بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ثَمَانِيَةَ | sekiz |
|
2 | أَزْوَاجٍ | çift |
|
3 | مِنَ | -dan |
|
4 | الضَّأْنِ | koyun- |
|
5 | اثْنَيْنِ | iki |
|
6 | وَمِنَ | ve -den |
|
7 | الْمَعْزِ | keçi- |
|
8 | اثْنَيْنِ | iki |
|
9 | قُلْ | de ki |
|
10 | الذَّكَرَيْنِ | iki erkeği mi? |
|
11 | حَرَّمَ | haram etti |
|
12 | أَمِ | yoksa |
|
13 | الْأُنْثَيَيْنِ | iki dişiyi (mi?) |
|
14 | أَمَّا | yoksa |
|
15 | اشْتَمَلَتْ | bulunan(yavru)ları mı |
|
16 | عَلَيْهِ |
|
|
17 | أَرْحَامُ | rahimlerinde |
|
18 | الْأُنْثَيَيْنِ | iki dişinin |
|
19 | نَبِّئُونِي | bana haber verin |
|
20 | بِعِلْمٍ | bilgi ile |
|
21 | إِنْ | eğer |
|
22 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
23 | صَادِقِينَ | doğru |
|
Tefsircilerin ittifakla belirttiklerine göre, müşrik Araplar, bazı hayvanların etlerinin yenilmesini haram saymışlar ve haksız olarak bunun Allah’ın bir hükmü olduğunu ileri sürmüşlerdi. Âyette eti yenilen hayvanlardan koyun, keçi, deve ve sığır türleri özellikle zikredilerek onların bu hayvanların etlerinin yenilmesiyle ilgili iddiaları çürütülmüş, Allah’ın böyle bir hükmünün bulunmadığı açıklanmış; ayrıca bunların dişi ve erkek cinsleri arasında etlerinin yenilmesi bakımından fark bulunmadığını bildirmek için bunlar eşler halinde anılmıştır. Âyette şu hususa da işaret edildiği görülmektedir: Eğer belirtilen hayvanların erkeklerinden veya dişilerinden ya da yavrularından biri haram kılınsaydı bütün erkekleri, dişileri ya da yavruları haram kılınmış olurdu; aynı şekilde, Allah bir hayvan türünün dişisini haram kılsaydı erkeğini de haram kılardı, kezâ erkeğini haram kılsaydı dişisini de haram kılardı. Sonuç olarak bu âyetlerde cedel metotlarından biri olan “sebr ve taksim” (ihtimalleri sıralayıp teker teker çürüterek doğruyu bulma) yöntemiyle müşriklerin iddiaları çürütülmüş, böylece onların söz konusu hayvanlar hakkındaki görüşleri reddedilmiş bulunmaktadır (Râzî, XIII, 217; İbn Âşûr, VIII, 131-133).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 480-481
ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ
ثَمَانِيَةَ önceki ayetteki حَمُولَةً ‘den bedel olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. اَزْوَاجٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مِنَ الضَّأْنِ car mecruru mukadder fiile mütealliktir. Takdiri, أنشأ - أو أنزل (Yarattı veya indirdi.) şeklindedir. اثْنَيْنِ kelimesi ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ ‘dan bedel olup, müsennaya mülhak olduğundan nasb alameti يْ ‘dir.
مِنَ الْمَعْزِ car mecruru atıf harfi وَ ile مِنَ الضَّأْنِ ‘e matuftur. اثْنَيْنِ kelimesi ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ ‘dan bedel olup, müsennaya mülhak olduğundan nasb alameti يْ ‘dir.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli, آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. آٰلذَّكَرَيْنِ kelimesi حَرَّمَ fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olup, müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
حَرَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. اَمِ atıf harfidir. الْاُنْثَيَيْنِ atıf harfi اَمِ ile آٰلذَّكَرَيْنِ ’ye matuf olup, müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
اَمِ atıf harfidir. مَا müşterek ism-i mevsûl, atıf harfi اَمِ ile الْاُنْثَيَيْنِ ’ye matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اشْتَمَلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. عَلَيْهِ car mecruru اشْتَمَلَتْ fiiline mütealliktir. اَرْحَامُ fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاُنْثَيَيْنِ muzâfun ileyh olup müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
(اَمْ): Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَرَّمَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi حرم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اشْتَمَلَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi شمل ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. نَبِّؤُ۫ن۪ي fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Sonundaki ن۪ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِعِلْمٍ car mecruru نَبِّؤُ۫ن۪ي fiiline mütealliktir.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنْتُمْ ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. Mahallen meczumdur.
تُمْ muttasıl zamiri كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen merfûdur. صَادِق۪ينَ kelimesi, كُنْتُمْ ’un haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır.
Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri, فنبئوني بعلم (O halde ilimle bana haber verin) şeklindedir.
نَبِّؤُ۫ن۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi نبأ ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
صَادِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerredi صدق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ
ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ önceki ayetteki فرشا ‘ den bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin, tefsir ve izah maksadıyla, bir kelimenin bir başka kelimeyle açıklandığı ıtnâb sanatıdır.
