8 Mayıs 2025
Tâ-Hâ Sûresi 52-64 (314. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Tâ-Hâ Sûresi 52. Ayet

قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ  ٥٢


Mûsâ, şöyle dedi: “Onlar hakkındaki bilgi Rabbimin katında bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. Rabbim, yanılmaz ve unutmaz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 عِلْمُهَا onların bilgisi ع ل م
3 عِنْدَ yanında ع ن د
4 رَبِّي Rabbimin ر ب ب
5 فِي bir
6 كِتَابٍ Kitaptadır ك ت ب
7 لَا asla
8 يَضِلُّ şaşmaz ض ل ل
9 رَبِّي Rabbim ر ب ب
10 وَلَا ve
11 يَنْسَى unutmaz ن س ي

قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli  عِلْمُهَا ‘dır. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. عِلْمُهَا  mübteda olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عِنْدَ  zaman zarfı, mahzuf habere mütealliktir. Veya  هَا ‘nın mahzuf haline mütealliktir.

رَبّ۪ي  muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ف۪ي كِتَابٍ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.


لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ

 

Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَضِلُّ  damme ile merfû muzari fiildir.  رَبّ۪ي  fail olup, mukadder damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَنْسٰى  fiili, atıf harfi و ‘la  يَضِلُّ  fiiline matuftur.  

يَنْسٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mef’ûlun bihi mahzuftur.

 

قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Ayette mütekellim Hz. Musa, muhatab firavundur.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  عِلْمُهَا ’nın haberi mahzuftur.  عِنْدَ  bu mahzuf habere mütealliktir.

Veciz ifade kastına matuf  عِلْمُهَا  izafetinde Allah Teâlâya ait zamire muzaf olan عِلْمُ , tazim edilmiştir.

عِنْدَ رَبّ۪ي  izafetinde hem muzâf hem de muzâfun ileyh Rab isminden ötürü şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca Rab ismini zikretmesi, Hz. Musa’nın Allah'ın rububiyet vasfını öne çıkarma isteğinin işaretidir.

ف۪ي كِتَابٍ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare vardır. Car ve mecrurun ilişkisi, zarf ve mazruf ilişkisine benzetilmiştir.  كِتَابٍۚ  içine girilecek bir şeye benzetilmiştir. Câmi, her iki durumdaki mutlak irtibattır. Bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.

كِتَابٍ ’deki nekrelik, kimsenin bilemeyeceği evsafta olduğunu belirtmek ve tazim içindir.

Ayetteki Kitap'tan maksat, Levh-i Mahfuz'dur. Yani onların bilgisi bütün tafsilatıyla Levh-i Mahfuz'da kayıt edilmiştir. Bu ifade, bu bilginin, Allah'ın (c.c) imkânı dahilinde ve ilmi içinde olmasının, alimin, bilgileri hıfzetmesi ve kâtiplerle kayıt altına almasıyla temsil etmek kabilinden de olabilir. Nitekim "Rabbim ne şaşırır, ne de unutur" cümlesi de buna işaret etmektedir. Yani Rabbim, baştan şaşırmaz ve baki olan ilmi sonradan da gitmez; fakat O'nun ilmi ebediyen sabittir. Zira şaşırmak da unutmak da Allah (c.c) için imkânsızdır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Ve onun  في كِتابٍ  [bir kitaptaki] sözü onu yazılı meselelere benzetmek manasında mecaz olabilir. Hakiki ilim manasında kinaye de olabilir. Çünkü yazılı şeyler kesinlik ifade eder. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  


 لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ

 

Mekulü’l-kavle dahil olan cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبّ۪ي  izafetinde Rab ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Musa şan ve şeref kazanmıştır. 

رَبّ۪ي  lafzının ayette zamir makamında tekrarlanmasıyla muhatabın zihninde oluşabilecek şüpheyi gidermek, müsnedün ileyhi zihinde iyice yerleştirmek murad edilmiştir. Bu tekrarda ıtnâb, iltifat ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Aynı üslupla gelen  وَلَا يَنْسٰى  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümledeki nefy harfi olumsuzluğu tekid için tekrarlanmıştır.

Atıftan sonra nefi harfi tekrar edilmeseydi, sadece ikisinin birlikte olumsuzlandığı anlamını taşırdı. Bu şekilde gelerek hem bunların yalnız başına olduğu durum hem de ikisinin birlikte olduğu durum olumsuzlanmıştır. 

يَضِلُّ - يَنْسٰىۘ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰى  cümlesinde birinci fiil, Cenab-ı Hakk’ın her şeyi bildiğine, ikinci ifade ise ilminin ezeli ve ebedi olduğuna işarettir. Bu aynı zamanda, Allah Teâlâ’nın ilminin değişmeyeceğine de bir işarettir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Tâ-Hâ Sûresi 53. Ayet

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى  ٥٣


“Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِي o ki
2 جَعَلَ yaptı ج ع ل
3 لَكُمُ size
4 الْأَرْضَ yeri ا ر ض
5 مَهْدًا beşik م ه د
6 وَسَلَكَ ve açtı س ل ك
7 لَكُمْ sizin için
8 فِيهَا onda
9 سُبُلًا yollar س ب ل
10 وَأَنْزَلَ ve indirdi ن ز ل
11 مِنَ -ten
12 السَّمَاءِ gök- س م و
13 مَاءً bir su م و ه
14 فَأَخْرَجْنَا ve çıkardık خ ر ج
15 بِهِ onunla
16 أَزْوَاجًا çiftler ز و ج
17 مِنْ -den
18 نَبَاتٍ bitki- ن ب ت
19 شَتَّىٰ her çeşit ش ت ت

Nebete نبت :  Gövdeli veya gövdesiz olsun yerden biten her bitkiye نَباتٌ denir. Fakat yaygın dilde daha çok yerde yayılan ve gövdesi olmayan bitkiler bu isimle anılır. Kelimenin taşıdığı temel gerçekler göze alındığında bitki, hayvan ya da insan olsun her türlü büyüyen varlık için de kullanılabilir. İf'al formundaki kullanımı da (إنْبات) bitirmek manası taşır. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 26 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri nebat, nebâti ve münbittir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ

 

İsim cümlesidir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ي  mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri; هو  şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  جَعَلَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. Veya önceki ayetteki  رَبّ۪ي ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. 

Fiil cümlesidir. جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَكُمْ  car mecruru  جَعَلَ  fiiline veya  مَهْداً ‘nin mahzuf haline mütealliktir. الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مَهْداً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Fiil cümlesidir. سَلَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَكُمْ  car mecruru  سَلَكَ  fiiline mütealliktir.  ف۪يهَا  car mecruru  سَلَكَ  fiiline veya  سُبُلاً ‘nin mahzuf haline mütealliktir. سُبُلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

وَ  atıf harfidir.  اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline veya  مَٓاءًۜ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. مَٓاءً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir: 1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek. 2. Bir halden başka bir hale geçmek  3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْزَلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir. 

