هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحاً لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ ١٨٩
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هُوَ | O’dur |
|
2 | الَّذِي | ki |
|
3 | خَلَقَكُمْ | sizi yarattı |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | نَفْسٍ | nefisten |
|
6 | وَاحِدَةٍ | bir tek |
|
7 | وَجَعَلَ | ve var eti |
|
8 | مِنْهَا | ondan |
|
9 | زَوْجَهَا | eşini |
|
10 | لِيَسْكُنَ | (gönlü) sukün bulsun diye |
|
11 | إِلَيْهَا | onunla |
|
12 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
13 | تَغَشَّاهَا | eşini sarıp örtünce |
|
14 | حَمَلَتْ | (eşi) yüklendi |
|
15 | حَمْلًا | bir yük |
|
16 | خَفِيفًا | hafif |
|
17 | فَمَرَّتْ | gezdirdi |
|
18 | بِهِ | onu |
|
19 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
20 | أَثْقَلَتْ | (yükü) ağırlaşınca |
|
21 | دَعَوَا | ikisi beraber du’a ettiler |
|
22 | اللَّهَ | Allah’a |
|
23 | رَبَّهُمَا | Rableri |
|
24 | لَئِنْ | eğer |
|
25 | اتَيْتَنَا | bize verirsen |
|
26 | صَالِحًا | iyi güzel (bir çocuk) |
|
27 | لَنَكُونَنَّ | elbette oluruz |
|
28 | مِنَ | -den |
|
29 | الشَّاكِرِينَ | şükredenler- |
|
“Can” diye çevirdiğimiz âyetteki nefs kelimesi eski tefsirlerde genellikle Hz. Âdem olarak yorumlanmıştır (meselâ bk. Taberî, IX, 143; Kurtubî, VII, 337; Şevkânî, II, 313). Ancak Fahreddin er-Râzî’nin de geniş olarak açıkladığı gibi bu yorum önemli problemlere yol açmaktadır. Her şeyden önce, eğer âyetteki nefis kelimesiyle Hz. Âdem’in, ondan yaratılan “eş” ile de Havvâ’nın kastedildiği kabul edilecek olursa, bu durumda âyetin devamındaki bilgiye göre onların çocukları doğduktan sonra Allah’a ortak koşmuş oldukları sonucu çıkmaktadır. Halbuki ne Kur’ân-ı Kerîm’in başka bir yerinde ne hadislerde ne de diğer İslâmî kaynaklarda Âdem ile Havvâ’nın şirke saptıklarına dair bilgi bulunmaktadır; aksine onların yasaklanan meyveyi yemelerinin ardından, İslâmî literatürde zelle diye adlandırılan bu hatalarından ötürü bile ağır bir üzüntü ve pişmanlık duyup hemen tövbe ettikleri ifade edilmektedir.
Bu durumda Râzî’nin, Kaffâl’ın görüşü olarak verdiği yorum ve buna dayanarak yaptığı açıklamalar daha isabetli görünmektedir. Buna göre âyette gerçekten vuku bulmuş bir olaydan değil, bir “temsil”den söz edilmekte ve bununla da müşriklerin cahilliklerine ve şirk iddialarına işaret edilmektedir. Buradan hareketle Râzî âyete şöyle bir yorum getirmektedir: “O yüce Allah sizin her birinizi bir candan yaratmış; insanlıkta erkeğe eşit bir insan olarak eşini de yine aynı cinsten (özden) yaratmıştır (erkek bir asıldan, kadın ise başka bir asıldan yaratılmış değildir). Erkek eşine yaklaştıktan sonra kadının hamile olduğu anlaşılınca, rablerine, ‘Andolsun, bize kusursuz bir çocuk verirsen (lutuf ve ihsanından dolayı) kesinlikle (sana) şükredenlerden olacağız!’ diyerek dua ederler. Fakat Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, bu verilenle ilgili olarak Allah’a ortaklar koşmaya kalkışırlar; çünkü bazan natüralistler gibi bu çocuğun yaratılışını tabiat güçlerine, bazan müneccimler gibi yıldızlara, bazan da putperestler gibi putlara nisbet ederler” (XV, 86-87). Kuşkusuz burada, aşağıda söz konusu edilecek olan şirk inancına ve putperestlerin yanlışlarına dair âyetlere bir geçiş olmak üzere, özellikle müşriklerin tutumları anlatılarak dolaylı bir üslûpla genel bir uyarıda bulunulmaktadır.
