Nisâ Sûresi 160. Ayet

فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يراًۙ  ...

Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap hazırladık.  (160 - 161. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِظُلْمٍ zulümlerinden dolayı ظ ل م
2 مِنَ
3 الَّذِينَ olanların
4 هَادُوا yahudilerin ه و د
5 حَرَّمْنَا yasakladık ح ر م
6 عَلَيْهِمْ onlara
7 طَيِّبَاتٍ temiz ve hoş şeyleri ط ي ب
8 أُحِلَّتْ helal kılınmış ح ل ل
9 لَهُمْ kendilerine
10 وَبِصَدِّهِمْ ve çevirmelerinden dolayı ص د د
11 عَنْ
12 سَبِيلِ yolundan س ب ل
13 اللَّهِ Allah
14 كَثِيرًا çoklarını ك ث ر
 

فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يراًۙ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بِظُلْمٍ  car mecruru  حَرَّمْنَا  fiiline mütealliktir. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  مِنَ  harfi ceriyle  ظُلْمٍ  ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

هَادُو  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. حَرَّمْنَا  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile mahzuf  لعنّاهم  fiiline matuftur.  

حَرَّمْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِمْ  car mecruru  حَرَّمْنَا  fiiline mütealliktir.  

طَيِّبَاتٍ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. اُحِلَّتْ لَهُمْ  cümlesi, طَيِّبَاتٍ ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.  

اُحِلَّتْ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هى ’dir. لَهُمْ  car mecruru  اُحِلَّتْ  fiiline mütealliktir. 

وَ  atıf harfidir.  بِصَدِّهِمْ  car mecruru  اُحِلَّتْ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.

Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَنْ سَب۪يلِ  car mecruru masdar  صَدِّ ’ye mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. كَث۪يرًاۙ  masdardan naib mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:

1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

حَرَّمْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرم ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

اُحِلَّتْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حلل ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

كَث۪يرًاۙ  kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يراًۙ

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile 155. ayetteki mukadder fiil  لعنّاهم ’ a atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بِظُلْمٍ  önemine binaen amili olan  حَرَّمْنَا ’ya takdim edilmiştir. 

فَبِظُلْمٍ  sözü  فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ  cümlesinden bedel-i mutabık’tır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)  

Mecrur mahaldeki cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , harf-i cerle  ظُلْمٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sılası olan  هَادُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Yahudilerin zulüm vasfı ile zikredilmesi, zulümlerinin son derece büyük olduğunu belirtmek içindir. Zira bu zulmün, buzağıya tapmaya tövbeden sonra vaki olduğu hatırlatılmaktadır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

اُحِلَّتْ لَهُمْ  cümlesi  طَيِّبَاتٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اُحِلَّتْ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

طَيِّبَاتٍ - اُحِلَّتْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

بِظُلْمٍ  şeklinde nekre gelen zulüm kelimesi teksir ifade etmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

طَيِّبَاتٍ  kelimesi nekre gelerek tazim ve teksir ifade etmiştir.

حَرَّمْنَا - اُحِلَّتْ  arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Kendilerine haram kılınan tertemiz şeyler, “Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık...” (Enam Suresi, 146) ayetinde belirtilenlerdir. Ayrıca süt ürünleri de kendilerine haram kılınmıştı. Küçük olsun büyük olsun her günah işlediklerinde Allah onlara yiyecek vb. tertemiz bazı şeyleri haram kılmıştır. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)

بِصَدِّهِمْ, temâsül sebebiyle  بِظُلْمٍ ’e atfedilmiştir.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  سَب۪يلِ  şeref kazanmıştır.

سَبِیلِ ٱللَّهِ [Allah’ın yolu] ibaresinde tasrihî istiare vardır. سَبِیلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş, müşebbehün bih (müstear minh) olan yol zikredilmiştir. 

فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ  ibaresinde  فِی  harfi de  إلى  harfi yerine istiare edilmiştir. Allah’ın dini, mazruf yerine konmuştur. Bilindiği gibi  فِی  harfinde zarfiyet manası vardır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. 

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Allah Teâlâ Yahudilere ceza olarak helal olanı haram sayma sebebini; Allah yolundan  alıkoyma, riba almaları, insanların batıl yolla mallarını yemeleri olarak sayması taksim sanatıdır.