قُلْ لَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّٓا اَجْرَمْنَا وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Önceki âyetlerde verilen örneklerden ve yapılan uyarılardan çıkarılması gereken sonuca geçilmekte ve şirkin her türünün yanlışlığı üzerinde durulmaktadır. 23. âyette canlandırılan sahne ve “sonunda kalplerinden korku giderilince” şeklinde tercüme edilen kısım ile ilgili olarak değişik yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirlere göre âyetin mânası şudur: Nihayet âhirette müşriklerin kalplerinden korku giderildiğinde melekler onlara sorar: “Dünyadayken rabbiniz size ne demişti?” Onlar: “Hak olanı buyurdu” derler ve ikrarın fayda sağlamadığı bir vakitte gerçeği ikrar ederler (Şevkânî, IV, 372). Bazılarına göre burada sözü edilen korku ölüm esnasındaki korkudur. Ölüm sırasında Allah kalplerden korkuyu giderir, herkes Allah’ın bildirdiklerinin hak olduğunu itiraf eder; bu, önceden aynı şeyi söylemekte olana fayda, aksini söylemekte olana ise zarar verir; her ikisinin ruhu önceki inanç ve ikrarına göre kabzedilir (Râzî, XXV, 255). İbn Atıyye bu ifadenin açıklamasıyla ilgili hadislerden hareketle burada meleklerin kastedildiğini savunur. Bu yoruma göre melekler Cebrâil’e vahiy verildiğini duyduklarında dehşete kapılırlar ve korkuları zâil olduğunda aralarında âyetteki konuşma cereyan eder (IV, 418). Birçok müfessir de şu açıklamayı yapmıştır: Âyetten, âhirette gerek başkalarına şefaatçi yapılma gerekse şefaate nail olma umudu taşıyanların bir endişe ve heyecan dönemi yaşayacaklarına ve uzun bir bekleyişten sonra iznin verileceğine işaret edildiği anlaşılmaktadır. İzin çıktığı belli olduğunda korkuları zâil olur, birbirlerini müjdelemeye başlarlar, “Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar... (Zemahşerî, III, 258). Değişik görüşleri nakleden Taberî’nin –konuyla ilgili rivayetler ışığında– yaptığı tercih şudur: Allah katında ancak O’nun şefaatine izin verdiklerinin şefaati fayda sağlar, Allah’ın kendisine bu yönde müsaade verdiğini duyan kişi büyük bir heyecan duyar, nihayet bu heyecan yatıştığında “Rabbiniz ne buyurdu?” diye meleklere sorar... (XXII, 89-93; diğer yorumlar için bk. Râzî, XXV, 255; Şevkânî, IV, 372; şefaat hakkında bilgi için bk. Bakara 2/48, 255).
24. âyette geçen ve “O halde biz veya siz, iki taraftan biri ya doğru yoldadır yahut açık bir sapkınlık içindedir” şeklinde tercüme edilen cümleyle ilgili yorumlarda ağırlıklı olarak, üstün bir ifade biçimiyle ve münazara (cedel) kuralları içinde muhatapların iddialarının reddedildiği belirtilir (bk. Taberî, XXII, 94-95; Zemahşerî, III, 259; buradaki edebî sanatlar için bk. İbn Âşûr, XXII, 192-193). Râzî ise konuya farklı bir açıdan bakarak şu yorumu yapar: Yüce Allah resûlüne ve müminlere münazara âdâbı ve fikrî tartışmaların verimliliği açısından önemli bir metodu hatırlatıyor. Tartışan kişi karşı tarafın hatalı olduğunu peşinen ifade ederek başlarsa bu tartışmadan verim alınmaz; halbuki önce iki taraftan birinin hatalı olabileceğinin kabulü, taassubun atılmasına ve tarafların fikirlerini samimi olarak gözden geçirmelerine imkân sağlar (XXV, 257).