Arap dilinde bir kelimenin yerine kullanılan başka bir kelimenin atıf yapılmadan ve tefsir maksatlı kullanılması “bedel” ile anlatılmaktadır. Bedel yapmanın amacı, kapalı olan kelamı açmak, açık olanı ise tekid etmektir. (Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi, İtnâb-îcâz)
مِنَ الضَّأْنِ car mecruru takdiri أنشأ olan mukadder fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
اثْنَيْنِ kelimesi ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ ‘den bedeldir.
مِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ ibaresi مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ ibaresine matuftur.
اثْنَيْنِ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الضَّأْنِ - الْمَعْزِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
O hayvanlar önce حَمُولَةً ve فرشا olarak iki gruba ve sonra da sekiz eşe ayrılmıştır.
Birinci grub deve ve sığır; ikinci grup da koyun ve keçidir ve her dört tür erkek ve dişi olmak üzere iki eştir. Bu dört eş, ayette geçen فرشا ’in izahıdır. İcmalî zikirde ferş, hamûle’den sonra geçtiği halde burada önce zikredilmiştir. Yeme bakımından helal ve haram hükmünün en çok taalluk ettiği bu iki cins hayvandır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ
Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l- kavli olan آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ cümlesi, inkârî istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle asıl olarak soru manası taşımamaktadır. Kınama ve tenkit ifade eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bu mananın olumsuzluk harfi yerine istifham harfi ile ifade edilmesinde, dinleyen kişinin vicdanına dönmesini ve düşünmesini sağlama kastı vardır. Çünkü insan kendi kendine yalan söylemez.
Kur’ân-ı Kerîm’de sıkça başvurulan bir üslup olarak karşımıza çıkan istifhâmı inkârî ile kabul edilmeyen/edilmemesi gereken bir olgunun neden hala farkına varılmadığı sorgulanmaktadır. (Avnullah Enes Ateş, İstifhâm Üslûbunun Mecâzi Kullanımları ve Meallere Yansıması)
Mazi fiil sıygasında gelerek hudus istikrar ve temekkün ifade eden mazi fiil sıygasındaki cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Mef’ûl olan آٰلذَّكَرَيْنِ , kınamayı artırmak için, amili olan حَرَّمَ fiiline takdim edilmiştir.
الْاُنْثَيَيْنِ , tezat nedeniyle اَمِ atıf harfiyle آٰلذَّكَرَيْنِ ‘ye atfedilmiştir.
اَمَّا اشْتَمَلَتْ ibaresindeki اَمِ atıf, ما ism-i mevsûldür. الْاُنْثَيَيْنِ kelimesine matuf olan müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası olan اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهِ , ihtimam için fail olan اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ ‘ye takdim edilmiştir.
اثْنَيْنِۜ - الْاُنْثَيَيْنِ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs, tekrarlanmalarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْاُنْثَيَيْنِ - آٰلذَّكَرَيْنِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Bu iki kelimedeki marifelik cins içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
حَرَّمَ - اَرْحَامُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Ayette “Dişisi mi erkeği mi yoksa karnında olan yavrusu mu haram kılındı?”] ifadesinde ıtnâbtan tefri’ vardır. Dallandırarak istifhamla azar ve kınamayı, tehdidi uzatmıştır. Ta ki helali haram kılmanın ne kadar kerih bir şey olduğu anlaşılsın, yaptıkları haramlar da iptal olsun. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)
نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ
Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ cümlesinden bedel-i iştimâldir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Ayetin son cümlesi olan اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ , istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
Şart üslubundaki son terkip, nakıs fiil كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi olan اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ , şart cümlesidir.
Ayette îcâz-ı hazif vardır. Şartın cevabı, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri, فنبئوني بعلم şeklindedir.
