وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثاً فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِراًۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَخُذْ | ve al |
|
2 | بِيَدِكَ | eline |
|
3 | ضِغْثًا | bir demet sap |
|
4 | فَاضْرِبْ | ve vur |
|
5 | بِهِ | onunla |
|
6 | وَلَا | ve asla |
|
7 | تَحْنَثْ | yeminini bozma |
|
8 | إِنَّا | gerçekten biz |
|
9 | وَجَدْنَاهُ | onu bulmuştuk |
|
10 | صَابِرًا | sabreden (bir kul) |
|
11 | نِعْمَ | ne güzel |
|
12 | الْعَبْدُ | kuldu |
|
13 | إِنَّهُ | o daima |
|
14 | أَوَّابٌ | (bize) başvururdu |
|
Hz. Eyyûb’un sabrı Hz. Muhammed’e ve ümmetine örnek gösterilmektedir. Kitâb-ı Mukaddes’te anlatıldığına göre (Eyub, 1/1-8) Eyyûb’un yedi oğlu, üç kızı vardı; ayrıca çok büyük bir servete sahipti. Fakat Allah onu büyük bir imtihana tâbi tuttu, Eyyûb çocuklarını ve servetini kaybetti, ağır bir hastalığa tutuldu, bütün bedenini çıban sardı. Nihayet Eyyûb sabrıyla imtihanı başardığını ispatlayınca, Allah da onun hastalığını iyileştirdiği gibi kaybettiklerinin yerine iki mislini verdi; böylece Eyyûb yeni evlâtlara ve büyük servete sahip oldu. “Ve bundan sonra yüz kırk yıl daha yaşadı ve oğullarını ve torunlarını gördü, dört göbek” (Eyub, 1/1-8; 42/10-17).
Müfessirlerin çoğunluğunun yorumunu dikkate alarak, “Şeytan bana sıkıntı ve acı vermektedir” diye çevirdiğimiz 41. âyetteki cümleyi İbn Âşûr, “Şeytan, hastalıktan çektiğim meşakkat ve acıyı kullanarak bana vesvese veriyor, hastalığı veren Allah’a karşı beni isyana zorluyor” veya “Hastalığın meşakkat ve acısı yanında bir de şeytanın vesvesesiyle uğraşıyorum!” şeklinde anlamanın daha isabetli olacağını belirtir (XXIII, 270). Eyyûb’un bu sızlanması, şeytandan gelen ve kendisini isyan etmeye zorlayan psikolojik baskıdan sıkıntı çektiğini ve bu baskıya karşı savaş verdiğini göstermektedir. 42. âyete göre Allah Eyyûb’un şifa bulmasını murat edince, ayağını yere vurmasını buyurdu; böylece yerden şifalı bir su fışkırdı. Âyette suyun “yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su” şeklinde tanıtılması, Eyyûb’un bu sudan hem içerek hem de yıkanarak şifa bulduğuna işaret etmektedir.
Eyyûb’un eşi, hastalığı süresince ona hizmetten bir an bile geri durmamıştı. Fakat bir defasında üzüntüsü yüzünden Eyyûb’u isyana teşvik eden bazı sözler söylemiş, buna canı sıkılan Eyyûb da iyileştiği zaman ona yüz sopa vurarak cezalandıracağına yemin etmişti. Ancak kadının maksadı kötü olmadığı, Eyyûb da sadakatinden ve hizmetinden dolayı onu çok sevdiği için 44. âyette Allah Teâlâ Eyyûb’a bu cezayı sembolik bir şekilde uygulama yolunu göstermiştir. Bu olay, cezadan maksadın, insanlara acı çektirmek değil, düzeni ve asayişi korumak, haksızlıkları engellemek olduğunu; uygulamada suçlunun özel durumunun, iyi halinin göz önüne alınması gerektiğini hatırlatması bakımından da önem taşımaktadır.
وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثاً فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ
خُذْ بِيَدِكَ cümlesi mukadder sözün mekulü’l-kavli olarak mahallen mansubdur. Takdiri, ..قلنا (dedik) şeklindedir.
Fiil cümlesidir. خُذْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. بِيَدِكَ car mecruru ضِغْثاً ‘in mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ضِغْثاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اضْرِبْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. بِه۪ car mecruru اضْرِبْ fiiline mütealliktir. لَا تَحْنَثْ atıf harfi وَ ‘la اضْرِبْ ‘e matuftur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَحْنَثْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِراًۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
وَجَدْنَاهُ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
وَجَدْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. صَابِراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.Kalp fiillerinden olup,değiştirme anlamındadır.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نِعْمَ الْعَبْدُۜ
نِعْمَ camid fiil olup, medih fiillerindendir. الْعَبْدُۜ fail olup lafzen merfûdur. Mahsusu mahfuzdur. Takdiri, Eyyüb şeklindedir.
اِنَّهُٓ اَوَّابٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَوَّابٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
اَوَّابٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثاً فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ
Ayette îcâz-ı hazf sanatı vardır. Ilk cümle, takdiri قلنا (dedik) olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Aynı üslupta gelen اضْرِبْ بِه۪ cümlesi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Nehy üslubunda talebî inşâî isnad olan وَلَا تَحْنَثْ cümlesi atıf harfi وَ ‘la, فَاضْرِبْ بِه۪ cümlesine atfedilmiştir. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
İşte Allah, bununla vurmasını emir buyurdu, çünkü bununla da yemin yerine getirilmiş olur. Allah, Hazret-i Eyyûb'un karısının, kendisine güzel hizmetinden ve onun da, karısından razı olmasından dolayı her ikisine rahmet olarak bu ruhsatı meşru kılmıştır. Bu ruhsat hala bakidir. Ancak bu yüz sapın her biri, ya baş tarafıyla, yahut gövdesiyle vurma şeklinde vurulana isabet etmesi lazımdır.(Ebüssuûd)
ضِغْثاً ; demet, deste. Deniliyor ki, bir hadise dolayısıyla eşine yüz değnek vurmaya yemin etmişti. Böylece bir demet yaparak vurmakla yeminin yerine geleceği kendisine ruhsat olarak gösterilmiş, şer'î ceza ve yeminlerde bu, "Eyyub ruhsatı adıyla baki kalmıştır." Ayette ne demeti olduğu açıkça belirtilmediği için daha geniş manalara ihtimali vardır. Bizim kanaatimizce bu emir, yalnız o ruhsatı göstermekle kalmıyor, eli altında bir cemaat kurulması gerektiğini de anlatmış bulunuyor. (Elmalılı)
اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِراًۜ
Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.
وَجَدْنَاهُ fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
وَجَدْنَاهُ fiilinin mef’ûlü olan صَابِراًۜ ‘daki tenvin kesret ve tazim içindir.
نِعْمَ الْعَبْدُۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Nakıs fiil نِعْمَ ’nin faili الْعَبْدُ ‘dur.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Medh fiillerinden olan نِعْمَ ‘nin mahsusu, mahzuftur. Mahsusun takdiri; سليمان - أو داود şeklindedir.
İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
“O ne iyi bir kuldu” ile Eyyüb (as) kastedilmektedir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
اِنَّهُٓ اَوَّابٌ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
إِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi olan اَوَّابٌ kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Ayetteki son iki cümle, 30. ayetteki cümlelerin tekrarıdır. Fakat bu ayette Eyyub (as)’dan diğer ayette Süleyman (as)’dan bahsedilmektedir.
Bu cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ [O ne güzel kuldu! Çünkü o çokça dönen idi] ayeti ile de Eyyub (as)'dan söz edilmektedir. اَوَّابٌ , çokça dönen, itaatkar anlamındadır. (Kurtubî)