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 579-580

 

  دمر Demera : Bir şeyi ona hakim olacak şekilde yok etmek ve helak etmek demektir. Türkçede de bununla paralel anlamda kullanılmaktadır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de tef’il babında fiil ve mastar olarak toplam 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli dumur (a uğramaktır). (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَاَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذ۪ينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْاَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. اَوْرَثْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. الْقَوْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  الْقَوْمَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ  ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانُوا  nakıs, damme üzere mebni mazi fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. يُسْتَضْعَفُونَ  cümlesi, كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  

يُسْتَضْعَفُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. مَشَارِقَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.

الْاَرْضِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مَغَارِبَهَا   atıf harfi  وَ ’la  مَشَارِقَ ‘ya matuftur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl  مشارق الأرض ومغاربها  ‘nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  بَارَكْنَا ف۪يهَا ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.

بَارَكْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا   fail olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا  car mecruru  بَارَكْنَا  fiiline mütealliktir.

Has ism-i mevsûller marife isimden sonra geldiğinde kelimenin sıfatı olur. Cümledeki yerine göre onun unsuru (Fail, mef’ûl,muzâfun ileyh) olur. (Arapça Dil Bilgisi, Nahiv, Dr. M.Meral Çörtü,s; 44)

يُسْتَضْعَفُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsî fiili  ضعف ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.

بَارَكْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi  برك ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوْرَثْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ورت ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 


وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنٰى عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ بِمَا صَبَرُواۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَمَّتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir. كَلِمَتُ  fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الْحُسْنٰى  kelimesi  كَلِمَتُ  ‘nun sıfatı olup elif üzere mukadder damme  ile merfûdur. عَلٰى بَن۪ٓي car mecruru  تَمَّتْ  fiiline müteallik olup, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti  ى dir. İzafetten dolayı  ن  harfi mahzuftur.  اِسْرَٓاء۪يلَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. مَا  ve masdarı müevvel  بِ  harfi ceriyle  تَمَّتْ  fiiline mütealliktir.

صَبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْحُسْنٰى  kelimesi ism-i tafdildir. İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  دَمَّرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ  ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانَ ’nin ismi müstetir takdiri  هو ‘dir. يَصْنَعُ  cümlesi, كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  

يَصْنَعُ  damme ile merfû muzari fiildir. فِرْعَوْنُ  fail olup damme ile merfûdur. Gayrı munsariftir. قَوْمُهُ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا يَعْرِشُونَ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانُوا  nakıs, damme üzere mebni mazi fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. يَعْرِشُونَ  cümlesi, كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  

يَعْرِشُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

دَمَّرْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  دمر ‘dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَاَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذ۪ينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْاَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Cümledeki varis olmaktan murat İsrailoğullarına ihsan olarak verilen ve geri alınmayan nimetlerdir. Varis için de miras böyledir. Miras, mirası veren kişiye geri dönmez. Bu lafızda tasrîhî ve tebeî istiare vardır. Çünkü varis olmak, baki kalmak anlamında kullanılmıştır. 

Veraset mülk edinmede ve hak sahibi olmada kullanılan en güçlü lafızdır; çünkü fesh edilmez, geri dönülmez, reddetmekle iptal edilmez ve düşürülmez. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)

الْقَوْمَ  için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ  cümlesi, nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كان ’nin haberi olan  يُسْتَضْعَفُونَ  ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesiyle hüküm takviye edilmiştir. Fiil muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

يُسْتَضْعَفُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

وَمَغَارِبَهَا , ikinci mef’ûl olan  مَشَارِقَ الْاَرْضِ ‘ye tezat nedeniyle atfedilmiştir. 

مَغَارِبَهَا  için sıfat konumundaki müfret müennes has ism-i mevsûl  الَّت۪ي ‘nin sılası olan  بَارَكْنَا ف۪يهَا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, istikrar ve temekkün ifade etmiştir.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

اَوْرَثْنَا  ve  بَارَكْنَا  fiillerinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. 

الَّت۪ي - الَّذ۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

مَشَارِقَ - مَغَارِبَهَا  arasında tıbâk-ı îcab ve murââti nazîr sanatları vardır.

İsrailoğullarının varis kılındığı yerlerin doğu ve batı olarak açıklanması, taksim sanatıdır.


وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنٰى عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ بِمَا صَبَرُواۜ 

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la  وَاَوْرَثْنَا  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. 

Cümlenin başındaki azamet zamirinden bu cümlede Rab ismine iltifat sanatı vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Veciz ifade kastına matuf   كَلِمَتُ رَبِّكَ  izafetinde, Hz.Peygambere ait zamirin Rab ismine muzafun ileyh olmasıyla Hz.Peygamber, yine Rab ismine muzaf olmasıyla da  كَلِمَتُ , şan ve şeref kazanmıştır.

Ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade eden  الْحُسْنٰى  kelimesi  كَلِمَتُ  için sıfat olarak ıtnâb sanatıdır. 

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا  ve akabindeki  صَبَرُوا  cümlesi, masdar tevilinde olup  بِ  harfi ile  تَمَّتْ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 


وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ

 

Cümle atıf harfi  وَ ’ la, وَاَوْرَثْنَا  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.  

دَمَّرْنَا  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَٓا ‘nın sılası olan  كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ  cümlesi, nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كان ’nin haberi olan  يَصْنَعُ  ‘nun muzari fiil cümlesi olarak gelmesiyle hüküm takviye edilmiştir. Fiil muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Cümledeki ikinci ism-i mevsûl ve aynı üslupta gelen sılası, birinciye temasül nedeniyle atfedilmiştir. 

كَان ’nin iki haberinin de muzari fiil olarak gelmesi teceddüt ve tekerrüre delalet eder. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

كَانَ - كَانُوا  kelimeleri arasında iştikak cinası, tekrarlanmasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ  sözü manayı muhatabın zihninde canlandırmak için mazi fiil yerine muzari fiille gelmiştir.  مَا كَانُوا يَعْرِشُونَ  cümlesi de böyledir. 

دَمَّرْنَا - يَصْنَعُ  ve  دَمَّرْنَا - يَعْرِشُونَ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı hafî, يَصْنَعُ - يَعْرِشُونَ  kelimeleri arasında ise murâât-i nazîr sanatı vardır.

يَعْرِشُونَ  fiilinin piramitler ve heykellerde olduğu gibi binaları yükseltmek manasında olması da caizdir. Bu kelime  دَمَّرْنا  fiiline münasiptir. Yüksek binalar arşa benzetilmiştir. Ama  يَعْرِشُونَ  fiilinin devlet ve mülk (saltanat) manasında müstear olması da caizdir.  دَمَّرْنا  fiili de muraşşaha manası için gelmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Sayfadaki ayetlerin fasılalarını teşkil eden  و- نَ  ve  ي - نَ  harflerinden oluşan ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.