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَخْرَجْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. بِ sebebiyyedir.  بِه۪ٓ  car mecruru  اَخْرَجْنَا  fiiline mütealliktir. اَزْوَاجاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

مِنْ نَبَاتٍ  car mecruru  اَزْوَاجاً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. شَتّٰى  kelimesi  اَزْوَاجاً ‘nin ikinci sıfatı olup, elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette şibh cümle ve müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَخْرَجْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

شَتّٰى  kelimesi  شتيت ‘in cemisi olup sıfat-ı müşebbehedir.“Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ 

 

Bu ayet Hz. Musa’nın sözlerinin devamıdır. İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

Müfred müzekker has ism-i mevsûl olan  اَلَّذ۪ي , takdiri  هو  olan mahzuf mübtedanın haberidir. هو  zamiri, Allah Teâlâ’ya racidir. Bu takdire göre sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Burada yeryüzünün yaratılışından bahsedildiği ve bunu Allah’tan başkasının yapamayacağı bilindiği için müsnedün ileyh ayrıca zikredilmemiştir.

Cümlenin müsnedi konumunda olan  الَّـذ۪ٓي , sonraki habere dikkat çekmek üzere ism-i mevsûlle marife olmuştur. Sılası olan  جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. جَعَلَ  fiiline müteallık olan  لَكُمُ , ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir. 

Aynı üslupta gelen  وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً  ve  وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً  cümleleri atıf harfi  وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Her ikisi de müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَنْزَلَ  fiiline müteallik olan  مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru ve  سَلَكَ  fiiline müteallik  لَكُمْ  ile  ف۪يهَا  car mecrurları, ihtimam için mef’ûllere takdim edilmiştir.

Ayette Allah Teâlâ’nın insanlara olan nimetlerinin sayılması taksim sanatıdır.

Ayette yeryüzü ve gökyüzünün özellikleri ayrı ayrı belirtilmiştir. Cem' ma’at-taksim ve tefrik sanatıdır.

مَٓاءً  ile  مَهْداً  ve  سُبُلاً  kelimelerindeki nekrelik, kesret ve tazim ifade eder.

السَّمَٓاءِ - مَٓاءً  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs sanatı vardır.

الْاَرْضَ  ve  السَّمَٓاءِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

الْاَرْضَ مَهْداً  ifadesinde teşbih harfi hazf edilmiştir. Teşbih harfinin hazfi, makam gereği mübalağa ifade eder. Makam teşbihte mübalağa gerektiriyorsa teşbih edatı hazf edilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) Teşbîhi beliğdir.

İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ  ibaresi ref mahallindedir,  رَبّ۪ي  kelimesinin sıfatıdır ya da mahzuf mübtedanın haberidir veya medih üzere mansubdur. Kûfeliler burada ve Zuhrûf sûresinde  مَهْداً  okumuşlardır ki, كالمهد  demektir yani onu beşik gibi kullanırsınız demektir.  مَهْداً , masdardır, isim olarak kullanılmıştır. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)

Buradaki  مَهْداً ( Beşik),  ميهاد (Döşek) şeklinde de okunmuştur. Bu da istiaredir. Burada maksat, arzı, üzerinde yerleşmeye, içinde dolaşmaya imkân verecek şekilde hazırlanıp döşenmiş bulunan döşeğe benzetmektedir. Bu istiarenin benzerleri daha önce geçmiştir.  ميهاد  ile  مَهْداً ’in manası birdir. Bu tıpkı فرش (yaygı) ve  فراش  gibidir. Ancak  مَهْداً , daha çok küçük çocuk için yapılan ve onu koruyan alet (beşik) için kullanılır. Fakat sonuçta bu da  فراش (döşek) anlamına varır. Ayrıca  مهدا  kelimesi,  مهد  fiili mazisi  - يمهد  muzarisi - مهدا  fiilinin masdarı da olur ki (ayağını koyacağı ve yanını yaslayacağı bir yer hazırlamak) demektir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)  

Keşşâf Sahibi şöyle der:  اَلَّذٖى جَعَلَ  ifadesi ya mahzuf mübtedanın haberi ya da  رَبّ۪ي  kelimesinin sıfatı olduğu için mahallen merfûdur. Yahud da medh üzere mansubdur ki, onun bu şekilde kullanılması hem genel hem de mecazîdir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Yerin yaratılış nimetinden bahsetmişken buna gökten inen su ile yerden bitkiler çıkarmak nimetini eklemiştir. Bu nimet göklerin yaratılışını haber veren bir nimettir ki, maksat bunu da hatırlatmaktır. Bunun için Abese/25 ayetinde olduğu gibi  أنّا صَبَبْنا الماءَ صَبًّا ثُمَّ شَقَقْنا الأرْضَ شَقًّا [Şöyle ki: Yağmurlar yağdırdık. Sonra toprağı göz göz yardık da...] buyurulmamıştır. Bu beliğ bir idmâcdır. (Âşûr, Et- Tahrîr Ve’t-Tenvîr)    

 

 

 فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى

 

Ayetin son cümlesi, atıf harfi   فَ  ile  وَاَنْزَلَ مِنَ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

اَخْرَجْنَا  fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.

فَاَخْرَجْنَا [Çıkardık] sözünde iltifat sanatı yapılmıştır. Böylece “sana söylediğim şeylerin hepsi Allah’tandır, benden değildir” manası ifade edilmiştir. Bu şekilde Firavun’a söylenecek şeyler; reddetmemesi için alıştıra alıştıra, belli bir sırayla, incitmeden yumuşak bir şekilde zikredilmiştir. Bu istidrâc sanatı üslubudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَخْرَجْنَا  fiiline müteallik  بِه۪ٓ  car mecruru, ihtimam için mef’ûl olan  اَزْوَاجاً ‘e takdim edilmiştir.

نَبَاتٍ  ve  اَزْوَاجاً  kelimelerinin tenkiri, nev, kesret ve tazim içindir.

مِنْ نَبَاتٍ  car mecruru  اَزْوَاجاً  ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

شَتّٰى  kelimesi  نَبَاتٍ  için sıfattır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.  

Bu ayette Allah Teâlâ kendisinden gaib sıygasıyla  جَعَلَ / سَلَكَ / اَنْزَلَ  bahsederken mütekellim  اَخْرَجْنَا  sıygasına geçiş yapmıştır. Oysaki zahire göre ifadenin  اَخْرَجْ  şeklinde gelmesi gerekirdi. Ancak Yüce Allah gaib zamirinden azamet nûnu adı verilen cemi mütekellim zamiri  نا ’ya iltifat etmiştir. Bu iltifatın nüktesini Beyzâvî şöyle açıklar: “Burada Allah Teâlâ’nın gaibden (üçüncü şahıs) mütekellim (birinci şahıs) sıygasına dönmesi, kendi kelamını hikâye etmek ve bütün bu sayılanların O’nun kemâl-i kudret ve hikmetini ortaya koyduğuna, eşyanın da O’nun iradesine boyun eğdiğine dikkat çekmek içindir.(Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)

Keşşâf Sahibi şöyle der: "Hz. Musa, Hak Subhanehû'nun, bütün eşyanın emrine boyun eğdiği ve kendisine itaat edilen bir varlık olduğunu bildirmek için, gayb sıygasından mütekellim sıygasına geçmiş, böylece söz, itaatin mutlak merciine verilmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Tâ-Hâ Sûresi 54. Ayet

كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟  ٥٤


Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُلُوا yeyin ا ك ل
2 وَارْعَوْا ve otlatın ر ع ي
3 أَنْعَامَكُمْ hayvanlarınızı ن ع م
4 إِنَّ şüphesiz
5 فِي vardır
6 ذَٰلِكَ bunda
7 لَايَاتٍ ibretler ا ي ي
8 لِأُولِي sahipleri için ا و ل
9 النُّهَىٰ akıl ن ه ي

كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ 

 

Fiil cümlesidir. كُلُوا  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ارْعَوْا  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و’ ı fail olarak mahallen merfûdur. اَنْعَامَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  

ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrurdur. ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

اٰيَاتٍ  kelimesi  اِنَّ ’nin muahhar ismi olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. لِاُو۬لِي  car mecruru  اٰيَاتٍ ’in mahzuf sıfatına müteallik olup cemi müzekkere mülhak olduğundan cer alameti  ي ‘dır. Aynı zamanda muzâftır. النُّهٰى  muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur.

