A'râf Sûresi 43. Ayet

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...

Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık. Altlarından da ırmaklar akar. “Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler” derler. Onlara, “İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!” diye seslenilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَزَعْنَا ve çıkarıp atmışızdır ن ز ع
2 مَا ne varsa
3 فِي içinde
4 صُدُورِهِمْ göğüsleri ص د ر
5 مِنْ -den
6 غِلٍّ kin- غ ل ل
7 تَجْرِي akmaktadır ج ر ي
8 مِنْ
9 تَحْتِهِمُ altlarından ت ح ت
10 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
11 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
12 الْحَمْدُ hamdolsun ح م د
13 لِلَّهِ Allah’a
14 الَّذِي o ki
15 هَدَانَا lutfedip bizi getirdi ه د ي
16 لِهَٰذَا buraya
17 وَمَا
18 كُنَّا biz ك و ن
19 لِنَهْتَدِيَ (doğruyu) bulamazdık ه د ي
20 لَوْلَا eğer
21 أَنْ
22 هَدَانَا bizi getirmeseydi ه د ي
23 اللَّهُ Allah
24 لَقَدْ muhakkak
25 جَاءَتْ getirmişler ج ي ا
26 رُسُلُ elçileri ر س ل
27 رَبِّنَا Rabbimizin ر ب ب
28 بِالْحَقِّ gerçeği ح ق ق
29 وَنُودُوا onlara seslenildi ن د و
30 أَنْ
31 تِلْكُمُ işte size
32 الْجَنَّةُ cennet ج ن ن
33 أُورِثْتُمُوهَا o size miras verildi و ر ث
34 بِمَا karşılık
35 كُنْتُمْ ك و ن
36 تَعْمَلُونَ yaptıklarınıza ع م ل
 

Allah cennet ehlinin ruhlarını her türlü kötü duygulardan, bilhassa toplumsal sevgi ve kardeşliğin en büyük engellerinden olan kin ve öfkeden arındıracaktır. Bu sebeple cennet bir “barış ve esenlik yurdu” (bk. En‘âm 6/127; Yûnus 10/25) olacak; orada bulunanların ayaklarının altından cennet ırmakları akacak; onlar, ruhlarını arındıran, kendilerini cennetin güzelliklerine kabul buyuran Allah’a şükürlerini “Bizi bu nimete kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bize bahşetmeseydi biz kendiliğimizden elde edemezdik” diyerek dile getireceklerdir. Bu ruhanî arınmışlık ve cennet nimetleri kuşkusuz Allah’ın lutfudur. Fakat o lutfa ancak iman ve hayırlı işlerle liyakat kazanıldığı için Allah’a hamdeden cennet ehline “İşte size cennet. Yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık o size verildi” diye seslenilecektir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 527

 

 

Resûl-i Ekrem’in buyurduğuna göre, Cennet’e giren herkese ,daha cok sevinip şükretmesi için Cehennem’deki yeri gösterilecek ve kötü işler yapsaydi oraya gireceği kendisine hatırlatılacaktır. Cehennem’e giren herkese de , daha cok üzülüp pişman olamasi için Cennet’teki yeri gösterilecek ve iyi işler yapsaydı oraya gireceği söylenecektir. (Buhâri,Rikak 51).
Resûl-i ekrem başka bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

Riyazus Salihin, 1896 Nolu Hadis
Ebû Saîd ve Ebû Hureyre radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz cennette ebediyyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak, hiç hastalanmayacaksınız; hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.”
(Müslim, Cennet 22. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 41) 

 

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَزَعْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ف۪ي صُدُورِهِمْ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْ غِلٍّ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf haline mütealliktir.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ  cümlesi,  صُدُورِهِمْ ‘deki zamirin hali olarak mahallen mansubdur.

تَجْر۪ي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْ تَحْتِهِمُ  car mecruru, تَجْرِي  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاَنْهَارُ  fail olup damme ile merfûdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette fiil cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli,  الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا ‘dur. قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

الْحَمْدُ  mübteda olup damme ile merfûdur.  لِلّٰهِ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , lafza-i celâlin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  هَدٰينَا لِهٰذَا ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

هَدٰينَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. لِهٰذَا  car mecruru  هَدٰينَا  fiiline mütealliktir. 

وَ  atıf harfidir. مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كُنَّا  nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. نَا  mütekellim zamiri  كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. 

لِنَهْتَدِيَ  fiiline dahil olan  لِ , lâmul cuhuddur. Muzariyi gizli bir  أن ’le nasb ederek masdara çevirmiştir. أن  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ceriyle  كُنَّا  ’nın mahzuf haberine mütealliktir.

نَهْتَدِيَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُ  cümlesi, hal olarak mahallen mansubdur.

لَوْلَٓا  cezm etmeyen şart edatıdır. Tahdid için gelmiştir,  هلا  yani “değil mi” manasındadır. اَنْ  ve  masdar-ı müevvel, mahzuf haberin mübtedası olarak mahallen merfûdur. Takdiri;  لولا هداية الله لنا موجودة (Keşke bizde Allah’ın hidayeti olsaydı.) şeklindedir. 

اَنْ  masdariyyedir. هَدٰينَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; لولا أن هدانا الله ما كنّا لنهتدي (Allah bize hidayet etmeseydi biz hidayete ermezdik.) şeklindedir.

Has ism-i mevsûller marife isimden sonra geldiğinde kelimenin sıfatı olur. Cümledeki yerine göre onun unsuru (Fail, mef’ûl,muzâfun ileyh) olur. (Arapça Dil Bilgisi, Nahiv, Dr. M.Meral Çörtü,s; 44)

لَوْلاَ  ‘-meli/-malı, değil mi? ...olsaydı ya’ manasında tahdid ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve nedamet (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdid kelime olarak teşvik anlamına gelse de terim olarak ‘bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir’. Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

Fiil-i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

نْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Ayette lamul cuhuddan sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَهْتَدِيَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftial babındandır. Sülâsîsi هدي  ’dir.

İftial  babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.


لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ


لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

جَٓاءَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir. رُسُلٌ  fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّنَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِالْحَقّ  car  mecruru  رُسُلُ ‘nün mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; جاؤوا متلبسين بالحق (Hak ile geldiler.) şeklindedir.

Fail müzekker ismin cemi mükesseri ise fiil umumiyetle müzekker gelir, bazen müennes de gelebilir. Burada  رُسُلُ  cemi mükesser olduğundan dolayı fiili müennes olarak  جَٓاءَتْ  şeklinde gelebilmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. نُودُٓوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

اَنْ  tefsiriyyedir. İşaret ismi  تِلْكُمُ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ل  harfi buûd yani uzaklık bildiren harf,  كُمُ  muhatap zamiridir.  الْجَنَّةُ  işaret isminden bedel veya sıfat olup damme ile merfûdur. اُو۫رِثْتُمُوهَا  cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

اُو۫رِثْتُمُوهَا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمُ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harfi ceriyle  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiiline mütealliktir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كُنْتُمْ  nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  تَعْمَلُونَ  cümlesi,  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.

تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Cemi müzekker muhatab mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna, veya geçmişte mutat olarak yapılan ve adet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından adet haline getirmiştir. (Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur’ân’da Kullanımı M.Vecih Uzunoğlu)

نُودُٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi  ندي ’dur.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

اُو۫رِثْتُمُو  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ورث ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ

 

Ayetin ilk cümlesi,  اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinden fiil cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

نَزَعْنَا  (çıkarıp attık) fiilinin mazi oluşu kesinlik ifadesi içindir. Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Henüz gerçekleşmemiş olayların mazi fiille ifade edilmesi, Kur’an’ın beyan özelliklerindendir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

نَزَعْنَا  fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.

نَزَعْنَا  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası mahzuftur.  ف۪ي صُدُورِهِمْ  car mecruru bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مِنْ غِلٍّ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.

غِلٍّ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. 

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ  cümlesi, ف۪ي صُدُورِهِمْ ‘deki zamirin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْ تَحْتِهِمُ , ihtimam için fail olan الْاَنْهَارُ ‘ya takdim edilmiştir.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ  cümlesinde mekan alakasıyla aklî mecaz sanatı vardır.

Akan, nehirler değil içindeki sudur. Fiil, hakiki failine değil; mekanına isnad edilmiştir. Kur’an’da bunun benzeri çok ayet vardır. Hepsinde de akma fiili suya değil de nehre isnad edilmiştir. Suyun miktarındaki çokluk ve akış şiddetinden dolayı mecazî isnad yapılmıştır. Sanki nehir, suyun akma fiilinden etkilenmiş, o da akmaya başlamıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kuran-ı Kerim’in birçok ayetinde geçen تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesi, zihinlere yerleştirmek kastıyla tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Hal cümlesinin  و ’sız gelmesi, altlarından ırmaklar akmasının, hal-i müekkide olduğunu ifade eder. Yani bu onların sabit bir vasfıdır.

