Sâd Sûresi 26. Ayet

يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟  ...

Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا دَاوُودُ Davud
2 إِنَّا elbette biz
3 جَعَلْنَاكَ seni yaptık ج ع ل
4 خَلِيفَةً hükümdar خ ل ف
5 فِي
6 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
7 فَاحْكُمْ o halde hükmet ح ك م
8 بَيْنَ arasında ب ي ن
9 النَّاسِ insanlar ن و س
10 بِالْحَقِّ adaletle ح ق ق
11 وَلَا ve
12 تَتَّبِعِ uyma ت ب ع
13 الْهَوَىٰ keyf(in)e ه و ي
14 فَيُضِلَّكَ sonra seni saptırır ض ل ل
15 عَنْ -ndan
16 سَبِيلِ yolu- س ب ل
17 اللَّهِ Allah’ın
18 إِنَّ şüphesiz
19 الَّذِينَ kimselere
20 يَضِلُّونَ sapan(lara) ض ل ل
21 عَنْ -ndan
22 سَبِيلِ yolu- س ب ل
23 اللَّهِ Allah’ın
24 لَهُمْ onlara vardır
25 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
26 شَدِيدٌ çetin ش د د
27 بِمَا dolayı
28 نَسُوا unuttuklarından ن س ي
29 يَوْمَ gününü ي و م
30 الْحِسَابِ hesap ح س ب
 

Hz. Dâvûd’un içten pişmanlığı ve tövbesi sonucunda hatasının bağışlandığı, bu sayede Allah katındaki üstün makamını koruduğu bildirilmektedir. Dâvûd’un yeryüzüne halife yapılması, onun geçmiş peygamberlerin halefi olarak onların misyonunu devam ettirmesi veya ülkesinde hükümdarlığın ona verilmesi olarak açıklanmıştır. Dâvûd hem peygamber hem hükümdar olduğu için kelimenin her iki anlamıyla da halifedir. Burada şu noktalara da dikkat çekilmektedir: Herkes hakkında gerekli olmakla birlikte özellikle Dâvûd gibi peygamber ve hükümdar olanlar için daha da önemli bazı görevler vardır, bunların başında da adalete riayet ve nefsanî arzuları yenme gelir. Aksine davranışlar, kişiyi Allah yolundan saptırır, dolayısıyla daha başka günahların işlenmesine de sebep olur. 26. âyetin sonunda bütün bunların âhiret hesabını unutmak veya önemsememekten kaynaklandığına da işaret edilmekte, bunun cezasının şiddetli olacağı hatırlatılmaktadır.

Sûrenin başında putperestlerin Kur’an ve Hz. Peygamber karşısındaki inkârcı ve alaycı tutumları hakkında bilgi verildikten sonra 17. âyette onların bu tutumlarına karşı Hz. Peygamber’e sabırlı olması öğütlenmiş ve “güçlü kulumuz” diye anılan Dâvûd’u örnek alması istenmişti. Sonraki âyetlerde ise Dâvûd’un bu gücünün iki kaynağına değinilmiştir. Bunlardan biri yönetim ve hükümlerinde adaleti gözetmesi, diğeri de hatalarının farkına varıp pişman olması ve Allah’a yönelip O’na ibadet ve dua etmesi, tövbe edip bağışını dilemesidir. Böylece Hz. Peygamber’e ve onun şahsında ümmetine şu ders verilmektedir: İşlerinizde adaletten ayrılmaz, yanlışlarınızı düzeltip Allah’a yönelir, O’nun huzurunda ibadet eder, engin mağfiretine sığınır, böylece ruhunuzu kötülüklerden arındırırsanız, Allah katında değeriniz yükseleceği gibi düşmanlarınıza karşı da güçlü olur, sonunda başarıyı siz elde edersiniz.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 577
 

يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ 

 

يَٓا  nida harfi, دَاوُ۫دُ  münadadır. Müfred alem olup, damme üzere mebni mahallen mansubdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. Burada münada müfred alem olarak geldiği için mebni münadaya girer ve merfû üzere mebni, mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ ‘dır.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

خَل۪يفَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru  خَل۪يفَةً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.

Kalp fiillerinden olup, değiştirme anlamındadır. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ 

 

فَ  sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfi olup mukadder istinâfa matuftur. Takdiri, تنبّه فاحكم (Dikkat et ve hüküm ver) şeklindedir. Fiil cümlesidir. 

احْكُمْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  بَيْنَ  mekân zarfı  احْكُمْ  fiiline mütealliktir. النَّاسِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

بِالْحَقِّ  car mecruru  احْكُمْ ‘un failinin mahzuf haline mütealliktir.  لَا تَتَّبِعِ  atıf harfi وَ ‘la  احْكُمْ  fiiline matuftur. 

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّبِعِ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. الْهَوٰى  mef’ûlü bih olup elif üzere mukaddder fetha ile mansubdur. Maksur isimlerdendir.

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin irab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. Fâ-i sebebiyyeden önce nefy ,talep bulunması gerekir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel önceki nefyin masdarına matuf olup mahallen merfûdur.  

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُضِلَّ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

عَنْ سَب۪يلِ  car mecruru  يُضِلَّكَ  fiiline mütealliktir.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

تَتَّبِعِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

يُضِلَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ضلل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟

 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.