اِنَّ ‘nin ismi haberinden sonra gelmesi halinde bu lam, ismin başına gelebilir. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)   

Tekid lamı diye isimlendirilen bu lamın kullanımı oldukça yaygındır. Fethalı olarak kullanılan bu lam, sadece ismin ve muzari fiilin başına dahil olur. İsim cümlesinin başına  اِنَّ  edatı gelince cümlenin başında gelmesi gereken lam-ı ibtida, اِنَّ ‘nin haberinin başına kayar. Bundan dolayı lam-ı muzahlaka olarak da adlandırılır. (Mehmet Altın , Kur’ân’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri)

كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Aynı üslupta gelen  وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْ  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle, كُلُوا  cümlesine atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Emir üslubunda gelmiş olduğu halde, gerçek manada emir anlamı taşımayan iki cümle, ibaha kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.


اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟

 

Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru, اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. اِنَّ ’nin muahhar ismi olan  لَاٰيَاتٍ ’e dahil olan  لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.

Öncesinde söylenen hususları net bir şekilde göstererek dikkati çekmek, muhatabın zihnine iyice yerleştirmek ve onları yüceltmek kastıyla gelen işaret ismi  ذٰلِكَ , bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğunu ve mertebesinin yüksekliğini bildirerek tazim ifade eder. اِنَّ ’nin haberi olarak takdimi de önemine işaret etmektedir.

İşaret ismine dahil olan  ف۪ي  harfinde istiare vardır. ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işaret edilen Allah’ın kudretinin delili olan ayetler, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.

Müsnedün ileyh olan  لَاٰيَاتٍ ’ in nekre gelmesinde, tazim ifadesinin yanında teksir ve özel bir nev olduğu anlamı da vardır.

لِاُو۬لِي النُّهٰى۟  car mecruru  لَاٰيَاتٍ ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

لِاُو۬لِي  için sıfat olan  النُّهٰى۟ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.

İnsanın dünya ve ahiret saadetine kavuşması; kötü amel ve ahlaktan uzak durması ve mahlukata bakarak ibret almasıyla gerçekleşir. İnsanın bunları yapabilmesi için ise batıla uymayı ve çirkin şeyleri yapmayı men eden selim bir akla sahip olması gerekir. Bunlar  لِاُو۬لِي النُّهٰى۟  tabiriyle veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Bu edebi sanatlardan îcâz-ı kısardır.

Ayrıca bu ifadede sebep müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır. 

Bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ذٰلِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil bir şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sûreleri Belâgî Tefsiri, Duhan/57, C. 5, s. 190)

اِنَّ  ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنَّ, cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen,  اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade, cümlenin taşıdığı hükümdür. (Suyûtî, İtkan, c. 2 s.176) 

[Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ibretler vardır] Batıla uymayı ve çirkin şeyleri yapmayı men eden akıl sahipleri içindir.  النُّهٰى۟  kelimesi,  نُّهى 'nin çoğuludur. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)

Bunların işaretler teşkil etmesi, bütün âlemler için geçerli olduğu halde, anılan akıl sahiplerine tahsis edilmesi, o işaretlerden faydalananlar ve aksine davranmaktan alıkoyanların o akıl sahipleri olmaları itibarıyladır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Haberin  اِنَّ  ile tekid edilmesi, muhatabı münkir menziline koymak içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)

Tâ-Hâ Sûresi 55. Ayet

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى  ٥٥


(Ey insanlar!) Sizi topraktan yarattık, (ölümünüzle) sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مِنْهَا ondan (topraktan)
2 خَلَقْنَاكُمْ sizi yarattık خ ل ق
3 وَفِيهَا yine oraya
4 نُعِيدُكُمْ döndürürüz ع و د
5 وَمِنْهَا ve ondan
6 نُخْرِجُكُمْ sizi çıkarırız خ ر ج
7 تَارَةً bir kez daha ت و ر
8 أُخْرَىٰ sonra ا خ ر

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى

 

Fiil cümlesidir. مِنْهَا  car mecruru  خَلَقْنَاكُمْ  fiiline mütealliktir. خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ف۪يهَا  car mecruru  نُع۪يدُكُمْ  fiiline mütealliktir.  نُع۪يدُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  atıf harfidir. مِنْهَا  car mecruru  نُخْرِجُكُمْ  fiiline mütealliktir.  نُخْرِجُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

تارَةً  masdardan naib mefulü mutlak olup fetha ile mansubdur. Takdiri, إخراجا آخر  şeklindedir.  اُخْرٰى  kelimesi  تارَةً ‘nin sıfatı olup, elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Gayri munsarif olduğundan tenvin almamıştır. 

Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:

1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُع۪يدُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  وعد ’dir.

نُخْرِجُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle olan  مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Mazi sıygadan muzari sıygaya geçişte iltifat sanatı vardır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Aynı üslupta gelen  نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. تَارَةً , mahzuf mef’ûlü mutlaktan naib olarak tekit ifade eder. 

تَارَةً  için sıfat olan اُخْرٰى , mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Cümlelerde takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrurlar, ihtimam için amilleri olan fiillere takdim edilmiştir.

Ayetteki fiillerin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.

Cümlelerde mecrur olan  هَا  zamiri arza aittir. “Kemikler ufalanıp toprak olduktan sonra mı?” diyerek yeniden yaratılmayı inkâr eden müşriklere tarizdir.

وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ  cümlesiyle, مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

مِنْهَا  ve  كُمْ ‘lerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

Bu üç cümlenin ilkindeki ve üçüncüsündeki takdimler ilk ve sonraki yaratılışta arzın önemi dolayısıyladır. İkincisi ise benzerleriyle uyum içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ [Sizi ondan yarattık, tekrar ona iade edeceğiz.] cümlesinde, güzel bir mukabele sanatı vardır. Zira  مِنْهَا ‘ya karşılık  ف۪يهَا , خَلَقْنَاكُمْ ‘ya karşılık  نُع۪يدُكُمْ  kullanılmıştır. Bu da, süsleyici edebî sanatlardandır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)  

Bil ki Allah Teâlâ bu ayetlerde, yerin pekçok faydasından bahsetmiştir ki bu da Cenab-ı Hakk'ın o yeri canlılar için üzerinde gidip geldikleri bir döşek ve yatak (gibi) yapması; onlara o yeryüzünde, istedikleri zaman gidip gelecekleri yollar yapması ve orada hem kendilerinin azıkları hem de hayvanlarının yiyecekleri olacak olan çeşitli bitkiler yaratmasıdır ki bu, onların, kendisinden neşet ettikleri temeldir, asıldır. Sonra bu yer, öldükleri zaman da toplanıp bir araya getirildikleri bir mekândır. İşte bundan dolayı Hazret-i Peygamber (s.a.v), "Yere, iyi davranın; çünkü o da size iyi davranır" buyurmuştur. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Bu, ölümden sonraki ikinci yaratılış imkânına delil olması için ilk yaratılışı hatırlatmak şeklinde bir idmâcdır. Aralarındaki münasebet sağlamdır. Çünkü yeryüzünün yaratılışından ve nimetlerinden bahsetmek, insanlar için önemli olan yeryüzüyle alakalı hususların zikrini tamamlamayı gerektirmektedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr) 

