A'râf Sûresi 63. Ayet

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ  ...

Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوَعَجِبْتُمْ şaştınız mı? ع ج ب
2 أَنْ
3 جَاءَكُمْ gelmesine ج ي ا
4 ذِكْرٌ bir Zikir ذ ك ر
5 مِنْ -den
6 رَبِّكُمْ Rabbiniz- ر ب ب
7 عَلَىٰ aracılığı ile
8 رَجُلٍ bir adam ر ج ل
9 مِنْكُمْ içinizden
10 لِيُنْذِرَكُمْ sizi uyarmak için ن ذ ر
11 وَلِتَتَّقُوا ve korunmanız için و ق ي
12 وَلَعَلَّكُمْ ve belki
13 تُرْحَمُونَ merhamete uğrarsınız diye ر ح م
 

Bir peygamber için en zor iş, peygamberliğini kabul ettirmektir. Nitekim birçok âyette tenkitlerin sıklıkla peygamberlik kurumuna yöneltildiği ve peygamberlerin yalancılıkla suçlandığı bildirilmiş; onların gerçek peygamber olduğuna ilişkin aklî ve mûcizevî delillerden söz edilmiş; buna rağmen yalanlamakta direnenler eleştirilerek felâketlere uğradıkları, âhirette de azaba çarptırılacakları haber verilmiştir. Hz. Nûh da kendisini yalan söylemek ve doğru yoldan sapmakla suçlayanlara karşı, derin bir samimiyetle kendisinin asla bir yalancı ve yoldan sapmış olmadığını, bir resul sıfatıyla onlara Allah’ın buyruk ve yasaklarını duyurduğunu, öğütler verdiğini, bilgisinin Allah’tan geldiğini ifade etmiştir. 

“Bir şeyi yerine ulaştırma” anlamına gelen tebliğ, istiare yoluyla “bilinmesi istenen bir konuyu ilgilisine duyurma” mânasında da kullanılır; dinî terminolojide özellikle “bir peygamberin Allah’tan gelen buyruk ve yasakları ümmetine bildirmesi” anlamına gelir. Nasihat ise “bir kimsenin, muhatabını kendi faydasına veya zararına olan hususlarda iyi niyetle uyarması” mânasında kullanılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 193-194). Hz. Nûh’un, “Ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum” şeklindeki sözü, peygamberin Allah’tan gelen vahiy sayesinde tebliğ ve nasihat etmeye lâyık ve ehil bulunduğunu, tebliğ ve nasihatinin kusursuz olduğunu gösterir. 

 Nûh’un 63. âyetteki sözüyle dört şeye işaret edilmektedir: a) Öncelikle ona Allah’tan vahiy gelmiştir; şu halde o bir peygamberdir ve “içlerinden biri”dir, yani yakından tanıdıkları ve dürüst bildikleri bir insandır. b) Amacı insanları uyarmaktır. c) Uyarının gayesi takvâdır, ilâhî buyruklara uyup yasaklardan sakınmaktır. d) Takvânın götüreceği sonuç ise Allah’ın rahmetine mazhar olmaktır. Âyette böylesine yüksek amaçlar taşıyan bir peygamberin tebliğini “şaşkınlık”la karşılamanın anlamsızlığı vurgulanmaktadır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 542-543

 

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ 

 

Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَجِبْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. اَنْ  ve masdar-ı müevvel mahzuf  مِنْ  harf-i ceri ile  عَجِبْتُمْ  fiiline mütealliktir.

جَٓاءَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ذِكْرٌ  fail olup damme ile merfûdur. مِنْ رَبِّكُمْ  car mecruru  ذِكْرٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَلٰى رَجُلٍ  car mecruru  ذِكْرٌ ‘ un mahzuf ikinci sıfatına mütealliktir.  مِنْكُمْ  car mecruru رَجُلٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.   


  لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

لِ  harfi,  يُنْذِرَكُمْ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle  جَٓاءَكُمْ  fiiline mütealliktir.  

يُنْذِرَكُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  atıf harfidir. لِ  harfi,  تَتَّقُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, لِ  harf-i ceriyle  جَٓاءَكُمْ  fiiline mütealliktir

تَتَّقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.  

كُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تُرْحَمُونَ  cümlesi, لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تُرْحَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَتَّقُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftial babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dır. İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir. وقي fiili iftiâl babına girmiş, إوتقي  olmuş, sonra و  harfi  ت 'ye dönüşmüş إتّقي  olmuştur. 

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

يُنْذِرَكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نذر ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا

 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, takdiri  أكذبتم وعجبتم أن جاءكم  olan mukadder istînâfa وَ  ile atfedilmiştir. Hemze inkarî istifham harfidir. Ayet, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mazi fiil sıygasında gelerek hudus, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen mana itibariyle taaccüb ve kınama yani akıldan yoksun bir iş üzere olduklarını bildirme kastı taşıdığından cümle, mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْۜ  cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen  من  harfiyle  عَجِبْتُمْ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

جَٓاءَ  fiilinin  ذِكْرٌ ‘ ya nisbet edilmesi istiare sanatıdır. Canlılara mahsus olan gelme fiili zikre isnad edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı vardır. Zikrin gelmesi ifadesi sebep-müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

عَلٰى رَجُلٍ  ibaresindeki istila manası taşıyan  عَلَيْ  harfinde istiare vardır. Çünkü istila; mülazemet gerektirir. Zikir, رَجُلٍ ‘i kaplamış gibi ifade edilmiştir. رَجُلٍ , binek yerine konmuştur. Sanki o kişinin üzerine binmiş, kontrol onun elindedir. Mülazemet alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatıdır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır. 

