Tevbe Sûresi 105. Ayet

وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَۜ وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ  ...

De ki: “Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, mü’minler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقُلِ ve de ki ق و ل
2 اعْمَلُوا yapın (yapacağınızı) ع م ل
3 فَسَيَرَى görecek ر ا ي
4 اللَّهُ Allah
5 عَمَلَكُمْ yaptığınız işleri ع م ل
6 وَرَسُولُهُ ve Elçisi de ر س ل
7 وَالْمُؤْمِنُونَ ve mü’minler de ا م ن
8 وَسَتُرَدُّونَ sonra döndürüleceksiniz ر د د
9 إِلَىٰ
10 عَالِمِ bilene ع ل م
11 الْغَيْبِ görülmeyeni غ ي ب
12 وَالشَّهَادَةِ ve görüleni ش ه د
13 فَيُنَبِّئُكُمْ O size haber verecek ن ب ا
14 بِمَا şeyleri
15 كُنْتُمْ olduğunuz ك و ن
16 تَعْمَلُونَ yapıyor(lar) ع م ل
 
Bazı hatalı davranışlarda bulunmakla beraber bunlardan pişmanlık duyan ve Allah’tan bağışlanma dileyen kişilere, sırf tövbe ile yetinmeyip Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için durmadan çalışmaları ve hatalarını bu yolla da telâfi etme çabası içine girmeleri istenmektedir. Âyete kendi bağlamı içinde böyle mâna verilebilirse de, esasen hatasız kul olmadığı dikkate alınırsa burada daha genel bir hitabın bulunduğu, herkesin elindeki imkânları en iyi biçimde değerlendirerek çalışıp çabalamasının istendiği, fakat kendisini başı boş değil daima bir murâkabe altında hissetmesi gerektiğinin hatırlatıldığı söylenebilir. Burada ilginç bir nokta, Allah ve resulünün görmesinden başka müminlerin görmesinden söz edilmiş olmasıdır; böylece –insanın toplumsal yasaların etkisi altında davranışlarına çeki düzen vermesi tabii olmakla beraber– Allah katında önem taşıyan değerlendirmenin iman temeli üzerine kurulmuş ve âhiret sorumluluğu bilincine sahip toplumun değerlendirmesi olduğuna işaret edilmektedir. Fakat her hâlükârda nihaî hesabın Allah’ın huzurunda verileceği unutulmamalıdır; âyetin son cümlesinde bu hususa dikkat çekilmiştir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 58
 

وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَۜ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. قُلِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mekulü’l-kavli  اعْمَلُوا ’dur.  قُلِ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اعْمَلُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  ta’liliyyedir. Fiilin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. يَرَى  elif üzere mukadder  damme ile merfû muzari fiildir. Bilmek anlamında kalp fiilidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. عَمَلَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

رَسُولُهُ  atıf harfi  وَ ’la lafza-i celâle matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْمُؤْمِنُونَ  atıf harfi  وَ ‘la lafza-i celâle matuf olup, ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.  ألفي -  دري -  رأي -  وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ -  حسب -  خال - زعم - عدّ  fiilleridir.

3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ  - ردّ  -  ترك  fiilleridir.Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 

1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُؤْمِنُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiilin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. تُرَدُّونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. اِلٰى عَالِمِ  car mecruru  تُرَدُّونَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. الْغَيْبِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الشَّهَادَةِ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُنَبِّئُكُمْ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مَا  müşterek ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle  يُنَبِّئُكُمْ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تُمْ  muttasıl zamir  كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen merfûdur. تَعْمَلُونَ  cümlesi, كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubdur.

تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman,  Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman,  Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُنَبِّئُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نبأ ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

عَالِمِ  kelimesi, sülâsi mücerredi  علم  olan fiilin ism-i failidir.

 

وَقُلِ اعْمَلُوا 

 

وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلِ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اعْمَلُوا  cümlesi de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayetin sonunda müştakı zikredilen  اعْمَلُوا  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

Bu kelam görünüşte ruhsat verip onları muhayyer bırakmakta ise de iç yüzü itibariyle teşvik ve uyarı ifade eder ve “Yaptığınızı Allah da... görecektir.” cümlesi, bu teşvik ve uyarıyı tekid eder. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)


فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَۜ وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ

 

فَ  ta’liliyyedir. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ  vaid siyakında gelerek tekid ifade etmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Allah’ın amelleri gördüğü manasını tekid eder.

Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak ve ikaz içindir.