Tâ-Hâ Sûresi 56. Ayet

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى  ٥٦


Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 أَرَيْنَاهُ biz ona gösterdik ر ا ي
3 ايَاتِنَا ayetlerimizin ا ي ي
4 كُلَّهَا hepsini ك ل ل
5 فَكَذَّبَ yine de yalanladı ك ذ ب
6 وَأَبَىٰ ve dayattı ا ب ي
İsrâiloğulları’nın Mısır’daki varlığının ve Hz. Mûsâ tarafından eski yurtlarına götürülmeleri için ortaya konan çabanın Firavun yönetimi nezdinde oluşturduğu siyasî kaygılar, psikolojik bir harp ortamı doğurmuştu. Böyle bir ortamda, o günün şartları içinde geniş kitleleri derinden etkilemekte olan ve dinî bir hüviyet de taşıyan sihir olgusunu ön plana çıkaran bir mücadele metodu, Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve liderliğini kabul ettirmesini kolaylaştırabilecekti. Çünkü Firavun ve çevresindeki ileri gelenler de sihri tevhid çağrısına karşı kullanabilecekleri en etkili silâh olarak görüyorlar ve sihirbazlara bir taraftan baskı, bir taraftan da teşvik uygulayarak bu mücadeleden mutlak zaferle çıkacaklarını sanıyorlardı. İlâhî irade böyle bir atmosferde Hz. Mûsâ’yı sihirbazların bütün hünerlerini boşa çıkaracak mûcizelerle donatıp Firavun ve çevresindekilere bir imtihan fırsatı daha vermek şeklinde tecelli etmişti. Bu âyetlerde ve Kur’an’ın başka yerlerinde açıklandığı üzere, bizzat bu silâhı kullanan sihirbazlar dahi apaçık hakikati gördükleri için imana geldikleri halde Firavun ve adamları inkârcılıktaki inatlarını sürdürdüler, Firavun bununla da yetinmeyip iman eden sihirbazları çok ağır ceza ve işkencelerle tehdit etme yoluna girdi. Fakat birkaç saat öncesine kadar Firavun’un gözüne girip ödül almak için yarışan bu insanlar imanın lezzetini tattıktan sonra âhiret mutluluğunun–hayatın bağışlanması tarzında bile olsa– dünyadaki hiçbir ödülle değişilemeyeceğini idrak edip bunu açıkça ifade etme cesaretini gösterdiler (bu olayla ilgili bilgilerin Kitâb-ı Mukaddes’tekilerle karşılaştırılması için bk. A‘râf 7/103-126). Tefsirlerde 56. âyette Firavun’a gösterildiği ifade edilen kanıtların neler olduğu açıklanırken genellikle tevhide (Allah’ın birliğine) ilişkindeliller ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ortaya koyan mûcizeler üzerinde durulur. Ayrıca, bunlardan “bütün kanıtlarımızı” şeklinde söz edilmiş olmakla beraber Arap dilindeki kullanımlar dikkate alınarak bu ifadenin, “pek çok âyetimizi / kanıtımızı, bunca âyetimizi / kanıtımızı” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı belirtilir (bk. Râzî, XXII, 70-71). 58. âyetin “uygun bir yer” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmı, “iki tarafa eşit uzaklıkta bir yer, seyircilerin görüşünü engellemeyecek düz bir alan, iki tarafın da rızâ göstereceği bir yer, şu anda bulunduğumuz mekân” gibi mânalarla açıklanmıştır (bk. Râzî, XXII, 71-72). 59. âyette “şenlik günü” diye çevrilen yevmü’z-zîne tamlaması hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır; bunların ortak noktası, Hz. Mûsâ’nın o toplumda şenlik veya kutlama amacı taşıyan ve halkı bir araya getiren belirli bir güne atıfta bulunmuş olduğudur. Bu ifadenin Firavun’a ait olduğu yorumu da yapılmıştır (Zemahşerî, II, 438; Râzî, XXII, 72-73). 63. âyetin “tuttuğunuz örnek yolu” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “sahip olduğunuz onurlu ve seçkin konumu” şeklinde mâna vermek de mümkündür (bk. Taberî, XVI, 182-183; İbn Atıyye, IV, 51). 67-68. âyetlerden, sihirbazların halkın gözünü bağlayan bir büyü ortaya koyması karşısında Hz. Mûsâ’nın dahi bir an için etkilenip insanların buna kapılmalarından endişe duyduğu (İbn Atıyye, IV, 51-52), fakat Allah’ın gerçeği bildirmesiyle mâneviyatının yükseltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 69. âyet onun üstün gelmesinin sihir yarışını kazanma anlamında alınmaması için sihirbazların ortaya koydukları çabanın dinen asla tasvip edilmediğine de dikkat çekilmiştir (sihir konusunda bilgi için bk. Bakara 2/102). 
Kuran Yolu Tefsiri

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى


وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

Fiil cümlesidir. اَرَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اٰيَاتِنَا  ikinci mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri olan  نَا  muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كُلَّهَا  kelimesi  اٰيَاتِنَا  için manevi tekiddir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اَبٰى  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  

اَبٰى  fiili elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

Te’kid: Tabi olduğu kelimenin veya cümlenin manasını kuvvetlendiren, pekiştiren, manasındaki kapalılığı gideren ve aynı irabı alan sözdür. Te’kide “tevkid” de denilir. Te’kid eden kelimeye veya cümleye “te’kid (müekkid- ٌمُؤَكِّد)”, te’kid edilen kelime veya cümleye de “müekked (مَؤَكَّدٌ)” denir. Te’kid, çoğunlukla muhatabın zihninde iyice yerleşmesi veya onun tereddüdünü gidermek için yapılan vurguya denir. Te’kid, lafzî ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.  

Lafzi te’kid: Harfin, fiilin, ismin hatta cümlenin tekrarı ile olur. Zamirler zamir ile te’kid edilebilirler. Bu durumda sayı ve cinsiyet yönünden te’kid müekkede uyar.

Manevi te’kid: Manevi te’kit marifeyi tekit eder, belirli kelimelerle yapılır. Bu kelimeler: كُلُّ , اَجْمَعُونَ , اَجْمَعِينَ dir. Ayette manevi tekid şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرَيْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  رأي ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

كَذَّبَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ‘dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى

 

وَ  istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Kasem üslubunda gelen terkipte  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap cümlesi  وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا , kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

اَرَيْنَاهُ  fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.

Veciz anlatım kastıyla gelen  اٰيَاتِنَا  izafetinde  اٰيَاتِ ‘nin, azamet zamirine izafesi şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.

فَكَذَّبَ  ve  اَبٰى  cümlelerinin makabline atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Her ikisi de müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam كُلَّهَا , ayetler için tekid ifade eder. 

