Şems Sûresi 2. Ayet

وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ  ...

Onu izlediğinde Ay’a andolsun,
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْقَمَرِ ve aya andolsun ق م ر
2 إِذَا
3 تَلَاهَا onu izleyen ت ل و
 

Önce bu tür doğal varlıklar ve olaylar üzerine yemin edilmesi hem evrenin genel düzenine, bunun insanlar için taşıdığı faydalara ve bu düzeni yaratıp yaşatan ilâhî kudretin büyüklüğüne hem de sonraki âyetlerde ele alınan konunun önemine dikkat çekmeyi amaçlar. “Kuşluğu” diye çevirdiğimiz duhâhâ tamlamasına “güneşin ışığı, aydınlığı, sabah vakti, gündüz” gibi mânalar da verilmiştir (Şevkânî, V, 524). Ayın yani ışığının güneşin ardından gelmesi, ışığını ondan almasını veya güneş batınca ardından ay ışığının doğuşunu yahut ayın ilk göründüğü hilâl durumunu ifade eder. 7. âyette insan varlığı (nefs) üzerine yemin edilmesi onun yaratılışının özündeki üstünlüğe işaret eder. “Nefse düzen verme”, ona maddî ve mânevî güçlerin yerleştirilmesi, her gücün yapacağı görevin tayin edilmesi ve bu güçleri kullanacak organların verilmesi şeklinde açıklanmıştır. 8. âyetteki fücûr her türlü kötülüğü, günah ve sapmayı; âyette fücûrun karşıtı olarak kullanılan takvâ ise burada doğruluk, iyilik ve hak yolda kararlılığı ifade eder. Aynı âyetteki elheme fiilinin masdarı olan ilham, bu bağlamda fücûr ve takvâ kelimeleriyle birlikte değerlendirildiğinde, “Allah Teâlâ’nın insanın fıtratına doğru ve yanlışı, iyilik ve kötülüğü, günah ve sevabı bilme, tanıma, ayırt etme, birini veya diğerini seçip yapma gücü ve özgürlüğü yerleştirmesi”; dolayısıyla “insanın her türlü deney ve öğrenimden önce, apriorik olarak bu yeteneklerle donanmış bulunması” şeklinde açıklanabilir. Böylece Kur’an’ın insan anlayışının bir özeti sayılabilecek olan 7-8. âyetler, insanın ahlâkî bakımdan çift kutuplu bir varlık olduğunu, iyilik veya kötülük yollarından dilediğini seçebilecek bir tabiatta yaratıldığını ve onun kurtuluş veya mahvoluşunun bu seçime bağlı bulunduğunu göstermektedir. 1-8. âyetlerde yer alan yemin ifadelerinden sonra 9-10. âyetlerde sûrenin asıl mesajı olan insanın sorumluluğuna dikkat çekilmiş; nefsini arındıranın kurtuluşa ereceği, onu kötülüklerin akışına bırakanın ise büyük kayıba uğrayacağı vurgulanmıştır. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:629-630
 

وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ


الْقَمَرِ  kelimesi atıf harfi و ‘la  الشَّمْسِ ‘ye matuftur.  اِذَا  zaman zarfı mahzuf fiile mütealliktir.  اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَلٰيهَا  fiili ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تَلٰيهَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

 

وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ


وَالْقَمَرِ , atıf harfi  وَ ‘la birinci ayetteki muksemun bih olan  الشَّمْسِ ‘ye atfedilmiştir. Cihet-i camiâ tezâyüftür.

Şarttan mücerret zaman zarfı  اِذَا  kasem fiili  اُقْسِمُ ‘ya mütealliktir.  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  تَلٰيهَا  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

الشَّمْسِ - الْقَمَرِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

تَلٰيهَاۙۖ  fiilinin الْقَمَرِ ‘ye nispet edilmesi istiare sanatıdır. Canlılara mahsus olan fiil aya isnad edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı vardır.

Onu izlediğinde yani onun batışı esnasında doğarken ve onun ışığından alırken Ay’a… ki bu ayın ilk yarısında olur. Ayetin; “Ay bedir halini alıp, ziya ve ışık noktasında güneşi izlediğinde” anlamına geldiği de söylenmiştir. (Keşşâf)

 Eğer  تلى  tilavet kökünden istiare-i tebeiyye olarak düşünülüp de ayın ışığında duyularımızla göremediğimiz güneşin yansıyan ışığını dünyamıza yayarak onu akıl sahiplerine akli delil ile hatırlatması, bir okuyucunun Allah'ın kitabından bir ayet okuyarak manasını lafzî delil ile anlatmasına benzetilecek olursa hem ilham alan nefsin temizlenmesi haline, hem de Kur'an'a Nur ismi verilmesine de işaret edilmiş olacağı için pek beliğ bir izah şekli olacaktır. (Elmalılı)