Sahibinden ayrılmayan sabit bir vasıf kastedildiği, mesela: هذا اخوك عطوف “Bu, çok şefkatli kardeşindir.” cümlesinde olduğu gibi uzunluk, kısalık, esmerlik, sarışınlık vs. sabit vasıfların ifade edildiği hal cümleleri böyledir. Bunlar her zaman “و” sız gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Kin ne kadar insanı rahatsız eden bir şey ki cennetliklere verilecek şeylerin en başında göğüslerden kinin çıkarılması zikredilmiştir.

Kin manasındaki  غِلٍّ  kelimesi Kur’an’da üç yerde geçmiştir. İkisi aynı şekilde gelmiş, biri de dua olarak gelmiştir:  

رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذٖينَ سَبَقُونَا بِالْاٖيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فٖي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَحٖيمٌ  “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin.” (Haşr/10) 

Dünyada da kin ve nefret duygularından kurtulabilmek için bol bol istiğfar çekip bu duayı vird edinebiliriz.

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ  [Kalplerindeki hasedi ve gizli kini çekip çıkardık] sözünde istiare vardır. Çünkü burada gerçek manada çekip çıkarılması mümkün olan bir şey bulunmamaktadır. O yüzden anlam gönüllerinde yer etmiş kini onlara unutturarak ve bu duyguların yerine güzel duygular var etmek suretiyle onların gönlündekini ortadan kaldırdık şeklindedir. Bazı müfessirler bunun anlamı konusunda şöyle demiştir: Cennet ehli derece yüksekliği ve üstün mertebelere ulaşma hususunda birbirine haset etmezler, buradaki  غِلٍّ  haset demektir. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları) 

Burada nehirlerin inananların altından aktığı söylenmiştir. Halbuki başka pek çok yerde nehirlerin cennetin altından aktığı ifade edilmiştir. Burada değişik bir kullanım sözkonusudur. Altından nehir akması, otorite sahibi olmayı ifade eder. Yönetim ondadır. İstediğini elde eder. Firavun da kavmine şöyle diyordu: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Altımdan nehirler akmıyor mu?

Bu ayetten murad şudur: “Cennetliklerin dereceleri, kemâl ve noksanlıklarına göre farklı farklıdır, işte bundan dolayı Hakk Teâlâ onların kalplerinden hasedi silmiş atmıştır. Öyle ki daha düşük derecede olanlar, ileri derecede olanlara haset etmezler.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

الغِلُّ  kelimesi; kin, nefret ve öfke demektir. Başkalarının yaptığı ameller dolayısıyla idrak ettiği ve hoşlanmadığı şeyler dolayısıyla hissettiği duygulardır. Haset;  غِلٍّ cinsinden değil, daha farklı bir hissiyattır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)


  وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ 

 

Cümle, atıf harfi  وَ ’la  تَجْر۪ي مِنْ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. 

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car-mecrur  لِلّٰهِ , mahzuf habere mütealliktir. اَلْحَمْدُ  müsnedün ileyhtir. 

İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meani İlmi)

Lafza-i celâl için sıfat konumunda olan müfret müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ‘nin sılası olan  هَدٰينَا لِهٰذَا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

هَدٰينَا  fiiline müteallik olan car-mecrur  لِهٰذَا  ile hidayete işaret edilmesi tazim ifade etmiştir. Ayrıca  هٰذَا ‘da istiare sanatı vardır. Mahsus şeyleri işaret etmekte kullanılan işaret isimleriyle burada olduğu gibi, akli şeylere işaret edilirse istiare oluşur. Câmi’, her ikisindeki mutlak tahakkuktur.

وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ  cümlesi mekulü’l-kavle matuf veya haldir.  وَ ’ın istînâfiyye olduğu da söylenmiştir. Menfî nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَا كَان ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir, 3/79)

كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s.124) 

Lam-ı cuhudun dahil olduğu  لِنَهْتَدِيَ  cümlesi masdar teviliyle  كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Takdiri,  ما كانوا أهلا للإيمان  [İman etmeye ehil değillerdi.] şeklindedir.

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Onların yeminle teyit ettikleri sözleri de Peygamberlerin getirdiklerine iman etmiş olmalarından dolayı duydukları iftihar ve sevinci ifade etmektedir.   (Ebüssuûd ,İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Bu cümle, cennetteki hallerini açıklayan bir itiraz cümlesidir. Nâr ehlinin azabını açıklayan itiraz cümlesinin mukabilidir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)


لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ

 

Hal konumundaki terkip, şart üslubunda gelmiştir. لَوْلَٓا ‘nın dahil olduğu  لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ  cümlesi şarttır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  هَدٰينَا اللّٰهُ  cümlesi, masdar teviliyle, takdiri  موجودة  olan mahzuf haber için mübteda konumundadır. Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

لَوْلَٓا ’nın, takdiri  ما كنّا لنهتدي [biz hidayete ermezdik] olan cevabı, öncesinin delaletiyle mahzuftur. Cevabın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın hazfi, farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)


 لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ

 

وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  جَٓاءَتْ رُسُلُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

رُسُلُ رَبِّنَا  izafetinde, Rab isminin muzâfun ileyhi olan  نَا  zamiri ve Rab ismine muzâf olan  رُسُلُ , şan ve şeref kazanmıştır.