كَذَّبَ  ve  اَبٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

قَدْ  harfi mazi fiilin önüne geldiğinde tahkik ve takrib (olayın yaklaştığını), muzari fiilin önüne geldiğinde fiilin vuku bulma ihtimalinin azlığını ifade eder. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, C.1, s. 459)

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

Ayetteki  كُلَّهَا  lafzı, umumiliği ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ Firavun'a bütün mucizeleri göstermemiştir. Bunun sebebi,  كُلَّ  lafzı her ne kadar umumilik ifade etse de, bazan karine bulunduğunda hususi manada da kullanılabilir. Bu, "Pazara girdim, her şeyi aldım" denmesine benzer. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Başında yemin edilmesi, içeriğine son derece önem verildiğini göstermek içindir.(Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Zikredilen mucizeler, iki tane olduğu halde ayette çoğul kipinin kullanılması, iki mucizenin her birinin içerdiği ve her biri gerçek akıl sahipleri için birer açık mucize olan pek garip şeyler itibarıyladır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Kelamın kasem lâm’ı ve  قَدْ  ile tekid edilmesi; Firavun’un kullar üzerindeki zorbalağına taaccübü, küfründeki ve Allah'ın vahyettiği ve Firavun’a gösterdiği pek çok ayeti olduğu halde iman etmeyerek Musa'yı inkârındaki şiddeti göstermek içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr) 

Tâ-Hâ Sûresi 57. Ayet

قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى  ٥٧


Şöyle dedi: “Ey Mûsâ! Sihrin ile bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 أَجِئْتَنَا mi geldin? ج ي ا
3 لِتُخْرِجَنَا bizi çıkarmak için خ ر ج
4 مِنْ -dan
5 أَرْضِنَا yurdumuz- ا ر ض
6 بِسِحْرِكَ büyünle س ح ر
7 يَا مُوسَىٰ Musa

قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli  اَجِئْتَنَا ‘dır. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifham harfidir. جِئْتَنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ل  harfi,  تُخْرِجَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. أنْ  ve masdar-ı müevvel  ل  harf-i ceri ile  جِئْتَنَا  fiiline mütealliktir.

تُخْرِجَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ‘dir. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ اَرْضِنَا  car mecruru  تُخْرِجَنَا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِسِحْرِك  car mecruru  تُخْرِجَنَا  fiiline mütealliktir. بِ  sebebiyyedir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.

يَا  nida harfidir. Münada  مُوسٰى  müfred alem olup damme üzere mebni mahallen mansubdur. Gayri munsariftir.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُخْرِجَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir. 

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Allah Teâlâ, firavunun sözlerini bildirmektedir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekûlü’l-kavl cümlesi, Firavun’un Musa’ya verdiği cevaptır.  

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay, tahkir ve inkâr amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ  cümlesi, başındaki harf-i cerle  اَجِئْتَنَا  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin sonundaki itiraziyye olan  يَا مُوسٰى  cümlesi nida üslubunda talebi inşâî isnaddır.

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Firavun'un, Hazret-i Musa'nın gösterdiği açık mucizeleri büyü olarak vasıflandırması, kavmini Hazret-i Musa'ya karşı koymaya cesaretlendirmek içindi.(Ebüssuûd ,İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Ayetin önceye atfedilmeyerek  قالَ  fiili ile başlaması, bunun diyaloğun bir tamamlayıcısı olduğu konusunda şüphe bırakmaz. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr) 

Tâ-Hâ Sûresi 58. Ayet

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى  ٥٨


“Biz de mutlaka sana karşı onun gibi bir sihir yapacağız. Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَنَأْتِيَنَّكَ biz de mutlaka sana getireceğiz ا ت ي
2 بِسِحْرٍ bir büyü س ح ر
3 مِثْلِهِ onun benzeri م ث ل
4 فَاجْعَلْ tayin et ج ع ل
5 بَيْنَنَا bizimle ب ي ن
6 وَبَيْنَكَ sizin aranızda ب ي ن
7 مَوْعِدًا buluşma zamanı و ع د
8 لَا asla
9 نُخْلِفُهُ caymayacağımız خ ل ف
10 نَحْنُ bizim
11 وَلَا ne de
12 أَنْتَ senin
13 مَكَانًا bir yer olsun ك و ن
14 سُوًى uygun س و ي

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى

 

Fiil cümlesidir. فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  harfi, mukadder kasemin cevabına gelen muvattiedir.  

نَأْتِيَ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. Fiilin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

بِسِحْرٍ  car mecruru  نَأْتِيَنَّ  fiiline mütealliktir.  مِثْلِه۪  kelimesi بِسِحْرٍ  sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.Takdiri;  إن قبلت اللقاء فاجعل  (Eğer karşılaşmayı kabul edersen) şeklindedir.

اجْعَلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri  انت ‘dir. بَيْنَنَا  mekân zarfı mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

بَيْنَكَ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَوْعِداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لَا نُخْلِفُهُ  cümlesi, مَوْعِداً ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نُخْلِفُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Munfasıl zamir  نَحْنُ  gizli zamiri tekid eder.

لَٓا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. Munfasıl zamir  اَنْتَ  atıf harfi وَ  ile  نُخْلِفُهُ ‘deki  zamire matuftur. مَكَاناً  kelimesi  مَوْعِداً  ‘den bedel olup fetha ile mansubdur. سُوًى  kelimesi  مَكَاناً ‘ın sıfatı olup, mukadder fetha ile mansubdur.

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur.Ayette ilki müfred, ikincisi fiil cümlesi şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Te’kid: Tabi olduğu kelimenin veya cümlenin manasını kuvvetlendiren, pekiştiren, manasındaki kapalılığı gideren ve aynı irabı alan sözdür. Te’kide “tevkid” de denilir. Te’kid eden kelimeye veya cümleye “te’kid (müekkid- ٌمُؤَكِّد)”, te’kid edilen kelime veya cümleye de “müekked (مَؤَكَّدٌ)” denir. Te’kid, çoğunlukla muhatabın zihninde iyice yerleşmesi veya onun tereddüdünü gidermek için yapılan vurguya denir. Te’kid, lafzî ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.  

Lafzi te’kid: Harfin, fiilin, ismin hatta cümlenin tekrarı ile olur. Zamirler zamir ile te’kid edilebilirler. Bu durumda sayı ve cinsiyet yönünden te’kid müekkede uyar. Ayette lafzi tekid şeklindedir.

Manevi te’kid: Manevi te’kit marifeyi tekit eder, belirli kelimelerle yapılır. Bu kelimeler: كُلُّ , اَجْمَعُونَ , اَجْمَعِينَ dir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir: 1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek. 2. Bir halden başka bir hale geçmek  3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُخْلِفُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi خلف ’dir. 

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Kasem üslubundaki terkipte îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Mukadder kasemle birlikte, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabı olan  فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪  cümlesi, mahzuf kasem ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مِثْلِه۪  kelimesi بِسِحْرٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

‘Senin bilemeyeceğin, düşünemeyeceğin türde bir sihirle’ manasına gelmesi için  بِسِحْرٍ  kelimesi nekre olarak gelmiştir.

فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً  cümlesi takdiri,  إن قبلت اللقاء (Eğer  karşılaşmayı kabul edersen..) olan mahzuf şartın cevabıdır.  فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  Kasemin cevabının delaletiyle şart cümlesinin hazfedilmesi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mekan zarfları  بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ , konudaki önemine binaen mef’ûl olan  مَوْعِداً ’e takdim edilmiştir.