Bu takdire göre, mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur. Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
كَان ’nin haberi صَادِق۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124)
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ [Eğer doğrucular iseniz…] cümlesi çoğul kalıbıyla gelerek, Müslümanların da resul gibi Allah'ın indirdiği şeyle onları tehdit ettiklerine delalet eder. Çünkü bu cümle اِنْ كُنْتَ مِنَ اَلصَّادِقِ şeklinde tekil kalıbıyla gelmemiştir. Böylece hitap sadece Resul’e (s.a.v) yönelik olmamıştır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 94)
Bu cümle, altı surede aynen tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Onlar, bazen hayvanların erkeklerini bazen dişilerini bazen de -yavruların erkek, dişi veya (erkekli dişili) karışık olmaları durumunda erkek dişi fark etmeksizin- onların yavrularını haram kılıyor ve “Bunları Allah haram kıldı!” diyorlardı. İşte ayet, onların bu iddialarını yadırgamakta, beğenmemektedir. Bunları, Allah’ın haram kıldığı hususunda [doğru söylüyorsanız, bir ilme] yani haram kıldığınız şeylerin haramlığına dair Allah tarafından gelmiş, bilinen bir emre [dayanarak haber verin Bana!] demektedir. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l- Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمِنَ | ve |
|
2 | الْإِبِلِ | deveden |
|
3 | اثْنَيْنِ | iki |
|
4 | وَمِنَ | ve -dan |
|
5 | الْبَقَرِ | sığır- |
|
6 | اثْنَيْنِ | iki |
|
7 | قُلْ | de ki |
|
8 | الذَّكَرَيْنِ | iki erkeği mi? |
|
9 | حَرَّمَ | haram etti |
|
10 | أَمِ | yoksa |
|
11 | الْأُنْثَيَيْنِ | iki dişiyi (mi?) |
|
12 | أَمَّا | yoksa |
|
13 | اشْتَمَلَتْ | bulunan(yavru)ları mı |
|
14 | عَلَيْهِ |
|
|
15 | أَرْحَامُ | Rahimlerinde |
|
16 | الْأُنْثَيَيْنِ | iki dişinin |
|
17 | أَمْ | yoksa |
|
18 | كُنْتُمْ | oldunuz |
|
19 | شُهَدَاءَ | şahidler (mi?) |
|
20 | إِذْ | zaman |
|
21 | وَصَّاكُمُ | size vasiyyet ettiği |
|
22 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
23 | بِهَٰذَا | böyle |
|
24 | فَمَنْ | kim olabilir? |
|
25 | أَظْلَمُ | daha zalim |
|
26 | مِمَّنِ | -dan |
|
27 | افْتَرَىٰ | uyduran- |
|
28 | عَلَى | karşı |
|
29 | اللَّهِ | Allah’a |
|
30 | كَذِبًا | bir yalan |
|
31 | لِيُضِلَّ | saptırmak için |
|
32 | النَّاسَ | insanları |
|
33 | بِغَيْرِ | olmaksızın |
|
34 | عِلْمٍ | bilgisi |
|
35 | إِنَّ | şüphesiz |
|
36 | اللَّهَ | Allah |
|
37 | لَا |
|
|
38 | يَهْدِي | doğru yola iletmez |
|
39 | الْقَوْمَ | topluluğu |
|
40 | الظَّالِمِينَ | zalim |
|
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ
مِنَ الْاِبِلِ car mecruru atıf harfi وَ ile مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ ‘ye matuf olup, mukadder fiile mütealliktir.Takdiri, أنشأ - أو أنزل (Yarattı veya indirdi.) şeklindedir.
اثْنَيْنِ kelimesi فَرْشاً ‘den bedel olup, müsennaya mülhak olduğundan nasb alameti يْ ‘dir. مِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ atıf harfi وَ ile makabline matuftur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli, آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. آٰلذَّكَرَيْنِ kelimesi حَرَّمَ fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olup, müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
حَرَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. اَمِ atıf harfidir. الْاُنْثَيَيْنِ atıf harfi اَمِ ile آٰلذَّكَرَيْنِ ’ye matuf olup, müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
اَمِ atıf harfidir. مَا müşterek ism-i mevsûl atıf harfi اَمِ ile الْاُنْثَيَيْنِ ’ye matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اشْتَمَلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. عَلَيْهِ car mecruru اشْتَمَلَتْ fiiline mütealliktir. اَرْحَامُ fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاُنْثَيَيْنِ muzâfun ileyh olup müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
(اَمْ): Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَرَّمَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi حرم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اشْتَمَلَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi شمل ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ
İsim cümlesidir. اَمْ munkatıa’dır. بَلْ ve hemze manasındadır. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كُنْتُمْ nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. تُمْ muttasıl zamiri كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen mansubdur. شُهَدَٓاءَ kelimesi كُنْتُمْ ’ün haberi olarak mahallen mansubdur. فعلاء vezninden olduğu için gayri munsariftir ve tenvin almamıştır.
اِذْ zaman zarfı شُهَدَٓاءَ ’ye mütealliktir. وَصّٰيكُمُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَصّٰيكُمُ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. بِهٰذَا car mecruru وَصّٰيكُمُ fiiline mütealliktir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَصّٰيكُمُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi وصي ‘dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
شُهَدَٓاءَ kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. مَنْ istifhâm ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur. اَظْلَمُ haber olup damme ile merfûdur. مَنْ müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle اَظْلَمُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
افْتَرٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. عَلَى اللّٰهِ car mecruru افْتَرٰى fiiline mütealliktir. كَذِباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لِ harfi, يُضِلَّ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel لِ harfi ile افْتَرٰى fiiline mütealliktir.
يُضِلَّ fetha ile mansub muzari fiilidir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. النَّاسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بِغَيْرِ car mecruru يُضِلَّ fiilinin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, يضلهم جاهلا (Onları cahilce dalalete düşürür.) şeklindedir. عِلْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
افْتَرٰى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dır.
İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
يُضِلَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ضلل ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَظْلَمُ kelimesi ism-i tafdildir. İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâl اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. لَا يَهْدِي cümlesi, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْدِي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الْقَوْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الظَّالِم۪ينَ kelimesi الْقَوْمَ ’nin sıfatı olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الظَّالِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerredi ظلم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ
Atıfla gelen ayette مِنَ الْاِبِلِ car mecruru takdiri أنشأ olan mukadder fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
اثْنَيْنِ kelimesi ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ ‘den bedeldir.
وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ ibaresi مِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ ibaresine matuftur.
