Enbiyâ Sûresi 110. Ayet

اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ  ...

“Şüphesiz, Allah sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediğinizi de bilir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّهُ şüphesiz O
2 يَعْلَمُ bilir ع ل م
3 الْجَهْرَ açığını ج ه ر
4 مِنَ
5 الْقَوْلِ sözün ق و ل
6 وَيَعْلَمُ ve bilir ع ل م
7 مَا ne
8 تَكْتُمُونَ gizliyorsanız ك ت م
 
Sûrenin ana konularından olan tevhid ve nübüvvet meseleleri, sûre sona ererken özet olarak tekrar ele alınmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber’in bilgilerinin tamamen vahye dayandığına dikkat çekilmekte ve konu hakkında getirilen delillerden sonra insanların artık iman etmelerinin gereğine işaret edilmektedir. Hz. Peygamber Allah’ın dinini ayırım gözetmeksizin ulaşabildiği herkese tebliğ ettiği gibi ümmetine de bu görevi sürdürmelerini emretmiştir. İnkârcılara yapılan uyarılar, yani kıyametin kopması veya gelecekte müslümanların inkârcılara galip gelmesi olayı gayb haberlerinden olduğu için yakın mı uzak mı olduğunu Allah bildirmedikçe peygamberin dahi bilemeyeceği ifade buyurulmuştur.
 
Gerek söylenen sözün gerekse yapılan başka şeylerin gizlisini de açığını da Allah bilir, hiçbir şey O’na gizli kalmaz. Bir gün gelecek inananların da inanmayanların da gizli açık söyledikleri veya yaptıkları ne varsa Allah hepsini değerlendirecek ve herkese hak ettiğini verecektir. Ceza veya mükâfatın hemen verilmeyip ertelenmesinde Peygamber’in dahi bilmediği hikmetler vardır; bu bir deneme olabileceği gibi, cezanın ağırlaşması için ömrü bir süre uzatma da olabilir veya Peygamber’in bilmediği daha başka hikmetler de vardır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 705-706
 

اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

يَعْلَمُ  fiili,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يَعْلَمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. 

الْجَهْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنَ الْقَوْلِ  car mecruru  الْجَهْرَ ‘nin  mahzuf haline müteallıktır. 

وَ  atıf harfidir.  يَعْلَمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

مَا  ve masdar-ı müevvel,  يَعْلَمُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

تَكْتُمُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ

 

Fasılla gelen ayet istînâfiyedir. Önceki ayetteki mekulü’l-kavle dahildir. اِنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlenin müsnedi olan  يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ , muzari fiil olarak gelmiştir. Müsnedin muzari fiil cümlesi olması teceddüt ve hükmü takviye, medih makamında olduğu için ayrıca istimrar ifade eder.

Aynı üslupta gelen  وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ  cümlesi, tezat nedeniyle  اِنَّ ’nin haberine atfedilmiştir.

Bu cümleye atfedilen ikinci cümlede  يَعْلَمُ  fiilinin tekrar edilmesi, muhatabın dikkatini çekerek anlamı pekiştirmek içindir. Bu tekrarda, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İsm-i mevsûl  مَا , nasb mahallinde olup  يَعْلَمُ  fiilinin mef’ûlüdür. Sılası olan  تَكْتُمُونَ  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

تَكْتُمُونَ  fiilinin mef'ûlu, kelamın öncesinden anlaşıldığı için zikredilmemiştir.  وَيَعْلَمُ  dedikten sonra sadece  مَا تَكْتُمُونَ  lafzıyla yetinilmiş,  الْقَوْلِ  hazf edilmiştir. Bu ihtibâk sanatıdır.

İhtibâk: sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)

اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ  cümlesiyle,  وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

الْجَهْر - تَكْتُمُونَ arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.