مَوْعِداً ‘deki nekrelik muayyen olmayan nev ifade eder. Bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.

لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى  cümlesi,  مَوْعِداً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Munfasıl zamir  نَحْنُ , fiildeki fail zamiridir, nefy harfi olumsuzluğu tekid için gelmiştir. 

اَنْتَ , munfasıl zamire matuftur.

سُوًى  ile sıfatlanan مَكَاناً kelimesi, مَوْعِداً ‘den bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.

لَا  ve  بَيْنَ ‘nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

مَكَاناً - مَوْعِداً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

"Senin bize getirdiğin, mucize değil sihirdir" demek istemiştir. Mucizenin, karşı konulması imkânsız birşey, sihrin ise karşı konulabilecek birşey olmasından ötürü, Firavun mucizenin sihirden ayırt edilebileceğini bildiği için, ‘’Şimdi biz sana onun gibi bir sihir yapacağız’’ demiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Ayette geçen  مِثْلِهِ  kelimesiyle ifade edilen benzerlik sihrin kuvveti değil, cinsi açısındandır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

مَوْعِداً  kelimesi masdar-ı mimdir. Yani, "Bizimle aranda, cayamayacağımız bir vaatte bulun" manasındadır. Çünkü cayma ancak vaat (söz verme) masdarı için söz konusu olur. Ama ism-i zaman ismi mekân olan  مَوْعِداً  kelimesinin cayma ile nitelenmesi doğru olmaz. Ayetteki  مَكَاناً  kelimesi,  اجْعَلْ  fiilinin ikinci mef'ulü olduğu için mansub kılınmıştır. Buna göre kelamın takdiri, "Cayamayacağımız o randevu yerini, dümdüz bir yer kıl (seç)" şeklindedir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

مَكانًا  kelimesi  مَوْعِدًا  kelimesinin iki manasından biri için bedel-i iştimâldir. Çünkü bu kelime mekân ve zaman gerektirir. Mekân manasından bedeldir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr) 

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

Tâ-Hâ Sûresi 59. Ayet

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى  ٥٩


Mûsâ, “Buluşma vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Musa) dedi ki ق و ل
2 مَوْعِدُكُمْ buluşma zamanınız و ع د
3 يَوْمُ günü ي و م
4 الزِّينَةِ süs (bayram) ز ي ن
5 وَأَنْ ve
6 يُحْشَرَ toplanacağı ح ش ر
7 النَّاسُ insanaların ن و س
8 ضُحًى kuşluk vakti ض ح و

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. مَوْعِدُكُمْ  mübteda olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَوْمُ  haber olup damme ile merfûdur.  الزّ۪ينَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَنْ  ve masdar-ı müevvel  وَ  atıf harfi ile  يَوْمُ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur.  

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.

يُحْشَرَ  fetha ile mansub meçhul muzari fiildir.  النَّاسُ  naib-i fail olup damme ile merfûdur. ضُحًى zaman zarfı يُحْشَرَ  fiiline müteallık olup, elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

Fiil-i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman,  Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى

 

 Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyh olan  مَوْعِدُكُمْ  ve müsned olan  يَوْمُ الزّ۪ينَةِ , veciz ifade yollarından olan izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

Mübteda olan  مَوْعِدُكُمْ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.

يَوْمُ الزّ۪ينَةِ  ifadesi, bayram gibi özel bir günden kinayedir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى  cümlesi, masdar teviliyle  يَوْمُ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel muzari fiil olarak gelmiş, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ضُحًى  ve  يَوْمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Ayetteki  اَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ  ifadesi, randevu vaktiniz insanların kuşluk vakti toplanmalarıdır demektir. Buna göre, buradaki  أن  masdariyyedir ve arkasından gelen cümle mahallen merfûdur. Bunun  الزّ۪ينَةِ  kelimesine atfedilerek, mahallen mecrûr olması da mümkündür. 

Kâdi şöyle der: Hazret-i Musa (a.s) o günü, “zinet günü” sözüyle, o gündeki o belli vakti de “İnsanların toplandıkları kuşluk vakti” diye belirlemiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Ayetteki, sizinle bulaşma vakti ifadesinin, Firavun’un sözü olması yani bu vakti ve yeri belirleyenin onun olması muhtemel olduğu gibi, bunun Hazret-i Musa’nın (a.s) sözü olması da muhtemeldir. Kâdi birincisinin daha açık olduğunu, çünkü bu toplanmayı isteyenin Musa (a.s) değil, Firavun olduğunu söylemiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Hazret-i Musa'nın böyle bir günü tayin etmesi, son derece kuvvetli olduğunu, kendine özgüveni bulunduğunu ve onlara hiç aldırmadığını göstermek içindi. Çünkü o gün onların olanca güçlerini gösterdikleri gündür. Bir de, hakkın ortaya çıkması ve batılın perişan olması, çok sayıda şahitler huzurunda olsun ve hazır bulunanlar, bulunmayanlar, bütün halk arasına yayılsın içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

يَوْمُ الزِّينَةِ  sözü vakti,  وأنْ يُحْشَرَ النّاسُ  sözü mekânı,  ضَحًى  sözü ise mutlak vakti tayin için gelmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Tâ-Hâ Sûresi 60. Ayet

فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى  ٦٠


Bunun üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra geldi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَتَوَلَّىٰ dönüp gitti و ل ي
2 فِرْعَوْنُ Fir’avn
3 فَجَمَعَ ve topladı ج م ع
4 كَيْدَهُ hilesini ك ي د
5 ثُمَّ sonra
6 أَتَىٰ geldi ا ت ي

فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  تَوَلّٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. فِرْعَوْنُ  fail olup damme ile merfûdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

جَمَعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. كَيْدَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir, اَتٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَوَلّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  ولى ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى

 

فَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

فَجَمَعَ كَيْدَهُ  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  ثُمَّ اَتٰى  cümlesi tertip ve terahi ifade eden  ثُمَّ  ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil cümleleridir ve faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetteki cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Aralarında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

تَوَلّٰى - اَتٰى  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

تَوَلّٰى , yüz çevirme, dönme, bazan kabul etmeme, bazan da dönüp savuşma manasında olur. Burada, zahir olan bu kelimenin, dönüp gitme manasında olmasıdır ki bu, Firavun'un Hz. Musa’yı bir araya gelmek üzere randevulaştığı o yerde bırakıp gitmesidir. Mukâtil buna, ‘’O (Firavun) yüz çevirdi ve haktan yüz çevirişini sürdürdü manasını vermiştir. Ayetteki  فَجَمَعَ كَيْدَهُ [Bütün hilesini topladı] ifadesinin içine, sihirbazlar, bu hadise için toplanan insanlar, sihirbazların alet ve edevatı ile sihirbazların getirip yaptıkları her şey girer. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

ثُمَّ  kelimesi hakiki mühlet ve rütbeten terahi içindir. Çünkü randevu için hazır bulunması, hazırlık süresi geçtikten ve komplo için en önemli hazırlığını yaptıktan sonraydı. Zira hazırladıklarının etkisi görülecektir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

Tâ-Hâ Sûresi 61. Ayet

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى  ٦١


Mûsâ, onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azap ile yok eder. Allah’a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana uğramıştır.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 لَهُمْ onlara
3 مُوسَىٰ Musa
4 وَيْلَكُمْ yazık size و ى ل
5 لَا
6 تَفْتَرُوا uydurmayın ف ر ي
7 عَلَى karşı
8 اللَّهِ Allah’a
9 كَذِبًا yalan ك ذ ب
10 فَيُسْحِتَكُمْ sonra kökünüzü keser س ح ت
11 بِعَذَابٍ bir azab ile ع ذ ب
12 وَقَدْ ve doğrusu
13 خَابَ perişan olmuştur خ ي ب
14 مَنِ kimse
15 افْتَرَىٰ iftira eden ف ر ي

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir. مُوسٰٓى  fail olup, elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Gayri munsariftir.