اثْنَيْنِ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْبَقَرِ - الْاِبِلِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ
Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l- kavli olan آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle asıl olarak soru manası taşımamaktadır. Kınama ve tenkit ifade eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bu mananın olumsuzluk harfi yerine istifham harfi ile ifade edilmesinde, dinleyen kişinin vicdanına dönmesini ve düşünmesini sağlama kastı vardır. Çünkü insan kendi kendine yalan söylemez.
Kur’ân-ı Kerîm’de sıkça başvurulan bir üslup olarak karşımıza çıkan istifhâmı inkârî ile kabul edilmeyen/edilmemesi gereken bir olgunun neden hala farkına varılmadığı sorgulanmaktadır. (Avnullah Enes Ateş, İstifhâm Üslûbunun Mecâzi Kullanımları ve Meallere Yansıması)
Mazi fiil sıygasında gelerek hudus, istikrar ve temekkün ifade eden cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Mef’ûl olan آٰلذَّكَرَيْنِ , kınamayı artırmak için, amili olan حَرَّمَ fiiline takdim edilmiştir.
الْاُنْثَيَيْنِ , tezat nedeniyle اَمِ atıf harfiyle آٰلذَّكَرَيْنِ ‘ye atfedilmiştir.
اَمَّا اشْتَمَلَتْ ibaresindeki اَمِ atıf, ما ism-i mevsûldür. الْاُنْثَيَيْنِ kelimesine matuf olan müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası olan اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهِ , ihtimam için fail olan اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ ‘ye takdim edilmiştir.
اثْنَيْنِۜ - الْاُنْثَيَيْنِ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs, tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْاُنْثَيَيْنِ - آٰلذَّكَرَيْنِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
حَرَّمَ - اَرْحَامُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Önceki ayette geçen cümle ile aynı olan bu cümle arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Ayette “Dişisi mi erkeği mi, yoksa karnında olan yavrusu mu haram kılındı?”] ifadesinde ıtnâbdan tefri’ vardır. Dallandırarak istifhamla azar ve kınamayı, tehdidi uzatmıştır. Ta ki helali haram kılmanın ne kadar kerih bir şey olduğu anlaşılsın, yaptıkları haramlar da iptal olsun. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)
Bu hayvanları erkeklerinin, dişilerinin ve rahimlerindeki yavrularının zikredilmesi, onların iftiralarının her birini zikretmek suretiyle kuvvetlice reddetmek içindir. Çünkü onlar, yukarıda belirtildiği gibi bazı hayvanların erkeklerini, bazı hayvanların dişilerini ve bazı hayvanların da erkek olsun dişi olsun, rahimlerdeki yavrularını haram sayıyorlardı ve hepsinin haramlığını Allah Teâlâ’ya isnad ediyorlardı. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Müfessirler şöyle demişlerdir: “Cahiliye müşrikleri davar, sığır ve develerin bir kısmını kendilerine haram kılıyorlardı. Bundan dolayı Hak Teâlâ bu ayette, koyun keçi, deve ve sığırları zikretmek suretiyle onların görüşlerinin batıllığını göstermeye delil getirmiş ve bu dört çeşit hayvanın her birinin erkek-dişi çiftinden bahsetmiştir. Daha sonra ise şöyle buyurmuştur: ‘Eğer bu hayvanların erkekleri haram ise erkeklerinin hepsinin haram olması gerekir. Yok eğer bunların dişi olanları haram ise bütün dişilerinin haram olması gerekir.’” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümledeki اَمْ , inkâri hemze ve بل manasında munkatıadır. َْاَمْ edatının başındaki hemze o işin yadırgandığını gösterir.
Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.Tasavvurî olan istifham, gerçekte cevap beklenen bir soru olmayıp kınama ve tenkit manasında geldiği için cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu sebeple istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Nakıs fiil كانِ ‘nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَا cümlesi, شُهَدَٓاءَ ‘ye müteallik zaman zarfı اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
شُهَدَٓاءَ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
بِهٰذَا car-mecruru, وَصّٰيكُمُ fiiline mütealliktir.
İsm-i işaret, müşarun ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip onun durumunu belirtir. Bu cümlede tahkir için gelen işaret isminde istiare sanatı vardır. بِهٰذَا ile müşriklerin çarpık inanışlarına işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Bu kelam, müşriklerin akıllarının ne kadar karışık olduğunu ve onlarla bu suretle istihza edildiğini ortaya koyar. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ
فَ , istînâfiyyedir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham ismi مَنْ , mübteda konumundadır. İnkârî manadadır.
Müsned olan اَظْلَمُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Ayetin sonunda müştakının zikredildiği bu kelimede irsâd sanatı vardır.
Mecrur mahaldeki ikinci müşterek ism-i mevsûl مِمَّنِ , başındaki harf-i cerle اَظْلَمُ ‘ya mütealliktir. Sılası olan افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَى اللّٰهِ car-mecruru, ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan كَذِباً ‘deki nekrelik, nev ve tahkir ifade eder.