Birbirine matuf  وَرَسُولُهُ  ve  وَالْمُؤْمِنُونَۜ  ifadeleri lafza-ı celale atfedilmiştir. Cihet-i camiâ tezayüftür.

Veciz ifade kastına matuf  رَسُولِه۪  izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan  رَسُولِ  şan ve şeref kazanmıştır. 

Bu cümlede mütekellim Hz. Peygamber olduğu için  رَسُولُهُ  ifadesinde tecrîd sanatı vardır.

اللّٰهُ  - رَسُولُهُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ  cümlesi atıf harfi  وَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ  vaid siyakında gelerek tekid ifade etmiştir. Hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eden müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Zamir makamında Allah'ın sıfatlarının zikredilmesi, ikazı artırmak, kalplere korku salmak için yapılan iltifat ve ıtnâb sanatıdır.

وَالشَّهَادَةِ  ifadesi tezat nedeniyle muzafun ileyh olan  الْغَيْبِ ‘ye atfedilmiştir.

Az sözle çok anlam ifade eden  عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ  izafeti, lafza-ı celâlden kinayedir. 

وَالشَّهَادَةِ - عَالِمِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

الْغَيْبِ - الشَّهَادَةِ  ve  عَالِمِ - الْغَيْبِ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır.

سَتُرَدُّونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

سَتُرَدُّونَ  fiili  رجع  fiili manasında kullanılmıştır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Muktezâ-i zâhire göre ayetteki  اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ  ifadesinin  اِليه  şeklinde zamirle gelmesi beklenirdi. Burada, Allah’ın gizli ve açık her şeye muttali olduğuna ve onların amellerinden ve niyetlerinden hiçbir şeyin O’ndan uzak olamayacağına delalet etmek üzere zamir yerine sıfat kullanılmıştır. Yani “O’na döndürüleceksiniz.” ifadesi yerine [Gizliyi de açığı da bilene döndürüleceksiniz.] ifadesi kullanılmıştır.

الْغَيْبِ  (gizli), önce zikredilmiştir. Çünkü gayb aleminin, görünen alemden daha geniş ve daha önemli olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Diğer bir görüşe göre ise gaybın önce zikredilmesinin sebebi, duyularla hissedilmeyen gizli varlıklar, hissedilen varlıkların illetleridir (varlık sebepleridir) veya illetleri gibidir. Ve illetleri bilmek de malumat sahibi olmanın illetidir. İşte bundan dolayı gayb ilmi, şehadet ilminden önce zikredilmiştir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Bu cümlede, “Hesaba çekileceksiniz.” manasını da içerdiği için idmâc sanatı vardır.  Lazım zikredilmiş melzum kastedilmiştir.

فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ

 

Ayetin son cümlesi, atıf harfi  فَ  ile  …تُرَدُّونَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

فَيُنَبِّئُكُمْ  fiiline müteallik müşterek ism-i mevsûl  بِمَا ’nın sılası olan  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nakıs fiil كاَن ’nin dahil olduğu bu cümlede  كان ’nin haberi olan  تَعْمَلُونَ  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm  ifade etmiştir. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 93)

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ [Size yaptıklarınızı haber verecek] cümlesinde bir mana için gelen kelamın içine başka bir mana sokmak demek olan idmâc sanatı vardır. Allah Teala yapılanları haber vereceğini beyan ederken, bunun içine hesap, ceza ve mükafatı idmâc etmiştir. Yani size haber vermekle kalmaz, bunun karşılığında gerekeni de yapar demektir. Tehdit ve ümit anlamı taşıyan bu cümlede, mecâz-ı mürsel sanatı vardır. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir.

Haber vermek, cezalandırmak manasında mecaz veya kinayedir. Yani hayır yaptıysanız hayır, şer yaptıysanız şerle cezalandırılırsınız demektir. Dolayısıyla cümlede vaat ve vaîd vardır. 

اعْمَلُوا - عَمَلَكُمْ - تَعْمَلُونَۚ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s- sadr sanatları vardır.

اعْمَلُوا - عَالِمِ kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s- sadr sanatları vardır.

Yukarıdan beri zikredilen ayetlerde -4 ayette- münafıklar ikiye ayrılmıştır. Bir ileri gidenler var, bir yaptıklarını itiraf edenler var. Onlar da ikiye ayrılmıştır. Bir kısmı: onların sadakalarını al ve onlar için dua et. Diğer kısmı da aşağıda anlatılacaktır. Cem’ ma’at-taksim ve’t-tefrik sanatı vardır.

Son iki cümle, 94.ayetteki cümlelerin tekrarıdır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)