İsm-i mevsûlun sılası  يَضِلُّونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَضِلُّونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

عَنْ سَب۪يلِ  car mecruru  يَضِلُّونَ  fiiline mütealliktir.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olup mahallen merfûdur. 

لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  عَذَابٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. شَد۪يدٌ  kelimesi  عَذَابٌ ‘ün sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  عَذَابٌ ‘a mütealliktir.  بِ  sebebiyyedir. 

نَسُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. يَوْمَ  zaman zarfı  نَسُوا  fiiline mütealliktir.  الْحِسَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 
 

يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette mütekellim, Allah Teâlâ’dır. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Konuşma; kendisine söylenecek sözün önemi ve bu söze ilgi çekmek için nida ile başlamıştır. (Âşûr)

Nidanın cevabı olan  اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ  cümlesi, اِنَّ ‘nin haberidir.

Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı olmak üzere birden fazla tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

جَعَلْنَاكَ  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

جَعَلْنَاكَ  fiiilinin mef’ûlü olan  خَل۪يفَةً ‘deki tenvin, tazim ifade eder.

Biz seni gerçekten yeryüzünde bir halife kıldık. Yani iyiliği emredip münkerden alıkoymak için seni hükümdar yaptık. Böylelikle senden önce geçmiş bulunan peygamberler ile salih önder ve yöneticilere halife olmanı sağladık. (Kurtubî, Âşûr)


 فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ 

 

فَ  sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. Cümle, takdiri, تنبّه (Dikkat et) olan mukadder istinâfa matuftur. 

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  بِالْحَقِّ  car-mecruru,  احْكُمْ  fiilinin failinden, mahzuf hale mütealliktir.

النَّاسِ  ile kasdedilen, onun memleketinin insanlarıdır.  النَّاسِ ‘deki marifelik ahd veya örfi istiğrak içindir. (Âşûr)

بِالحَقِّ  kelimesindeki  بِ  harfi mecazdır.  الحَقُّ  kelimesi alet yerine konmuştur. Bıçakla kesmek, asayla vurmak gibi kullanılmıştır. (Âşûr)


وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ

 

   

Cümle atıf harfi  وَ ‘la  فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ  cümlesine atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Fa-i sebebiyye’nin dahil olduğu  فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ  cümlesi, masdar teviliyle, cümlenin öncesindeki nehiyden kaynaklanan masdara matuftur. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

سَبِیلِ ٱللَّهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  سَبِیلِ , şeref kazanmıştır.

سَبِیلِ ٱللَّهِ (Allah’ın yolu) ibaresinde tasrîhi istiare vardır.  سَبِیلِ  kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş, müsteârun minh olan yol zikredilmiştir.  

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ  cümlesi ibhamdan sonra izah babında ıtnâbdır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefâsir) 

جَعَلْنَاكَ  - اللّٰهِۜ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.


اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ve ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

Umum ifade eden mevsûl, cezayı haketme sebebini belirtmek için gelmiştir. (Âşûr)

Müsnedün ileyh makamındaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ   cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafeti  سَب۪يلِ ’e tazim ve teşrif ifade eder.

سَبِیلِ ٱللَّهِ [Allah’ın yolu] ibaresinde tasrîhi istiâre vardır.  سَبِیلِ  kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş, müsteârun minh olan yol zikredilmiştir.  

لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ   cümlesi,  اِنَّ ’nin haberidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan  عَذَابٌ ’un nekre gelişi bu azabın tasavvur edilemez nitelikte olduğuna işaretin yanında tahkir ifade eder.

Nekre müsnedün ileyhin takdimi marifenin takdimine benzer. Ancak nekre ile ya cins ya da adet kastedilir. Dolayısıyla bunun takdiminde cinsin veya adedin tahsisi veya tekidi kasdedilir. Bunu da siyak ve hal karinesi belirler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümledeki takdim kasr ifade etmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.  عَذَابٌ  mevsuf/maksûr,  لَهُمْ  sıfat/maksûrun aleyhtir. Azap onlara tahsis edilmiştir.  

لَهُمْ عَذَابٌ ‘daki  لَ , tahsis içindir. (Âşûr) 

شَد۪يدٌ  , kelimesi  عَذَابٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelmesi, mübalağa ifade eder.

Masdar harfi  مَا ’nın sılası olan   نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟  cümlesi, masdar tevilinde olup başındaki harf-i cerle birlikte  عَذَابٌ ‘a mütealliktir. Masdar-ı müevvel, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.  

Ayet-i kerîme’de  بِمَا نَسُوا  cümlesindeki  مَا  masdariyye olup  بنسيانهم  tevilindedir. (Celâleyn Tefsiri)

يَوْمَ الْحِسَابِ۟  zarfı, نَسُوا  fiiline müteallik olup hesap gününü unutmaları sebebiyle anlamındadır. Yahut  لَهُمْ  ifadesiyle alakalıdır ki, bu durumda anlam; (unutmalarından dolayı -ki unutma, Allah yolundan sapmalarıdır- onlar için kıyamet gününde şiddetli bir azap vardır) şeklinde olur. (Keşşâf)

يَضِلُّونَ  - يُضِلَّكَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette tekrarlanan lafz-ı celâlde ıtnâb, reddü’l-acüz ale’s-sadr ve tecrid sanatları vardır.

Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlânın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd, Nisâ/81)

يَضِلُّونَ -  تَتَّبِعِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ  cümlesiyle,  يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِا للّٰهِۜ  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.