Ayetteki istifham, Allah’a yalan iftira etmekle zulmeden bu kişilerin başına gelecek felaketi haber veren büyük bir tehdit, tevbih ve inkâri anlamda mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için istifhamda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
افْتَرٰى - كَذِباً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ cümlesi, masdar teviliyle افْتَرٰى ‘ya mütealliktir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِغَيْرِ عِلْمٍ car-mecruru amili لِيُضِلَّ olan mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
عِلْمٍۜ ‘deki nekrelik, kıllet ve nev ifade eder. Menfî siyakta nekre, umuma işarettir.
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً [Allah'a karşı iftira atandan daha zalim kim olabilir?] sözü, genel bir biçimde büyük bir tehdit ve korkutma ifade eder. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Enam/93)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın sebebini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Lafza-i celâl اِنَّ ‘nin ismi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ cümlesi haberidir..
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük ve telezzüz amacına matuftur.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ , isnadın tekrarı ve isim cümlesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Kadr/1)
الْقَوْمَ için sıfat olan الظَّالِم۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ izafeti, veciz ifadenin yanında muzâfı tahkir içindir.
لِيُضِلَّ - يَهْدِي kelimeleri arasında tıbâk-ı hafîy sanatı vardır.
اَظْلَمُ - الظَّالِم۪ينَ۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetin bu son cümlesinde ‘bir anlam için söylenen sözün içine başka bir anlam yerleştirmek şeklinde açıklanan idmâc sanatı vardır. [Allah, zalim kavmi sevmez] ifadesinde Allah Teâlâ, zulmeden kavmi sevmediğini beyan ederken, yahudi ve hıristiyanların zulmettiğini de ifade etmiştir.
Son cümlede zamir makamında الظَّالِم۪ينَ۟ kelimesinin zahir olarak zikredilmesi Yahudi ve Hristiyanları dost edinmenin zulüm olduğuna dikkat çekmek içindir. Çünkü bu kendi nefsini ebedi azaba maruz bırakmak, bir şeyi hakkı olmayan bir başka yere koymak demektir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | لَا |
|
|
3 | أَجِدُ | bulamıyorum |
|
4 | فِي |
|
|
5 | مَا | şeyde |
|
6 | أُوحِيَ | vahyolunan |
|
7 | إِلَيَّ | bana |
|
8 | مُحَرَّمًا | bir haramlık |
|
9 | عَلَىٰ | üzerine |
|
10 | طَاعِمٍ | yemek |
|
11 | يَطْعَمُهُ | yiyen kimse |
|
12 | إِلَّا | ancak hariçtir |
|
13 | أَنْ |
|
|
14 | يَكُونَ | olması |
|
15 | مَيْتَةً | leş |
|
16 | أَوْ | yahut |
|
17 | دَمًا | kan |
|
18 | مَسْفُوحًا | akıtılmış |
|
19 | أَوْ | yahut |
|
20 | لَحْمَ | eti |
|
21 | خِنْزِيرٍ | domuz |
|
22 | فَإِنَّهُ | -ki şüphesiz |
|
23 | رِجْسٌ | pistir |
|
24 | أَوْ | ya da |
|
25 | فِسْقًا | bir fısk |
|
26 | أُهِلَّ | boğazlanmış |
|
27 | لِغَيْرِ | başkası adına |
|
28 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
29 | بِهِ | onun |
|
30 | فَمَنِ | ama kim |
|
31 | اضْطُرَّ | çaresiz kalırsa (yiyebilir) |
|
32 | غَيْرَ |
|
|
33 | بَاغٍ | saldırmaksızın |
|
34 | وَلَا | ve |
|
35 | عَادٍ | sınırı aşmaksızın |
|
36 | فَإِنَّ | çünkü |
|
37 | رَبَّكَ | Rabbin |
|
38 | غَفُورٌ | bağışlayandır |
|
39 | رَحِيمٌ | esirgeyendir |
|
Hayvanlarla ilgili olarak yenilmesi haram olanlar bildirilmektedir (yenilmesi haram ve mubah olan hayvanlar ve “zaruret” hali hakkında bilgi için bk. Bakara 2/173; Mâide 5/3).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 481
Helle هلل :
Hilal هِلالٌ kameri ayın birinci veya ikinci gecesindeki aya verilen isimdir. Hilalin çoğulu أهِلَّةٌ şeklindedir.
إهْلالٌ sözcüğü aslen hilali görünce sesi yükseltmek iken sonradan her türlü sesle ilgili kullanılmıştır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve bir isim formunda olmak üzere 5 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri hilâl ve tehlildir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l kavli, لَٓا اَجِدُ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَجِدُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir انا ’dir. مَٓا müşterek ism-i mevsûl ف۪ي harf-i ceriyle اَجِدُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫حِيَ اِلَيَّ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اُو۫حِيَ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. اِلَيَّ car mecruru اُو۫حِيَ fiiline mütealliktir. مُحَرَّماً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mahzuf mevsufun sıfatıdır. Takdiri; شيئا محرّما (haram kılınmış bir şey) şeklindedir.