وَيْلَكُمْ  mahzuf fiilin mef’ûlun mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri;  ألزمكم الله ويلكم (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli  لَا تَفْتَرُوا ‘dur. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَفْتَرُوا  fiili ن ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  تَفْتَرُوا  fiiline mütealliktir.  كَذِباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  harfi sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir. Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, önce geçen mukadder masdara matuf olarak mahallen merfûdur.Takdiri;  لا يكن منكم افتراء فسحت من الله بعذاب (Aranızda iftira olmasın, yoksa Allah azapla yok eder.) şeklindedir.

يُسْحِتَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِعَذَابٍ  car mecruru  يُسْحِتَكُمْ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Ayette sebep fe (فَ)’sinden sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُسْحِتَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  سحت ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.  

تَفْتَرُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  خَابَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  افْتَرٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

افْتَرٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın sözlerini bildirmektedir. Mekulü’l-kavl Hz. Musa'ya aittir.

وَيْلَكُمْ  itiraziyye cümlesidir. Beddua manasındadır. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i muteriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. 

وَيْلَكُمْ , mahzuf bir fiilin mef’ûlun bihi olarak mansubdur. Takdiri; ألزمكم الله ويلكم (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Araplar bu fiili gizleyip sadece masdarı zikrederler.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Allah'a iftira etmeyin sözünden sonra  كَذِباً  zikredilmesi, sözü kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâbdır. Çünkü iftira zaten yalandır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. لَا تَفْتَرُوا  fiiline müteallik  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru, ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.

Mef’ûl olan  كَذِباً ‘deki nekrelik nev ve umum ifade eder. Nefiy siyakında nekre, selbin umum ve şumûlüne işarettir. 

Ayetin sonunda müştakı zikredilen تَفْتَرُوا  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

Fâ-i sebebiyyenin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar teviliyle, sözün öncesinden anlaşılan mukadder masdara matuftur. Takdiri, لا يكن منكم افتراء فسحت من الله بعذاب (Aranızda iftira olmasın, yoksa Allah azapla yok eder.) şeklindedir. 

Muzari sıygada gelen fiiller, hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَذَابٍ  ’deki nekrelik, tasavvuru mümkün olmayan neve işarettir.

تَفْتَرُوا - كَذِباً  ve  خَابَ - فَيُسْحِتَكُمْ - بِعَذَابٍۚ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)

وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى

 

Ayetin son cümlesinde  وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümle tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

قَدْ  mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.

خَابَ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası olan  افْتَرٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

تَفْتَرُوا - افْتَرٰى  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَدْ  sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Muzari fiilin başına geldiği zaman bazen azlık bazen de çokluğa delâlet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre; fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa  قَدْ  harfi, başına geldiği fiil için ister mazî ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Tâ-Hâ Sûresi 62. Ayet

فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى  ٦٢


Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli gizli konuştular.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَتَنَازَعُوا sonra tartıştılar ن ز ع
2 أَمْرَهُمْ işlerini ا م ر
3 بَيْنَهُمْ kendi aralarında ب ي ن
4 وَأَسَرُّوا ve gizlice س ر ر
5 النَّجْوَىٰ konuştular ن ج و

فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  تَنَازَعُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَمْرَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.

Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَيْنَهُمْ  mekân zarfı mahzuf hale mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَسَرُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ ı fail olarak mahallen merfûdur. النَّجْوٰى mef’ûlun bih olup, elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

تَنَازَعُٓوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  نزع ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.  

اَسَرُّوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  سرر ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى

 

فَ , istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi olan  فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber, ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

Aynı üslupta gelen  وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

النَّجْوٰى  kelimesi,  اَسَرُّوا  fiilinin mef’ûlüdür. Fetha, kelimenin son harfine takdir edilmiştir.

اَسَرُّوا - النَّجْوٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı  nazîr sanatı vardır. 

Tâ-Hâ Sûresi 63. Ayet

قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى  ٦٣


Şöyle dediler: “Şüphesiz bu ikisi, sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve en üstün olan dininizi ortadan kaldırmak isteyen birer sihirbazdırlar.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ki ق و ل
2 إِنْ gerçekten
3 هَٰذَانِ bunlar
4 لَسَاحِرَانِ iki büyücüdür س ح ر
5 يُرِيدَانِ istiyorlar ر و د
6 أَنْ ki
7 يُخْرِجَاكُمْ sizi çıkarsınlar خ ر ج
8 مِنْ -dan
9 أَرْضِكُمْ yurdunuz- ا ر ض
10 بِسِحْرِهِمَا büyüleriyle س ح ر
11 وَيَذْهَبَا ve gidersinler ذ ه ب
12 بِطَرِيقَتِكُمُ sizin yolunuzu ط ر ق
13 الْمُثْلَىٰ örnek م ث ل

قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى

 

Fiil cümlesidir. قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اِنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Mahzuf muttasıl zamir ile  هٰذَانِ (هُمَا ) لَسَاحِرَانِ  cümlesi, muhaffefe  اِنَّ ‘nin haberi olup, müsenna olduğundan elif ile merfûdur. 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  هٰذَانِ  mübteda olup, müsenna olduğu için elif ile merfûdur.

لَ  harfi,  اِنْ ‘in muhaffefe  اِنَّ  olduğuna delalet eden lam-ı farikadır. سَاحِرَانِ  işaret isminin haberi olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.  يُر۪يدَانِ  cümlesi  سَاحِرَانِ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur.

يُر۪يدَانِ  fiili  ن ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. اَنْ  ve masdar-ı müevvel  يُر۪يدَانِ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.

يُخْرِجَا  fiili  ن ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ اَرْضِكُمْ  car mecruru  يُخْرِجَا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِسِحْرِهِمَا  car mecruru  يُخْرِجَا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَذْهَبَا  fiili, atıf harfi  وَ ‘la  يُخْرِجَا  fiiline matuftur.  

يَذْهَبَا  fiili ن ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. بِطَر۪يقَتِ  car mecruru  يَذْهَبَا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْمُثْلٰى  kelimesi  بِطَر۪يقَتِكُمُ ‘un sıfatı olup, mukadder kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur.İlki fiil cümlesi ikincisi müfred şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُخْرِجَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir. 

يُر۪يدَانِ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  رود ‘dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

سَاحِرَانِ  ; sülâsî mücerredi سحر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمُثْلٰى ; ism-i tafdildir. İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا  cümlesine dahil olan اِنْ , tahfif edilmiş  اِنّ ’dir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır. 

اِنْ ‘in haberi olan  لَسَاحِرَانِ ‘ye dahil olan lam,  اِنْ ’in muhaffefe olduğuna işaret eden lam-ı farikadır.