Veciz ifade kastına matuf  رَبِّكُمْ  izafetinde Rab isminin inanmayanlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır.

ذِكْرٌ  ve  رَجُلٍ  kelimelerinin nekre gelişi neviyyet içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيُنْذِرَكُمْ  cümlesi, masdar tevilinde olup harf-i cerle  جَٓاءَكُمْ  fiiline mütealliktir.

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üsluptaki  وَلِتَتَّقُوا  cümlesi, masdar teviliyle önceki masdar-ı müevvele matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.

Zikrin uyarmak ve sakındırmak şeklindeki geliş sebeplerinin sayılması taksim sanatıdır.

لِيُنْذِرَكُمْ - لِتَتَّقُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

ْ اَنْ جَٓاءَكُمْ  ifadesi,  مِنْ اَنْ جَٓاءَكُمْ  (size gelmiş olmasına) anlamındadır.  ذِكْرٌ  öğüt demektir. [Rabbinizden, aranızdan bir adama] yani içinizden bir kişinin diliyle. Bu ifadenin bir benzeri,  مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ  [peygamberlerin aracılığıyla bize vadettiklerini] (Âl-i İmrân 3/194) ayetinde de söz konusudur. Zira onlar Nuh (a.s)’ın peygamber olmasına şaşırıyorlar ve “[Allah elçi göndermek isteseydi, melek indirirdi] Biz, ilk atalarımızdan böyle bir şey işitmedik!” [Mü’minûn 23/24] diyorlardı.(Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t -Te’vîl)

Bu kelam, o kâfirlerin, " Şüphesiz, biz seni apaçık bir dalalet içinde görüyoruz"; " Biz seni ancak bizim gibi bir insan görüyoruz..."; " Ve eğer Allah dileseydi elbette melekler indirirdi"; ayetlerinde zikredilip de burada zikredilmeyen sözlerine cevap ve rettir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)


 وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

Ayetin son cümlesindeki  وَ , ta’liliyedir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın nedenini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır. Gayrı talebî inşâ cümlesidir.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. لَعَلَّ nin haberi olan  تُرْحَمُونَ ‘nin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

تُرْحَمُونَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

‘Umulur ki’anlamında olan  لَعَلَّ  harfi, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir, yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ  kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Doktora Tezi, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler)

Tereccî, sevilen bir şeyin meydana gelmesi konusundaki beklentiyi ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ böyle bir konumda değildir. Bunun için bazıları buradaki  لَعَلَّ (umulur ki) harfinin  لَ  manasında olduğunu ya da Allah Teâlâ'nın burada kullarına, onların kendi aralarında konuştuğu gibi hitap ettiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.45)

عسى أن ترحموا  değil de  لعلكم ترحمون  buyurulması bu ifadenin hem şimdiki zaman hem de gelecek zaman ifade etmesidir. Çünkü başında istikbal harfi olmaksızın gelen muzari fiil hem şimdiki zaman hem de gelecek zaman ifade eder.

عسى أن ترحموا  ifadesi ise, sadece gelecek zamanı ifade eder, çünkü manasını gelecek zamana çeviren  أن  harfiyle birlikte gelmiştir. Dolayısıyla bu şimdiki zamanda değil, gelecek zamanda meydana gelecektir. Halbuki rahmet hem şimdiki zamanda hem de gelecek zamanda ve her zaman ümit edilir. Dolayısıyla ayette gelen ifade evladır.

Başka bir şey de:  لعلكم ترحمون  ibaresinde iki kere hitap zamiri geçmiştir. Biri  كم  zamiri, diğeri de و ‘dır. Halbuki  عسى أن ترحموا  ibaresinde hitap zamiri sadece bir kere yer alır. Dolayısıyla ayetteki ibare daha kuvvetli ve tekidlidir. Çünkü isnad tekrarlanmıştır. Yani böylece rahmetin vuku bulacağı onlara iki kere isnad edilmiştir.

Üçüncü olarak; لعلكم ترحمون  ibaresi isim cümlesi, عسى أن ترحموا  ibaresi ise fiil cümlesidir. Bilindiği gibi isim cümlesi fiil cümlesinden daha kuvvetlidir. Dolayısıyla bu cümlenin ifade ettiği rahmet ümidi daha kuvvetlidir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 220) 

Burada  لَعَلّ "umulur ki..." kelimesinin kullanılması, istenen şeyin pek değerli olduğuna, takvanın mutlaka ilâhî rahmeti gerektirmediğine fakat rahmetin Allah Teâlâ'nın lütfuna bağlı bulunduğuna, takva sahibinin, takvasına güvenip Allah Teâlâ'nın azabından emin olamayacağına dikkat çekmek içindir.  (Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)