عَلٰى طَاعِمٍ car mecruru مُحَرَّماً ‘e mütealliktir. يَطْعَمُهُ cümlesi, طَاعِمٍ ‘ın sıfatı olup mahallen mecrurdur. يَطْعَمُهُٓ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir هُٓ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِلَّٓا istisna edatıdır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, müstesna olup mahallen mansubdur.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
يَكُونَ nakıs, fetha ile mansub muzari fiildir. يَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هو ‘dir. مَيْتَةً kelimesi يَكُونَ ‘nin haberi olup fetha ile mansubdur.
دَماً atıf harfi اَوْ ile makabline matuftur. مَسْفُوحاً kelimesi دَماً ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur. لَحْمَ atıf harfi اَوْ ile makabline مَيْتَةً ’e matuftur. Aynı zamanda muzâftır. خِنْز۪يرٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır. İstisnanın üç unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir. İstisnanın kısımları üçe ayrılır:
1. Muttasıl istisna, 2. Munkatı’ istisna,3. Müferrağ istisna. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman, Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۫حِيَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi وحي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
طَاعِمٍ kelimesi sülâsî mücerredi طعم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُحَرَّماً kelimesi, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur.
مَسْفُوحاً kelimesi sülâsî mücerredi سفح olan fiilin ism-i mef’ûludur.
فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ
İsim cümlesidir. فَ ta’liliyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder.
هُ muttasıl zamiri إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. رِجْسٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup damme ile merfûdur. فِسْقاً atıf harfi اَوْ ile رِجْسٌ ‘e matuftur. اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ cümlesi, فِسْقاً ‘nın sıfatı olarak mahallen mansubdur.
اُهِلَّ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. لِغَيْرِ car mecruru اُهِلَّ fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. بِه۪ car mecruru اُهِلَّ fiiline mütealliktir.
اُهِلَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi هلل ‘dir.
فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ
فَ istînâfiyyedir. مَنِ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur.
Şart ve cevap cümlesi, mübteda مَنۡ ‘ nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اضْطُرَّ şart fiili olup, fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. غَيْرَ naib-i failin hali olup fetha ile mansubdur. بَاغٍ muzâfun ileyh olup mahzuf ی üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Mankus isimdir.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri فلا مؤاخذة عليه. şeklindedir.
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. عَادٍ atıf harfi وَ ’la بَاغٍ’ e matuftur.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. İrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اضْطُرَّ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi ضرر ’dir. İftial babının fael fiili ص ض ط ظ olursa iftial babının ت si ط harfine çevrilir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
بَاغٍ kelimesi, sülâsi mücerredi olan fiilin ism-i failidir.
عَادٍ kelimesi, sülâsi mücerredi olan fiilin ism-i failidir.
فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
فَ taliliyyedir. İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
رَبَّكَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. غَفُورٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup damme ile merfûdur. رَح۪يمٌ ikinci haberi olup damme ile merfûdur.
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا başındaki harf-i cerle birlikte لَٓا اَجِدُ fiiline mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl مَّا ’nın sılası olan اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلَيَّ , ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan مُحَرَّماً , takdiri شيئا olan mevsuf için sıfat konumundadır. Mevsûfun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
اُو۫حِيَ fiili, mef’ûle dikkat çekme kastıyla meçhul bina edilmiştir.
يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً cümlesi, طَاعِمٍ için sıfattır. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ cümlesi, masdar teviliyle müstesna konumundadır. İstisna, munkatıadır. Muttasıl olduğu da söylenmiştir.
Masdar-ı müevvel, كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
دَماً مَسْفُوحاً terkibi ve لَحْمَ خِنْز۪يرٍ izafeti, atıf harfi اَوْ ile كَان ‘nin haberi olan مَيْتَةً ‘e atfedilmiştir. Atıf sebebi temâsüldür.
طَاعِمٍ - يَطْعَمُهُٓ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Haram olan yiyeceklerin sayılması taksim sanatıdır.
فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ
فَ ta’liliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فِسْقاً kelimesi اَوْ atıf harfiyle ميتة ‘e atfedilmiştir.
اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ cümlesi فِسْقاً için sıfattır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اُهِلَّ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
غَيْرِ اللّٰهِ izafeti, gayrının tahkiri içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رِجْسٌ - فِسْقاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayet-i kerimede haram kılınan yiyecekler kasr yollarından nefy ve ispat ile ifade edilmiştir. Bu da sadece burada zikredilenlerin haram olmasını; zikredilmeyenlerin mübah hükmüne dahil olmasını gerektirmektedir. Nitekim bu görüşü benimseyenler olmuştur. Ancak alimlerin geneli ayetteki kasrın izafî olduğunu, müşriklerin haram olduğunu iddia ettikleri hayvanlara göre bu ifadenin sınırlandırıldığını; yoksa bunun dışında sünnette bu ayette zikredilmeyip de haram kılınan hayvanların olduğunu söylemişlerdir. Mamafih, belâgat konularından kasr, ayetten hüküm istinbatına tesir etmiş, farklı yorumların oluşmasına sebep olmuştur. (Dr. Öğr. Üyesi Avnullah Enes Ateş, Kur’an Yorumunda Beyan İlmi)
فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ
Şart üslubunda gelen terkipte فَ istînâfiye, şart harfi olan مَنِ mübtedadır. Şart cümlesi olan فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir.