26. âyette geçen ve sözlükte “açar” anlamına gelen yeftehu fiili bu bağlamda “Hak üzere yargılar ve hüküm verir” demektir (İbn Atıyye, IV, 420; Şevkânî, IV, 372). Bu sebeple meâlde gerek bu fiile gerekse aynı kökten türeyen fettâh kelimesine buna uygun bir anlam verilmiştir.
قُلْ لَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّٓا اَجْرَمْنَا وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Mekulü’l-kavli لَا تُسْـَٔلُونَ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
تُسْـَٔلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
مَّٓا müşterek ism-i mevsûlü عنْ harf-i ceriyle تُسْـَٔلُونَ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اَجْرَمْنَا ’dır. Îrabdan mahalli yoktur.
اَجْرَمْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. لَا نُسْـَٔلُ atıf harfi وَ ’la mekulü’l-kavle matuftur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نُسْـَٔلُ fiili نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
مَّٓا müşterek ism-i mevsûlü عنْ harf-i ceriyle نُسْـَٔلُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ’dır. Îrabdan mahalli yoktur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
تُسْـَٔلُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi سأل ’dir.
اَجْرَمْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi جرم ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قُلْ لَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّٓا اَجْرَمْنَا وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ emrinin muhatabı Hz. Peygamberdir.
Aslında bu emir Kur'an-ı Kerim'de pek çok kez geçmiş ve Resulullah'ın kendinden bir tek kelime bile söylemediğine işittiği her şeyin Allah'tan olduğuna kuvvetle delalet etmiştir. Resulullah’a قُلْ diyen emrin arkasında görkemli, muhteşem bir ses fark edilir. Kur'an-ı Kerim'in ne kadar saflıkla bize ulaştığını ve dokunulmazlığının önemini gösterir. Böyle yerlerde Resulullah'ın bize tebliğ eden sesinden önce kendisine bunu indiren Allah'ın ona kul dediğini işitiriz. Bunun etkisi çok kuvvetlidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sûreleri Belâgi Tefsiri, Ahkaf Suresi 10, c. 7, s. 111)
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan لَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّٓا اَجْرَمْنَا cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harfi-cerle birlikte تُسْـَٔلُونَ fiiline mütealliktir. Sılası olan اَجْرَمْنَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Aynı üslupta gelen وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl başındaki harf-i cerle birlikte نُسْـَٔلُ fiiline mütealliktir. Sılası olan تَعْمَلُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّٓا اَجْرَمْنَا cümlesiyle, لَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Müminlerin yaptıkları اَجْرَمْ fiiliyle ifade edilirken, kâfirlerin yaptıkları عْمَلُ fiiliyle ifade edilmiştir. İki fiil arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لَا nefy harfinin cümlede tekrarı tekid ifade eder.
نُسْـَٔلُ - تُسْـَٔلُونَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اَجْرَمْنَا - نُسْـَٔلُ - تَعْمَلُونَ maziden muzariye geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.
Söyleneceklerin iki madde halinde belirtilmesi taksim sanatıdır.
Bu ifade, insafta, mücadele ve tartışmadan daha anlamlı ve tesirlidir. Zira burada, suçlardan zelil (sürçme) ve en iyinin terki kastediliyorsa da suçlar, müminlere isnad edilmiş; mutlak amel (yaptıkları) de muhataplara isnad edilmiştir. Halbuki, muhatapların işledikleri, büyük günahların en büyüğüdür. (Ebüssuûd)
Allah Teâlâ اَجْرَمْنَا (cürüm işledi) fiilini nefse nispet etmiş, onlar hakkında ise وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ buyurmuştur. Onların cürüm işlemelerini açıkça bildirmeyip “sizin yaptığınız iş” diyerek üstü kapalı ifade etmiş, böylece anlamalarına mani olabilecek bir kızgınlığa düşmelerini önlemiştir. Ayetteki, “لا تسئلون /mesul olmazsınız” ve “ولا نسئل /mesul olmayız” ifadeleri, kişiyi alabildiğine düşünmeye teşvik için kullanılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)