İnşikak Sûresi 18. Ayet

وَالْقَمَرِ اِذَا اتَّسَقَۙ  ...

Dolunay hâlindeki aya ki,
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْقَمَرِ ve aya ق م ر
2 إِذَا zaman
3 اتَّسَقَ dolunay olduğu و س ق
 

İlk âyetin başındaki “lâ” edatı hakkında Kıyâmet sûresinde bilgi verilmişti (bk. 75/1). 16. âyette geçen “şafak” kelimesi, müfessirlere göre güneş battıktan sonra ufukta görünen kırmızılığı ifade eder (Zemahşerî, IV, 237; Kurtubî, XIX, 274-275). İlk tefsir âlimlerinden Mücâhid’e göre şafak, “gündüz” anlamına gelir. İkrime’ye göre ise “gündüzün son kısmı” demektir (bk. Taberî, XXX, 76). “Gündüzün sona ermesiyle gecenin başlaması arasında yer alan ve ufuktaki kırmızılık veya beyazlık” olarak tanımlanan şafak vakti, kısalık ve geçicilik özelliğiyle telâş vakti olması bakımından insanın kısa ve telâşla geçen ömrüne benzemekte, âyetteki yeminle buna dikkat çekilmektedir.

Şafak vaktinin belirlenmesi, akşam namazı vaktinin çıkması ve yatsı namazı vaktinin girmesi bakımından da önem taşımaktadır. “Şafak, ufuktaki kırmızılıktır” diyen fukahanın çoğunluğuna göre beyazlık gelince akşam namazının vakti çıkar. Ebû Hanîfe ve Evzâî gibi “Şafak beyazlıktır” diyenlere göre ise akşamın vakti ufkun kararmasına kadar devam eder (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, IV, 1910-1911; Cessâs, III, 472).

17. âyetteki “gecenin topladığı” ifadesi, karanlık gökteki görüntü, gecenin imkân verdiği iyi ve kötü davranışlar, olaylar dahil her şeyi içine almaktadır. 18. âyette “dolunay şeklini aldı” diye çevrilen itteseka fiili de veseka ile aynı kökten olup ayın, ilerleyerek dolunay haline geldiği şeklini ifade etmektedir (bk. Elmalılı, VIII, 5679). Şafak, gece ve dolunay; bunların üçü de aydınlıkla karanlığın bir arada bulunduğu zamanları ve farklı halleri ifade eder. Âyette bunlara yemin edilerek insanların gerek dünya hayatında gerekse kıyamet gününde değişim geçirecekleri, halden hale geçecekleri vurgulu bir şekilde ifade edilirken bu kozmik olgular arasındaki münasebete de dikkat çekilmiştir (İbn Âşûr, XXX, 226). 19. âyette “halden hale geçme” diye ifade edilen bu değişimler hakkında müfessirler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir: a) Bunlar ölüm, sonra dirilme, hesap ve ceza halleridir; b) İnsanın, yaratılışının başlamasından itibaren ölünceye kadar geçirdiği hallerdir. Nitekim başka âyetlerde insanın, yaratılışının başlamasından itibaren sürekli olarak değişim geçirdiği ifade edilmiştir (meselâ bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23/12-16); c) İnsanlığın tarih boyunca geçirdiği medenî, kültürel, siyasî... farklılaşmalar, değişik aşamalardır; d) İnsanların derece derece Allah’a yaklaşmalarıdır (Şevkânî, V, 473; ayrıca bk. Elmalılı, VIII, 5681-5682; Ateş, X, 385-386). Bütün bunlar öldükten sonra dirilmenin olabileceğinin kanıtları ve insanların buna iman etmesini gerektiren delillerdir. Durum böyle olduğu halde inkârcılar, hâlâ inanmadıkları ve Kur’an okunduğunda Allah’a saygı ile secde etmedikleri için 20 ve 21. âyetlerdeki soruyla kınanmışlardır. 21. âyet okunduğunda secde etmenin gerekli olup olmadığı konusunda Hz. Peygamber’in uygulamasıyla ilgili farklı rivayetlere dayalı olarak değişik görüşler ileri sürülmüştür. “Vâciptir” veya “sünnettir” diyenler olduğu gibi “ne vâcip ne sünnettir” diyenler de vardır (bk. İbn Âşûr, XXX, 232; Elmalılı, VIII, 5684).