Haber konumundaki اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
غَيْرَ hal, بَاغٍ onun muzâfun ileyhidir. Zaid nefy harfinin tekid ettiği عَاد , muzâfun ileyhe matuftur. بَاغٍ ve عَادٍ kelimelerinin nekreliği, kıllet ve nev ifade eder. Her ikisi de ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اضْطُرَّ fiili, اِفْتِعال babındadır. اِفْتِعال babının fiile kattığı, çaba göstermek, ortaya koymak anlamları ayette de mevcuttur.
Ayette îcâz-ı hazif vardır. Şartın cevabı, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri, فلا مؤاخذة عليه (Onun suçu yoktur.) şeklindedir.
Bu takdire göre, mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur. Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
بَاغٍ - عَادٍ ile إِثۡمَ - حَرَّمَ ve غَيْرَ - لَا gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَلَا عَادٍ ibaresi “yaşayacak kadarını veya açlık sınırını aşmazsa” demektir. (Beyzâvî, Envârü’t- Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Eğer bir kimse mecbur kalırsa ve başka bir imkânı da kalmamış ise kendisini ayakta tutabilecek ve sağlığını koruyabilecek bir miktar yemesinde herhangi bir sakınca yoktur. Yoksa tıka basa yemesi söz konusu değildir. Çünkü mübahlık, bir konuda verilen izin ya da müsaade sadece mecbur kalınması halindedir. Bu da ancak zaruret ölçüsü ne şekilde önlenebilecekse işte o miktar ya da ölçüde izin verilmiş bulunmaktadır. Böyle olması halinde bunlardan yiyenler için herhangi bir günah ve vebal de yoktur. (Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en- Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)
فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
فَ , ta’liliyyedir. اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.
Müsnedün ileyhin Rab ismiyle marife olması telezzüz, destek ve muhabbet içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için bu cümledeki Rab isminde tecrîd sanatı vardır.
رَبَّكَ izafetinde Peygamber Efendimizi teşrif manası vardır. Allah’ın habibine olan büyük lütfuna işaret eder.
Allah’ın غَفُورٌ ve رَح۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Bu son cümle Kur'an’da ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır. Böyle ifadeler çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitlensin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّ ile, haberdeki mübalağa sıygalarıyla, tekid edilmiştir. Aynı kelimeler ve aynı terkipten oluşmuş bir fasıla, her zaman aynı şeye delalet etmez. Çünkü siyak, o ibareye başka delaletler de kazandırır. Lafız ve terkiplerin bir olması, onları asıl manada birleştirir, ancak siyak onları ayırır, çeşitlendirir ve aynı olan ibareleri birbirinden uzaklaştırır ya da yaklaştırır. Siyak, manaları dolayısıyla bu farklılığa sebep olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.166)
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَعَلَى | ve |
|
2 | الَّذِينَ | şunlara ki |
|
3 | هَادُوا | yahudilere |
|
4 | حَرَّمْنَا | haram ettik |
|
5 | كُلَّ | bütün |
|
6 | ذِي | olanları |
|
7 | ظُفُرٍ | tırnaklı(ları) |
|
8 | وَمِنَ |
|
|
9 | الْبَقَرِ | sığırın |
|
10 | وَالْغَنَمِ | ve koyunun |
|
11 | حَرَّمْنَا | haram kıldık |
|
12 | عَلَيْهِمْ | onlara |
|
13 | شُحُومَهُمَا | yağlarını |
|
14 | إِلَّا | hariç |
|
15 | مَا |
|
|
16 | حَمَلَتْ | taşıdıkları |
|
17 | ظُهُورُهُمَا | sırtlarının |
|
18 | أَوِ | yahut |
|
19 | الْحَوَايَا | bağırsaklarının |
|
20 | أَوْ | ya da |
|
21 | مَا |
|
|
22 | اخْتَلَطَ | karışanlar |
|
23 | بِعَظْمٍ | kemiğe |
|
24 | ذَٰلِكَ | böylece |
|
25 | جَزَيْنَاهُمْ | onları cezalandırdık |
|
26 | بِبَغْيِهِمْ | aşırılıkları yüzünden |
|
27 | وَإِنَّا | biz elbette |
|
28 | لَصَادِقُونَ | doğru söyleyenleriz |
|
Resûl-i Ekrem Efendimiz Allah Teâlâ’nın Yahudilere ölü hayvanların yağını haram kıldığını, fakat onların bu yağı eriterek sattıklarını ve parasını yediklerini söylemeyerek onlara lanet etmiştir.
(Buhâri ,Büyû 103,112; Müslim ,Müsâkât 71,74).
İç yağının Müslümanlara helâl olduğu Peygamber Efendimizin bu konudaki tasviplerinden (takrirlerinden) de anlaşılmaktadır. Abdullah İbni Mugaffel der ki; “ Hayber’in fethedildiği gün bir torba içyağı ele geçirmiştim. Bugün bundan hiç kimseye birşey vermem” diyerek etrafıma bakındım. Bir de ne göreyim, Resûlullah gülümseyerek orada duruyor”.
