وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ
Mescid, müslümanların namaz kılmalarına ayrılmış mekânı ifade eder (bk. Bakara 2/114). Bu âyet de sûrenin birinci âyetinde geçen, “bir cin topluluğunun (Kur’an’ı) dinlediği” meâlindeki cümlecikle bağlantılı olup ibadet yerlerinin Allah’a mahsus olduğunu, insanların Allah’tan başkasına ibadet etmemeleri gerektiğinin Hz. Peygamber’e vahyedildiğini bildirmektedir. Müfessirler, buradaki mesâcid kelimesine bunun dışında şu anlamları da vermişlerdir: a) Mescidlerden maksat Mescid-i Haram’dır. Âyet Kâbe’ye putları yerleştirip onlara tapan müşrikleri uyarmakta ve yaptıklarının yanlış olduğuna işaret etmektedir (İbn Âşûr, XXIX, 240).
b) Namaz ve ibadet yalnız camilere hasredilmiş olmadığından burada bütün yeryüzü kastedilmiştir. c) Secdede yere temas eden uzuvlar yani eller, ayaklar, dizler ve alın kastedilmiş, Allah’ın verdiği bu organlarla O’ndan başkasına secde edilmemesi emredilmiştir. d) Bazı müfessirlerce, secdenin namazın bir rüknü olduğu göz önüne alınarak bu kelime “namaz” anlamıyla da açıklanmıştır (Şevkânî, V, 356).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 479-480وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ
اَنَّ ve masdar-ı müevvel atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki اَنْ لَوِ اسْتَقَامُوا olan masdar-ı müevvele matuftur.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. الْمَسَاجِدَ kelimesi اَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. لِلّٰهِ car mecruru اَنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.Takdiri, إن تهيّأتم للعبادة فلا تدعوا (İbadete hazırlandığınızda Allah’tan başkasına yalvarmayın.) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَدْعُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
مَعَ mekân zarfı تَدْعُوا fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَحَداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ
وَ , atıf harfidir. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle, masdar tevilinde olup 16. ayetteki masdar-ı müevvele matuftur. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâzı hazif sanatı vardır. الْمَسَاجِدَ masdar harfi اَنَّ ‘nin ismidir. لِلّٰهِ car mecruru اَنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Önceki ayetteki mütekellim zamirinden bu ayette lafz-ı celâle iltifat zamiri vardır.
لِلّٰهِ sözündeki lam istihkak(hak etmek) içindir. Yani, O’na layık olan Allah’tır, putlar ve başka şeyler değildir. Kim Allah’ın mescidlerine putları koyarsa Allah’a karşı haddi aşmış olur. (Âşûr)
[Mescidler şüphesiz Allah'ındır.] Yani O'na ve O'nun ibadetine mahsustur. Özellikle Mescid-i Haram. Bu yüzden oraya Allah'ın evi anlamında ”beytullah" denilmiştir. Mescidden murad, namaz kılma ve Allah'ı anmak için inşa edilmiş olan yerdir. Mescidlerin başka bir açıdan Allah'tan başkasına izafe ve nispet edilmesi, yukarıda söylenene zıt değildir. Bu başkası, onu inşa eden olabilir: ”Resulullah’ın Mescidi" demek gibi. Bulunduğu mekan olabilir, ”Beytül-Makdis Mescidi" gibi. (Rûhu’l Beyân)
Mescidler içerisinde en saygıya değer olanı Mescid-i Haram'dır. Sonra Medine'deki Mescid-i Nebevi sonra Kudüste'ki Mescid-i Aksa, sonra Cuma kılınan camiler, sonra mahalle mescitleri, sonra çarşı mescitleri, sonra da evlerdeki mescidlerdir. (Rûhu’l Beyân)
فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuştur. Cevap cümlesi olan فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداً , nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, إن تهيّأتم للعبادة (İbadete hazırlandığınızda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayetteki üsluptan umum anlaşılmaktadır. Mef’ûl olan اَحَداً kelimesi nefy siyakında nekra olarak gelmiş, kıllet, cins ve umum kastedilmiştir. Bilindiği gibi olumsuz siyakta gelen nekra, umuma delalet eder.
Cümlede Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Ayette bütün esmâ-i hüsnayı ve kemâl sıfatları kendinde toplayan lafza-i celâl telezzüz ve haşyet kastıyla tekrar edilmiştir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
تَدْعُوا ve الْمَسَاجِدَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Gerçekten mescitler Allah'ındır ona aittir, Artık Allah ile beraber hiçbir kimseye ibadet etmeyin oralarda ondan başkasına dua etmeyin. Kim yasağın illeti olarak اَنَّ 'de لِ 'ı mukadder kılarsa (لِ اَنَّ şeklinde) , فَ 'den beklenen faydayı sıfıra indirmiş olur. (Beyzâvî)
Her kim bütün kemâl vasıfları kendisinde toplayan, her türlü noksanlıktan münezzeh olan, semavat ve arzı yaratan Zatı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek putlara taparsa, bu kişi muhakkak ki aklını ziyan etmiş, tabiatının fesadını ilan etmiş ve nefsini hakir görmüştür. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.73)