Bu iki âyette erkek ile kadının yaratılıştaki eşitliği, erkeğin kadına karşı hissettiği duygusal ilgi, bunun ardından gelen cinsel birleşme ve nihayet bu birleşmeden çocuğun doğması kısaca anlatılmak suretiyle insan soyunun çoğalma süreci özetlenmiş bulunmaktadır. Fakat bütün bunları yapıp yaratanın yüce Allah olduğunun bilinmesi gerekir. Yaratılışta O’nu dışlayan veya başka yaratılış sebeplerini O’na denk yahut O’nun üstündeymiş gibi gören her inanç bir şirktir. Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekke putperestleri çeşitli putlarını yüce Allah’a bu şekilde ortak koştukları gibi dünyanın çeşitli kültürlerinde muhtelif kavimler de birçok yer veya gök cisimlerini, ata ruhlarını vb. yaratılmışları tanrı tanımak suretiyle şirke sapmışlardır. Fakat Allah bütün bu ortak koşulan şeylerden münezzehtir, yücedir. Kimi insanların ihtiyaç duyunca Allah’a yakarıp işi bitince nankörlük ettiklerini bildiren başka âyetler de vardır (Yûnus 10/22; Ankebût29/65; Rûm 30/33).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 644-645
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
خَلَقَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ نَفْسٍ car mecruru خَلَقَكُمْ fiiline mütealliktir. وَاحِدَةٍ kelimesi نَفْسٍ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. جَعَلَ مِنْهَا cümlesi, atıf harfi وَ ’ la sılaya matuftur.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. مِنْهَا car mecruru جَعَلَ fiiline mütealliktir. زَوْجَهَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لِ harfi, يَسْكُنَ fiilini gizli أن ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel لِ harf-i ceriyle جَعَلَ fiiline mütealliktir.
يَسْكُنَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. اِلَيْهَا car mecruru يَسْكُنَ fiiline mütealliktir.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, Atıf olan اَوْ ’den sonra, Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra.Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً فَمَرَّتْ بِه۪ۚ
فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. تَغَشّٰيهَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَغَشّٰيهَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Şartın cevabı حَمَلَتْ حَمْلاً ‘dir.
حَمَلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. حَمْلاً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. خَف۪يفاً kelimesi حَمْلاً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. مَرَّتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. بِه۪ car mecruru مَرَّتْ fiiline mütealliktir.
(لَمَّا) edatı; a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَغَشّٰيهَا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi غشو ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
خَف۪يفاً kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحاً لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. اَثْقَلَتْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَثْقَلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. Şartın cevabı دَعَوَا اللّٰهَ ‘dir.
دَعَوَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi, fail olarak mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. رَبَّهُمَا lafza-i celâlden bedel veya sıfatı olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
إِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْتَنَا şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. صَالِحاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
نَكُونَنَّ nakıs, fetha üzere mebni muzari fiildir. نَكُونَنَّ ’nin ismi müstetir olup takdiri نحن ’dur. Fiilin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. مِنَ الشَّاكِر۪ينَ car mecruru تَكُونَنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallik olup, cer alameti ى ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
Mahzuf kasem cümlesi, دَعَوَا ‘daki failin hali olarak mahallen mansubdur. Takdiri, دعوا الله مقسمين لئن. (Yemin ederek Allah’a dua ettiler.)şeklindedir.
Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَثْقَلَتْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi ثقل ’dir.
اٰتَيْتَنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi أتي ‘dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
صَالِحاً kelimesi sülâsî mücerredi صلح olan fiilin ism-i failidir.
الشَّاكِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerredi شكر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin sıla cümlesi olan خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, haberin önemini vurgulamak, tazim ve gelen habere dikkat çekmek içindir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
نَفْسٍ ‘deki nekrelik nev ve bir manasında adet ifade eder.
نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ibaresinde Âdem (a.s.) kastedilmiştir. Manayı tekid için gelmiş وَاحِدَةٍ kelimesi نَفْسٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Aynı üsluptaki وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ cümlesi, sıla cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur مِنْهَا , ihtimam için mef’ûl olan مِنْهَا ‘ya takdim edilmiştir.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيَسْكُنَ اِلَيْهَا cümlesi, masdar tevilinde olup harf-i cerle جَعَلَ fiiline mütealliktir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
خَلَقَكُمْ - جَعَلَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Nefs kelimesinin bir olmakla vasıflanmasında idmâc vardır: İbret ve öğüt birarada ifade edilmiştir. مِن harfi de ibtidâiyye manasındadır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Bu cümle, bu surenin başında icmalî olarak temas edilen, Âdem as'ın şahsında insanların yaratılışı ve tasvirleri için bir çeşit açıklamadır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً فَمَرَّتْ بِه۪ۚ
Tertip ifade eden فَ harfi ile gelen cümle, جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada inşâ cümlesi haber cümlesine atfedilmiştir. Şart cümlesinin haberî manada olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır. Haber cümlesinden inşâ cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır.
Şart üslubunda gelen terkipte لَمَّا edatı, حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan şart cümlesi تَغَشّٰيهَا , şart manalı zaman zarfı لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)
لَمَّا ; maziden önce ‘vakta ki,...dığı zaman’ manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
تَغَشّٰيهَا fiili cinsî münasebetten kinayedir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
خَف۪يفاً kelimesi, mef’ûlü mutlak olan حَمْلاً için sıfattır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
فَمَرَّتْ بِه۪ cümlesi, aynı üsluptaki …حَمَلَتْ cümlesine atıf harfi فَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا
فَ atıf harfidir. Cümle önceki şart cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Şart üslubunda gelen terkipte لَمَّا edatı, حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اَثْقَلَتْ şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi olan دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
رَبَّهُمَا , lafza-i celâlden bedeldir. Bedel ıtnâb sanatı babındandır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâl ve Rab isminin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.
İşin önemini vurgulamak ve ikazı artırmak için, ayetin başındaki هُوَ zamirinden dönülerek Allah lafzının açık isim olarak getirilmesi ıtnâb ve iltifat sanatıdır.
Lafza-i celâlle Rab isminin birlikte gelmesi, O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını vurgulamak içindir.
رَبَّهُمَا izafetinde Rab isminin هُمَا zamirine muzâf olmasında, onları şereflendirmek yanında Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır.
اللّٰهَ - رَبَّهُمَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحاً لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
Dua için tefsiriyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.
Şart üslubunda gelen terkipte ل ; mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasemle birlikte, kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Şart cümlesi olan اٰتَيْتَنَا صَالِحاً , mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şartın cevabı, kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
صَالِحاً takdiri ولدا olan mahzuf mef’ûlün sıfatıdır. Mef’ûlün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart ve mukadder cevap cümlesinden oluşan terkip şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber inkârî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ cümlesi kasemin cevabıdır. Nakıs fiil كاَن ‘nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden bu isim cümlesi, لَ ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasemin cevap cümlesinde de îcaz-ı hazif sanatı vardır. مِنَ الشَّاكِر۪ينَ , car mecruru كاَن ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
İsim cümlesi formunda gelen cevap sebat, temekkün ve istikrar ifade ederek onların bu sözlerinde ne kadar kararlı olduklarını göstermiştir. Tekid lamı ve şeddeli tekid nûnu bu kararlılığı pekiştirmiştir.
الشَّاكِر۪ينَ ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
حَمَلَتْ - حَمْلاً kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
خَف۪يفاً - اَثْقَلَتْ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Sükunet bulmak, vakıaya münasip olarak erkeğe nispet edilmiştir.
Çocuk sahibi olmayı tabiata havale ederek şirk koşuluyor, çocuğun başarıları ve güzellikleri bizzat kendilerinden veya çocuktan gelir sanılıyor. Allah’ı unutup kendini tamamen çocuğa hasretmek vs. manaları düşünebiliriz.
Burada tek bir nefisten murad Âdem (a.s)’dır. Ondan bütün insanları yaratmak Allah Teâlâ’nın kudretine, azametine delalet ederken bir taraftan da yaratılışın aslına tenbih vardır. Allah Teâlâ’nın azametine ve kudretine delalet eden kinayedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)