(Müslim ,Cihad 72; Ebu Dâvud ,Cihad 127 ; Nesai, Dahâyâ 38).
(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)
ظفر Zafera: ظُفْرٌ insanda ve diğer canlılarda bulunan tırnaktır. Aynı kökten gelen ظَفَرٌ sözcüğü, gâlip gelmek, başarmak demektir. Bu kelimenin aslı ‘tırnağını ona geçirdi’ anlamındaki ظَفَرَ fiilidir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri zafer ve muzafferdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
خَلْطٌ iki veya daha fazla nesnenin parçalarını bir araya getirmektir. Bu karıştırılan şeyler katı da sıvı da ya da katı ve sıvı karışıkta olabilir. إخْتَلَطَ fiili ise karıştı, katıştı ve karma hale geldi anlamında kullanılır. Dost, komşu veya ortağa da خَلِيطٌ denir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri halt, hılt, ahlat, ihtilat, muhtelit ve halîtadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl عَلَى harf-i ceriyle حَرَّمْنَا fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası هَادُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
هَادُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
حَرَّمْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. كُلَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. ذ۪ي muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biri olarak cer alameti ى ‘dir. ظُفُرٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
حَرَّمْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi حرم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنَ الْبَقَرِ car mecruru حَرَّمْنَا fiiline mütealliktir. الْغَنَمِ atıf harfi وَ ‘ la الْبَقَرِ ‘ye matuftur.
حَرَّمْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِمْ car mecruru حَرَّمْنَا fiiline mütealliktir. شُحُومَهُمَٓا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا istisna harfidir. مَا müşterek ism-i mevsûl müstesna olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
حَمَلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. ظُهُورُهُمَٓا fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْحَوَايَٓا atıf harfi اَوِ ile ظُهُورُهُمَٓا ’ya matuf olup, elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, müstesna olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اخْتَلَطَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. بِعَظْمٍ car mecruru اخْتَلَطَ fiiline mütealliktir.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı istisna 3. Müferrağ istisna.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اخْتَلَطَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi خلط ’dır.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ وَاِنَّا لَصَادِقُون
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. جَزَيْنَاهُمْ cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
جَزَيْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِبَغْيِهِمْۘ car mecruru جَزَيْنَاهُمْ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْۘ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
صَادِقُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
صَادِقُونَ kelimesi sülâsî mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
حَرَّمْنَا fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.
Önceki ayetteki Rab isminden bu ayette azamet zamirine geçişte iltifat sanatı vardır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car-mecrur عَلَى الَّذ۪ينَ , durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için, amili olan حَرَّمْنَا ‘ya takdim edilmiştir.
Sılası olan هَادُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ
Aynı üslupla gelen cümle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Sebata, temekkün ve istikrar ifade eden, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur مِنَ الْبَقَرِ , konudaki önemine binaen, amili olan حَرَّمْنَا ‘ya takdim edilmiştir.
وَالْغَنَمِ , temasül nedeniyle الْبَقَرِ ‘ye atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
حَرَّمْنَا fiiline müteallik olan عَلَيْهِمْ car-mecruru durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.
Müstesna konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘ nın sılası olan حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْحَوَايَٓا , temasül nedeniyle ظُهُورُهُمَٓا ‘ya atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ظُهُورُهُمَٓا ‘ya matuf müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası olan اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
حَرَّمْنَا kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr ظُهُورُ - ظُفُرٍ kelimelerinin arasında cinâs-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene dikkat çekmek önemini vurgulamak içindir. Müsned olan جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.
جَزَيْنَاهُمْ fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.
İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile Allah’ın yasaklarına uymayanların cezasına işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işâret ismi, mahsûs şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi, aklî şeyler için kullanıldığında istiâre olur. Câmi; her ikisinde de ‘‘vücûdun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)
ذٰلِكَ sözünde cem’ ve iktidâb vardır. Olayı özetleyen bir kelimedir.
ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
وَ , istînâfiyyedir. اِنَّ ve lâm-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنَّ , cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen, اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade, cümlenin taşıdığı hükümdür. (Suyûtî, İtkan, c. 2 s.176)
Müsned olan صَادِقُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
Sayfadaki ayetlerin fasılalarını teşkil eden و- نَ ve ي - نَ harflerinden oluşan ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.
Allahım! Bizi; zalimlerden, azgınlardan, sınırlarını aşanlardan, Senin hükümlerini çiğneyenlerden, hükümlerini hafife alarak kendince değiştirenlerden, insanları şaşırtanlardan, yalan uyduranlardan koru. Ve onlar gibi olmaktan koru.
Allahım! Bizim için sağladığın her kolaylık, verdiğin her nimet ve hissettirdiğin her huzur parçası için hamd olsun. Nankörlüğümüzü, kıymet bilmezliğimizi ve cahilliğimizi affet. Yarınımızla, bugünümüzü aratma. Verdiğin nimetleri ve sahip olduğumuz huzuru, aratma. Rahmetine muhtacız ve talibiz.
Amin.
Zeynep Poyraz @zeynokoloji