İnsanların, Allah’a ve peygambere iman etmelerini gerektiren bunca delil olmasına rağmen hâlâ iman etmemeleri hayret verici olduğu halde, 22. âyette, iman etmek şöyle dursun, bilakis o inkârcıların dini yalanladıkları ve/veya peygamberi yalancılıkla itham ettikleri bildirilmektedir. Cenâb-ı Hak 23. âyette inkârcıların kalplerinde inkâr, inat, gerçekleri yalanlama vb. ne varsa hepsini çok iyi bildiğini ifade buyurarak onları uyarmakta, 24. âyette de ağır bir cezaya çarptırılacaklarını kendilerine bildirip uyarmasını Hz. Peygamber’e emretmektedir. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 586-588
 

وَالْقَمَرِ اِذَا اتَّسَقَۙ


Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki  الشَّفَقِ ‘ye matuf olup mahallen mecrurdur.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اتَّسَقَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اتَّسَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

 

وَالْقَمَرِ اِذَا اتَّسَقَۙ


وَالْقَمَرِ , atıf harfi  وَ ‘la 16. ayetteki muksemun bih olan  بِالشَّفَقِۙ ‘ye atfedilmiştir. Cihet-i camiâ temâsüldür.

Şarttan mücerret zaman zarfı  اِذَٓا  kasem fiili  اُقْسِمُ ‘ya  mütealliktir. اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  اتَّسَقَ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

الَّشَّفَقِ  - الَّيْلِ  - الْقَمَرِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İltizam; buna «lüzumu mâ lâ yelzem» adı da verilir. Şiirde veya nesirde, bir veya birden fazla harfin külfet olmaksızın, kafiye harfinden önce gelmesine, iltizam adı verilir.  17 ve 18. ayetlerde  قَۙ  harfinden önce  سَ  harfi iltizam olarak gelmiştir. (İtkan)

‘’Dolunay olmuş aya yemin ederim ki’’ yani ondördüncü gece dolunay haline gelmiş aya demektir. Allah yukarıda belirtilen şeylere yemin etti. Çünkü bunlardan her biri halden hale girer. Bunlara yemin etmek, asıl kendisi için yemin edilen şeyle münasebet arzetmektedir. Allah, göklerde ve cisimlerdeki değişiklerle, canlıların halden hâle geçişleri üzerine yemin etti. Mesela şafak kendinden önceki gündüz haline ve kendinden sonraki gece hâline aykırıdır. Gece ve içinde barındırdığı şeylerde karanlığın aydınlıktan sonra meydana geldiğine, hayvanların uyanıkken uyur hale geldiklerine delalet etmektedir. Ayın dolunay hali de, noksanken kamil hale geldiğini kanıtlamaktadır. (Ruhu’l Beyan)

اِذَا اتَّسَقَۙ  ifadesinde, “düzgün olduğunda, bir araya geldiğinde, tamamlanıp tekamül ettiğinde, tam olduğunda, bedir haline geldiğinde (dolunay)...” manaları verilmiştir. Ki bu ayın onüçüncü geceden onaltıncı geceye dair olan halidir. (Fahreddin er-Râzî)

Belki de şafak(alacakaranlık)tan söz edilmesi, dünyanın sonuna benzediğine bir göndermedir. Çünkü güneşin batışı ölüm hali gibidir, geceyi zikretmek kıyamet günü dehşetinin şiddetine, Ay'ı zikretmek ise müminlere rahmetin gelişine işarettir. (Âşûr)