رَبِّنَا  izafeti, mütekellimin Allah Teâlâ’ya yakın olma ve rububiyet vasfına sığınma isteğine işaret eder.

بِالْحَقِّۜ  car-mecruru,  رُسُلُ ‘nün mahzuf haline mütealliktir.Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Muhatabın Resulü inkâr etmemesine rağmen bu fiilin kasem lâm’ı ve  قَدْ  ile tekid edilmesi, ya nimete kavuştukları zaman resulun kendilerine vadettiği nimetin aynısı olduğu için yaşadıkları hayret ve mutluluk içindir ya da Allah ve Resulüne sena içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

 وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

وَ , istînâfiyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نُودُٓوا  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

اَنْ , nida ile ilgili tefsiriye harfidir.

Tefsir harfi  اَنْ ‘nin dahil olduğu   اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا  cümlesi nidayı açıklayan tefsir cümlesidir.. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Işaret ismi  تِلْكُمُ  mübteda, اُو۫رِثْتُمُوهَا  cümlesi haberdir.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenin önemini vurgulayarak tazim ifade eder. الْجَنَّةُ , ism-i işaretten bedeldir.

Müsned, temekkün ve istikrar ifade eden mazi fiil sıygasında gelmiş ve hükmü takviye ifade etmiştir. 

اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır.

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا ’nın sılası olan  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ , başındaki harf-i cerle birlikte, masdar teviliyle  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiiline mütealliktir.

Masdar-ı müevvel, nakıs fiil  كان ’ nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği, olayı göz önünde canlandırarak dikkatleri artırır.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S. 103)

هَدٰينَا - لِنَهْتَدِيَ  ve  كُنْتُمْ - كُنَّا  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

كُنْتُمْ - مَا كُنَّا  kelimeleri arasında tıbak-ı selb sanatı vardır.

Varis kılınmak; hiç emek çekmeden kavuşmayı ifade eder. Demek ki cenneti aslında biz çalıştıklarımızla kazanmıyoruz. Din de bize mirastır.

[İşte yaptığınız şeyler sebebiyle sizin varis olduğunuz cennet budur] sözü de bir bakıma açık istiaredir. Çünkü miras bir kimsenin ölümünden sonra onun mülkünden hak edinme yoluyla diğer bir insana intikal eden maldır. Kasas Suresi, 58; Âl-i İmran Suresi, 180 gibi ayetlerde Allah’ın yarattıklarına varis olarak nitelenmesi ise mecazdır. Bu mecaz ile anlatılmak istenen şudur: Allah yarattıklarının fani olmalarından göğünün ve yerinin yıkılmasından sonra bakī kalacak olandır. Bu istiarede şöyle düşünülür: Bu müminler dünya yurdunda mükafat ve sevabı hak etmelerini sağlayan ameller yapınca, bu da onlara sadece ahiret yolundaki cennette sağlanabileceği için sanki cennete girmeyi hak etmiş olurlar. Bu sebeple cennet başka bir kavmin ikamet edip göçmesinden sonra müminlerin ikametgahı olmasa bile “müminlere miras kılınma” ile nitelenmesi güzel olmuştur.

Allah isminin telezzüz ve tazim için yapılan tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Bu hitap ya Allah ya da meleklerdendir. Uygun olan, nida edenin Allah Teâlâ olmasıdır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Bu,  أنَّ  edatından hafifletilerek yapılan  أنْ  olup  أنَّهُ  takdirindedir ve bu zamir, “şan” içindir. Buna göre kelamın takdiri şöyledir:  نُودُوا بِاَنَّهُ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ Bana göre en doğrusu, bu  أنْ  edatının, nidanın “tefsiriyye”si olmasıdır. Buna göre ifadenin takdiri,  وَنُودُوا اَىْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ  şeklindedir. Bu meânî alimlerinin görüşü olup buna göre mana, “Tıpkı miras malının mirasçılara geçişi gibi cennet de sizin elinize geçti.” şeklindedir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

بِما كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ifadesindeki  بِ  harfi, sebebiyyedir. Yani amelleri sebebiyle demektir. Bu ameller de iman ve salih ameldir. Bu kelam Allah Teâlâ'nın amelleri sebebiyle onları methetmesi ve teşekkür etmesidir.(Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)