اِنْ ’in nafiye,  لَ ’ın ise  إلّا  manasında olduğu da söylenmiştir. 

Müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olması, mütekellimin tahkir niyetine işaret etmektedir.

Ayette sihirbazların Hz. Musa ve Harun (a.s) hakkında söyledikleri sözlerin üslubu, onlar hakkında çok fazla şüpheleri olduğunu göstermektedir.

يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا  cümlesi,  سَاحِرَانِ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا  cümlesi, masdar tevilinde  يُر۪يدَانِ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üsluptaki  وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى  cümlesi, atıf harfi وَ ‘la  يُخْرِجَاكُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

İsm-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade eden  الْمُثْلٰى  kelimesi,  بِطَر۪يقَتِكُمُ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

سَاحِرَانِ - بِسِحْرِهِمَا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Muzari fiiller teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Tâ-Hâ Sûresi 64. Ayet

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى  ٦٤


“Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra hâlinde gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıya ulaşmıştır.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَجْمِعُوا siz toplayın ج م ع
2 كَيْدَكُمْ hilenizi ك ي د
3 ثُمَّ sonra
4 ائْتُوا gelin ا ت ي
5 صَفًّا sıra halinde ص ف ف
6 وَقَدْ ve muhakkak
7 أَفْلَحَ başarmıştır ف ل ح
8 الْيَوْمَ bugün ي و م
9 مَنِ kimse
10 اسْتَعْلَىٰ üstün gelen ع ل و

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن أردتم الغلبة (Galibiyet isterseniz) şeklindedir.

اَجْمِعُوا  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. كَيْدَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ائْتُوا  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  صَفاًّ  hal olup fetha ile mansubdur.

ثُمَّ ; Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


 وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اَفْلَحَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir.  الْيَوْمَ  zaman zarfı  اَفْلَحَ  fiiline mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَعْلٰى  ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتَعْلٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

اَفْلَحَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  فلح ‘dır.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

اسْتَعْلٰى  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındadır. Sülâsîsi  علو ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ 

 

Sihirbazların konuşmalarının devamıdır. Ayetin ilk cümlesi, takdiri  إن أردتم الغلبة (Galibiyet isterseniz) olan mahzuf bir şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan  فَ , rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  اَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlesinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّ  cümlesi tertip ve terahi ifade eden  ثُمَّ  ile cevap cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

صَفاًّ  kelimesi haldir. Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızdır. 


 وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى

 

Ayetin son cümlesindeki  وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümle tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

قَدْ  mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.

اَفْلَحَ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası olan  اسْتَعْلٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

اسْتَعْلٰى ‘da istiare vardır. Bu kelimenin aslı  ألعلْوٌ  yani irtifadır. Yeryüzünde görünür şekilde açıkça yükselmektir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fî Sûreti Meryem, s. 212) İnsanlar arasında nüfuz sahibi olmak, başarıya ulaşmak manasında müstear olmuştur. Mübalağa ifade eden bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.

İtirazi bir cümledir. Yani, ‘Galip olanlar, baskın çıkanlar kurtulur’ demektir. Böylece onlar, ortaya koyacakları ve sayesinde galip gelecekleri sihir ile bunu yapabileceklerine inanıyorlardı. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

 قَدْ  sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Muzari fiilin başına geldiği zaman bazen azlık bazen de çokluğa delâlet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre; fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa  قَدْ  harfi, başına geldiği fiil için ister mazî ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 Sayfadaki bütün ayetler  ى  harfiyle biten kelimelerle son bulmuştur. Bu kelimelerin oluşturduğu ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir. 

 
 

 

Günün Mesajı
Hz. Musa'nın bu teklifi çok önemlidir. Hz. Allah'ın bu yüce rasûlü (as), insanların normal zamandakinden daha farklı bir halet-i ruhiyede bulunacağı bir günde ve o günün bütün insanların toplanabileceği bir vaktinde randevu vermekle, hem mesaj ve misyonuna olan mutlak güvenini ortaya koymuş hem de Firavun'a ve inancına en büyük darbeyi vuracak, mesajını da en reddedilmez pozitif delillerle herkesin önünde ilan etmiş olacaktı.
Sayfadan Gönüle Düşenler
Kasabaların birinde, dünyanın halini anlatan bir sahne yaşanıyormuş. Geçici süreliğine kasabaya gelen yaşlı bilgin, sırayla herkesin yanına gidiyor ve kulağına eğilip ihtiyacı olan nasihatı söylüyormuş. Dinleyenlerin çoğunun aklı bir karış havada, çok azı ise hakikaten söylenenleri ciddiye alıyormuş.

Çoğunluğun içindekiler farklı tepkiler veriyormuş. Kimisi, yaşlı bilgini abartılı sözlerle övüp teşekkür ediyor ama döner dönmez yüzlerini ekşitiyormuş. Kimisi; arkasından fiziksel özellikleriyle dalga geçiyor: ‘bunun gibi olacağıma hatama devam ederim’ ya da kılık kıyafetini eleştiriyor: ‘biraz gösterişli olmalı, aramıza ne yüzle giriyor’ diyormuş. Kimisi ise kendisine fayda sağlamayacak sorular soruyormuş. Kısacası; hepsinin nasihatleri duymazdan gelmek için kendilerince geçerli bahaneleri varmış.

Kasabanın başkanı, halkının tepkilerini sessizce takip ediyormuş. Yaşlı bilgin, herkesle konuştuktan sonra başkan kürsüye çıkarak halkına seslenmiş: ‘Sevgili kasaba sakinleri! Görüyorum ki, bazılarınız duyduklarından hoşnut olmadığını açıkça belli ediyor. Misafirimiz olan bilginin değerli nasihatlerine kulak vermenizi istiyorum. Zira, insan hatalarını düzelttiği ve doğrularını çoğalttığı zaman gelişir. Ancak, o zaman Allah katında yükselir.’

Halk dağıldıktan sonra yaşlı bilgin, kasaba başkanının yanına gitmiş ve alçak sesle bir şeyler söylemiş. Herkes gittiği için sadece bir kaç kişi, makamını fazlasıyla önemseyen kasaba başkanının ‘Bana nasihat etme cüretini nereden buluyorsun?’ diye bağırdığını duymuş. Halbuki, ona verilen nasihat kısa ve özmüş: halkına iyi bir örnek olmasıyla ilgiliymiş.

Ey yeryüzünde yollar açan ve gökten su indiren Allahım! Bizi; işitmemizi nasip ettiğin nasihatleri dinleyenlerden ve gerektiğinde kendisini eleştirmesini bilenlerden eyle. Nefsimizin büyüklenmesinden, körleşmesinden ve hırsından ya da keyfinden dolayı hatalarında ısrar etmesinden Sana sığınırız. Bizi; yanlışlar karşısında uygun tepkiyi verme (elle ya da dille düzeltme ya da kalp ile buğzetme) cesaretine sahiplerden ve hata yaptığını bildiğimiz ama düzeltme imkanımızın olmadığı kişilerden ya da o tür yerlerden uzak duranlardan eyle. Gönüllerimizi; razı olduğun kullarına ve sevdiğin amellere meyil ettir ve ömrümüzü onlarla bereketlendir. 

Amin.
Zeynep Poyraz  @zeynokoloji