Sebe' Sûresi 48. Ayet

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَقْذِفُ بِالْحَقِّۚ عَلَّامُ الْغُيُوبِ  ...

De ki: “Şüphesiz Rabbim gerçeği ortaya koyar. O, gaybleri hakkıyla bilendir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 إِنَّ şüphesiz
3 رَبِّي Rabbim ر ب ب
4 يَقْذِفُ (kalbine) atar ق ذ ف
5 بِالْحَقِّ gerçeği ح ق ق
6 عَلَّامُ bilendir ع ل م
7 الْغُيُوبِ gaybleri غ ي ب
 

Bunca ibret örneği ve delilden sonra artık muhatapların ister vicdanlarıyla baş başa kalarak ister –çevresel baskılardan uzak ortamlarda– fikir alışverişinde bulunarak düşüncelerini bir noktaya odaklamaları istenmektedir: Kendilerine çağrıda bulunan kişinin soyu sopu, çocukluğundan itibaren o güne kadar ortaya koyduğu davranışlar hepsinin mâlûmu; hiçbir zaman ve hiçbir şekilde güvenilirliği, hak severliği, söz ve eylemlerinde mâkul ve tutarlı olma hususunda en küçük bir ithama mâruz kalmamış; –son sıralarda belirli kişilerce ortaya atılan (sihirbazlık yaptığı veya aklını yitirdiği gibi) bazı mesnetsiz iddialar dışında– şu an söylediklerinde çelişki bulunduğunu kimse ileri süremiyor, aklî dengesine gölge düşürecek somut bir kanıt gösteremiyor; ayrıca, yaptığı iş için kendilerinden bir karşılık beklemediğini de açıkça ifade ediyor. Şayet bunun üzerinde taassuptan uzak biçimde ve insafı elden bırakmadan düşünebilecek olurlarsa zaten mesele bitmiş olacak, apaçık hakikati önlerinde bulacaklardır.

Kuşkusuz rabbim gerçeği ortaya koyar” diye çevrilen 48. âyetteki cümle ile ilgili başlıca açıklamalar şunlardır: Vahiy ile gerçekleri açıklar, peygamberlerinin dilinden delilleri ortaya koyar; gerçekleri kalplere ulaştırır, yerleştirir; hakkı bâtılın üzerine atar ve onu siler (Zemahşerî, III, 264; Râzî, XXV, 269-270; “hak” ve “bâtıl”hakkında bilgi için bk. İsrâ 17/81).

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 443
 

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَقْذِفُ بِالْحَقِّۚ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli  اِنَّ رَبّ۪ي يَقْذِفُ بِالْحَقّ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. رَبّ۪ي  kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  يَقْذِفُ بِالْحَقِّۚ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَقْذِفُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  بِ  sebebiyyedir.  بِالْحَقّ  car mecruru  يَقْذِفُ  fiiline mütealliktir. 

عَلَّامُ الْغُيُوبِ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olup merfûdur.  الْغُيُوبِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

عَلَّامُ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَقْذِفُ بِالْحَقِّۚ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. 

قُلِ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّ رَبّ۪ي يَقْذِفُ بِالْحَقِّۚ  cümlesi,  إِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyh veciz anlatım kastıyla izafet formunda gelmiştir.  رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. 

Müsnedün ileyhin fiili müsnede olan takdimi tekid değil, tahsis ifade eder. Çünkü cümledeki kuvvetlendirme görevini tekid harfi yerine getirmiştir. İşte bu tahsis  يَقْذِفُ بِالحَقِّ ifadesiyle ‘sizlere değil, bilakis sizlere karşı yalnız bana destek olur, beni destekler’ anlamına gelir. O halde’’ bana karşı mallarınız, evlatlarınız, güç ve kuvvetinizle övünmenizin size ne faydası vardır. ‘’(Âşûr)

قذق  ve رمي ; ok vb. bir şeyi kuvvetli bir şekilde atmak olup, bazen hakiki manadan alınıp istiare yapılmak suretiyle koymak anlamında kullanılırlar.  يَقْذِفُ بِالْحَقِّۚ  (Hakkı atar) ifadesi “onu peygamberlerine ulaştırır ve gönderir” veya “onunla batılı def eder ve yok eder” anlamındadır. (Keşşâf)

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Müteallakı  يَقْذِفُ  olan  بِالْحَقِّۚ ’daki  بِ  harf-i ceri sebebiyet ifade eder.  يَقْذِفُ  fiilinin mef’ûlünün mahzuf haline müteallik olursa mülâbese için olur.

İsim cümleleri mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekit ve yerine göre de 

tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi 1)

Cümledeki ikinci haber olan  عَلَّامُ الْغُيُوبِ, Allah’ın niyetleri bilen olduğunu belirtmek için ilâhi vasıflar arasından, marife gelerek tahsis edilmiştir. (Âşûr)

عَلَّامُ - الْغُيُوبِ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

يَقْذِفُ بِالْحَقِّۚ  [Hakkı atar ifadesi] “Onu peygamberlerine ulaştırır ve gönderir” veya “onunla batılı def eder ve yok eder” anlamındadır.  عَلَّامُ الْغُيُوبِ [bütün gaybları hakkıyla bilir] ifadesi,  اِنَّ  ve isminin mahalline veya  يَقْذِفُ ’da gizli zamire matuf olarak yahut mahzuf bir mübtedanın haberi olarak merfudur. Ayrıca  رَبّ۪ي  kelimesinin sıfatı ya da medih olarak  عَلَّامَ الْغُيُوبِ şeklinde mansub da okunmuştur.  الْغُيُوبِ  kelimesi ise her üç hareke ile de okunmuştur;  غِيُوبِ  kelimesi,  بِيُوت  gibidir;  غَيُوبِ  ise صَبُور  gibi olup (gaip olan ve son derece gizli olan) demektir. (Keşşâf)

Ayet-i kerimede  الْغُيُوبِ (gizlilikler, bilinmeyenler) sözcüğü çoğul olarak getirilmiştir. Çünkü Allah herkesin gizli yönünü, gönlünde olanları bildiği gibi kıyamet gününe kadar gelecek olan nesillerin kalplerinde olanları da bilir. Yine ayet-i kerimede, farklı durumlardaki gizliliklerin bilgisine sahip olduğunu ifade için çok iyi bilen anlamında  عَلَّامَ sözcüğü getirilmiştir. (Ruhu’l Beyan)